“Sadece ‘müzisyen’ olabileceğimiz günlere...”

Deniz Koloğlu'nun merkezine kadın müzisyenleri alarak hazırladığı “Müzikle Yaşayan Kadınlar” kitabı raflarda yerini aldı. Koloğlu ile hem kitabı hem de müzik piyasasında kadın müzisyenlerin yaşadığı sorunları konuştuk

18 Eylül 2019 - 09:19

Müzisyen, radyocu ve yazar Deniz Koloğlu, “Müzikle Yaşayan Kadınlar” adlı ilk kitabında caz, pop, doğaçlama, modern müzik, elektronik, punk, yerel müzik gibi farklı alanlardan 23 müzisyenle yaptığı söyleşilere yer verdi. Kitap ve müzik piyasası üzerine konuştuğumuz Koloğlu, “Kadınların yaşamlarına, ürettiklerine dokundukça kuvvetleniyorum.”diyor.

Fotoğraf: Selva Uçansu

“MÜZİĞE CİNSİYETSİZ AÇIDAN BAKIYORDUM”

“Müzikle Yaşayan Kadınlar” uzun zamandır üzerine çalıştığın bir kitap. Böyle bir kitabı hazırlamaya nasıl karar verdin?

Müzisyen kadınların müziğinin konu edileceği bir kitap yapmak aslında Kara Plak’ın fikriydi. Ben de fikri hayata geçirdim. İlk duyduğumda kısa bir an için bir direnç bile gösterdim; hem mesleklerimize, uğraşlarımıza cinsiyetimiz üzerinden bakılmasına hem de kendi müziğini yapmanın zaten zor olduğu memleketimde sadece kadın müzisyenlerin konu edinilmesine kafam yatmamıştı. “Kadın müzisyenlere nasıl müzik yaptıkları neredeyse hiç sorulmuyor,” cümlesiyle ise birden taşlar yerine oturdu. Bugünden o ana baktığımda şunu görüyorum: Evet ben müziğe cinsiyetsiz bir açıdan bakıyordum ama bana bunu sağlayan bulunduğum konfor alanıydı. Kitabın hazırlığına başlamamla kafa ve kalp açıcı ve hâlâ da devam eden bir sürece girmiş oldum. Müzikte veya başka bir alanda kadının görünürlüğünün yeterince gündemimde olmadığıyla yüzleştim.

23 kadın müzisyenle konuştun ve bu müzisyenler farklı alanlarda üretim yapıyor. Seçim yaparken neleri gözettin?

Ana kriter, bu müzisyenlerin bestesini veya sözlerini kendisinin yazıyor olması. Mesleki birikimimin, müzik dinleyen, dinleten ve müzik yapmış biri olmamın kişisel bir izlek gütmeme yarayacağına ve buna olanak tanıyacağına karar verdim. Tabii ki sezgilerime de başvurdum. Bu akademik bir çalışma ya da bir Türkiye’deki kadın müzisyenlerin dökümü olmayacaktı. Farklı müzik alanlarına bakmak istedim çünkü Türkiye’den yükselen seslere dair en azından fikir veren bir tablo çizilsin istiyordum. Sadece benim ulaşabildiğim kendi müziğini üreten kadınların sayısı hayli kabarıktı. İşin başka ilginç ve de güzel bir yanı var: Çalışmaya 2016 sonunda başladıysam bugün yeni bir liste yapmaya kalksam listenin çok daha uzun olacağı kesin. Taslak liste üzerinden, üretimlerine yakinen şahit olduğum veya olmak istediğim, müziklerini anlatma fırsatı olmamış veya müzikleri benim merak ettiğim biçimde merak edilmemiş müzisyenler üzerinde yoğunlaştım.

“YAŞAMLARINA DOKUNDUKÇA KUVVETLENİYORUM”

Konuştuğun kadınların ortak özelliklerinden biri de bu müzisyenlerin kadın hakları meselesine dair kafa yormaları ve bunu bir anlamda müziklerine yansıtmaları. Seçimlerini yaparken bunları düşündün mü?

Feminizmle ilişkilenmelerine veya kadın haklarıyla ilgili duyarlılıklarına özellikle bakmadım. Açıkçası hiçbiri için “Bunu doğrudan müziğine yansıtıyor” da diyemem. Fakat; konuştuğum müzisyenlerin hepsi kendi müziğine olduğu dair olduğu kadar müziğe de kafa yoran müzisyenler. Ayrıca sadece müzikle değil etraflarında ve dünyada olan bitenle de ilgileniyorlar. Kimisi müzik dışında başka alanlarda da faaliyet gösteriyor. Haliyle temas ettiğim müzisyenler farkındalıkları yüksek insanlardı. Ayrımcılığa dair hassasiyetlerinde bunun büyük bir payı vardır eminim. Aklın yolu bir diyelim. Fakat bu konuya kafa yoruyor olmalarındaki en öncelikli sebep, onların birer kadın olması.

"Kadın müzisyen" kelimesi yerine "müzisyen" demenin yollarını arıyorsun bir yandan da. Ya da bunun için neler yapılmasının cevabını... Sence bu amacına ulaşabildin mi?

Kitapta yer almasını istediğim müzisyenlere ulaştığımda onlardan çalışmaya dahil olmalarını isterken sıklıkla kurduğum cümlelerden biri de “Mesleklerimizin, uğraşlarımızın başına cinsiyetimizin eklenmeyeceği günlerin özlemiyle,” idi. Bunun için de bol bol kadınların neleri nasıl yaptığından konuşmamız, yazmamız, çizmemiz gerekiyor, ki çocukların ve gençlerin daha çok kadın rol modeli olsun. Sadece “müzisyen” olabileceğimiz günlere görmeye ömrüm yeter mi bilmiyorum. Sonuçta bu bir süreç. Ama yolun kendisi halihazırda benim için çok dönüştürücü. Kadınların yaşamlarına, ürettiklerine dokundukça kuvvetleniyorum.

Koloğlu'nun söyleştiği müzisyenlerden Ruşen Alkar. 

Müzisyenler de "kadın müzisyen" tanımlamasından hazzetmiyor. Onların tepkileri nasıldı bu tanımlamaya?

Kitaptaki tüm müzisyenlere “ ‘Kadın müzisyen’ tamlamasına dair neler hissediyorsunuz” sorusunu yönelttim. Ceylan Ertem: “Burası bir dünya ise ve burada çocuk, kadın, erkek, LGBT bireyler varsa, hayvanlar, bitkiler varsa bunları birbirinden nasıl ayırıp da üzerine konuşabiliyoruz?! Bu kadar saçma bir şey olamaz. Ama ne yazık ki olan olmuş ve bu yüzden de konuşmak zorundayız. Ben sabahtan akşama hayvan haklarından ya da kadın haklarından bahsedeceğim kimse kusura bakmasın.” demişti.

Elif Çağlar ise şu cevabı vermişti: “Ben müzisyenim. Kadın benim sadece cinsiyetim. Bunun yaptığım işle hiçbir ilgisi yok. Tabii ki besleyen bir sürü yanı var ama erkeğin de cinsiyetinin onu besleyen bir sürü tarafı var.”

 Sıla’nın yanıtı ise şöyleydi: “‘Kadın’ kelimesinin parçası olduğu herhangi bir tamlamayla zorum yok. Evet, yıkıcı, kayırıcı, maalesef aşağılayıcı bir sürü sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Sadece bu coğrafyanın problemi değil bu. Dünya da mustarip. Doğurgan, etken bir varlığın ayağının yere basmamasıyla ilgili herhangi bir şüphe olamaz; fakat burada kuvvetli rol oynayabilecek faktörlerle yine çarpışıyoruz. Ne bunlar? Aile, çevre, eğitim.”

Elif Çağlar

KADIKÖY’ÜN MÜZİĞİ

Erkek müzisyenlerin, yapımcıların, bestecilerin, aranjörlerin hakim olduğu bir piyasadan bahsediyoruz. Kadınlar bu piyasada nasıl var ediyor kendilerini?

Kitapta Gaye Su Akyol’un tabiriyle “kalantor, kalın enseli” amcaların hakimiyetindeki piyasa aslında hiçbir müzisyenin hayrına değil. Ama müzisyen kadınların maruz kaldıkları ayrımcılık için bu kodaman amcalara ihtiyaç yok. O sevimsiz ve çiğ rüzgâr hemen yanı başlarından da esebiliyor; erkek bir meslektaşı da, kadın bir izleyicisi de “A bunu sen mi yazdın?” ya da “Cesaretine hayran kaldım” diyebiliyor... Bu sorunun asıl cevabı onların müziklerini yapış biçimleri. Ayrımcılığa, yok sayılmaya en iyi cevabı yazarak, söyleyerek, çalarak; ısrarla, aşkla, sebatla üreterek veriyorlar. Kitaptaki söyleşilerde müziklerini tasarlayışlarını, yapışlarını ve üretişlerini anlatırken piyasada nasıl var olduklarını da bu şekilde anlatmış oldular.

Kitabın bir başka özelliği de konuştuğun müzisyenlerin hepsinin beste yapması, söz yazması ve söylemesi... Bu özellikler kadınları daha mı özgür kılıyor?

Kimi sözlerini yazıyor, kimi bestesini yapıyor, kimi o an bir türkü deyiveriyor, kimi aranjmanını da kendi yapıyor... Ama her şeyden en önemlisi müziklerinin nasıl olmasını istediklerini biliyorlar. Onlar için tasarlanan bir sahne var da onlar iştirak ediyor değiller; kendi sahnelerini, yani kendi dünyalarını kendileri tasarlıyorlar. Onları güçlü ve özgür kılanın da en önce bu özellikleri olduğunu düşünüyorum.

kim ki o

Kitabı ilk hazırlamaya başladığında Kadıköy'de yaşıyordun. Bu semtle haşır neşir olan birisin ama aynı zamanda kitapta yer verdiğin müzisyenlerin bir kısmı da  Kadıköy ile organik bir bağ içinde. Kadıköy'ün müziğinin de anlatıldığı bölümler var. Bunlardan bahsedebilir misin? 

Biz dinleyenler veya müzik yazarları, eleştirmenleri ise birtakım okumalar, tanımlamalar yapabiliyoruz... Mesela kim ki o Kadıköy’de yaşayan ve üreten bir grup olmasına rağmen kendini bir akımın veya yerin grubu olarak görmüyor, öyle olmakla, algılanmakla da ilgilenmiyor. Öte yandan Gaye Su Akyol’un Kadıköy Sound’una dair “Yeni Kadıköy dalgası diye bir oluşum var,” cümlesi var. Bizim söyleşimizde de o söylediğine istinaden Kadıköy Sound’u şöyle tarif etmişti: “... o dönem biz Mai olarak vardık, DDR vardı, Dinar Bandosu vardı. Bir sürü başka grup da vardı. Ortak stüdyoları paylaşıyorduk. Yeni dalga derken anlatmaya çalıştığım, Kadıköy’de yeni bir hareketin sesinin duyuluyor olduğuydu. O hareketin özü, şu an çok fazla insanı da harekete geçirmiş durumda. ... Burası farklı türde müziklerin doğduğu, büyüdüğü bir semt. Çünkü özgürlüğü temsil eden bir yapısı var.”

23 MÜZİSYENLE SÖYLEŞTİ

Kara Plak Yayınları tarafından yayımlanan kitapta, Ah! Kosmos, Aslı Akıncı, Aslı Kobaner, Ayşe Tütüncü, Başak Yavuz, Ceylan Ertem, Elif Çağlar, Ezgili Kevser, Gaye Su Akyol, Gülay Diri, İlknur Yakupoğlu, Kalben, kim ki o, Nada, Nil Karaibrahimgil, Pi, Ruşen Alkar, Saadet Türköz, Selen Gülün, Sıla ve Sumru Ağıryürüyen ile yapılmış söyleşiler bulunuyor.


ARŞİV