Tanpınar’ın efsane romanı Huzur, tiyatro oyunu oldu...
Tanpınar’ın efsane romanı Huzur, tiyatro oyunu oldu. 2. Dünya Savaşı zamanında İstanbul’da yaşanan bir aşk üzerinden savaşın sıkıntısının anlatıldığı oyunun yönetmeni Nurullah Tuncer, “Türkiye savaşa girmedi ama tüm acımasızlığını yaşadı. Umarım ki o günler bir daha geri gelmez” diyor
Gökçe UYGUN
İstanbul Devlet Tiyatrosu, yeni sezonda perdesini, edebiyatımızın usta ismi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Huzur” oyunuyla açtı. 22-27 Kasım arasında Kozyatağı Kültür Merkezi’nde sahnelenecek olan oyunu, yönetmeni M. Nurullah Tuncer’e sorduk.
Açılış için neden bu oyun seçildi?
Neden diye sormamak lazım belki de çünkü Tanpınar’ın bu eseri daha sık sergilenmesi gereken bir roman. Türk romanlarının sahnelenmesi ne yazık ki aradan uzun yıllar geçtikten sonra mümkün oluyor. Huzur da yazıları 60 yıl oldu, bir insan ömrü… Ve bu 60 yılda sadece 2 kez sahneye konuldu ki bence çok az.
Huzur ilk kez 1997’de, dönemin Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Kenan Işık tarafından sahneleye konulmuş. Hatta o zaman Işık ile birlikte çalışmışsınız. 20 yıl sonra tekrar sahnelemek nasıl bir duygu?
Kenan Işık Genel Sanat Yönetmeni iken, o gidene dek ben de yardımcısıydım. Sahnelediği oyunların tümünde de sahte tasarımcı olarak da çalıştım. Ki o zaman da bu oyunun sahne tasarımını yapmıştım. Aradan geçen zaman zarfında, bu sefer de rejisini yapmak kısmet oldu. Mutluyum çünkü hem Kenan Işık gibi bir tiyatro insanı ile çalışma fırsatı buldum ve şimdi de ona bir saygı niteliğinde bu oyunu tekrar sahneliyoruz. Önemli ve güzle bir proje benim için.
O zamanki sahneleniş ile şimdiki arasında far var mı?
Çok fark var. O ayrı bir işti, bu ayrı bir iş. Ben tasarımcıyım, Kenan Işık oyunculuktan yönetmenliği geçmiş. İkimizin yorumları farklı elbette. Öte yandan oyunun sahnelendiği o zamanın dertler, kaygıları ile günümüzünki farklı. Yönetmen de, zamanın ruhuyla kendi ruhu arasındaki çatışmalardan beslenerek bir eseri sahneye koyma arzusu içinde olan kişidir, O nedenle o zamanki oyunu izleyenler, şimdikini de izlerlerse bambaşka iki oyun görecekler.
Sahnelerken nelere dikkat etiniz? 60 yıl önce yazılmış bir romanı bugüne nasıl uyarladınız?
Uyarlamak diye bir şeyden söz edemeyiz çünkü Tanpınar çağının önünde duran, çağı ile hemhal olmuş bir yazar. Nasıl ki Shakespeare’in yıllar öncesinde yazdıkları bugün hala okunuyorsa, Tanpınar da bu anlamda Türk tarihi ve dünyada olup biten hakkında güçlü öngörüleri olan bir yazar.
Romanı okumayanlar için; konuyu bir de sizden dinleyelim.
1939’da geçen Huzur, 1939’da, 2. Dünya Savaşı’nın başlamak üzere olduğu zamanda, İstanbul’da bir gecede, kahramanımız Mümtaz’ın geçmişi anımsamaları ekseninde geçiyor. O gecenin sabahında, Alman orduları Polonya’ya giriyorlar. O günden bugüne bakınca, bugün de etrafımızda savaşlar bitmek bilmiyor, kan ve gözyaşı akmaya devam ediyor ne yazık ki.
Yani Huzur, Mümtaz’ın savaş hezeyanını yansıtıyor. 1. Dünya Savaşı ve Balkan Savaşı’nı yaşamış biri olarak Mümtaz sürekli “ ugün de harp çıkacak mı?” sorusunu yineliyor.
Umarım ki yeniden bir savaş çıkmaz ve dünya barış ve huzur içinde yolculuğuna devam eder. Huzuru aramak her daim insanlığın ortak çabası olmuş ama bu durum sadece insanların isteklerine bağlı değil. Huzuru, barışı sadece istemek değil kalıcı olması için de çalışmak gerekiyor. Bir sanatçıya düşen de bu tavır içinde olmak ki benim çabam da bu.
Romanda İstanbul betimlemeleri resim gibi, siz de sahnede bunu mu yapmaya özen gösterdiniz?
Huzur, bir insanlık trajedisini, İstanbul panaromasında ele alıyor. Bence Huzur, İstanbul’u en güzel anlatan roman. Tanpınar romanda İstanbul peyzajları çiziyor. Oyunun sahneye aktarımını da resim dili üzerinden yaptık. Akademi’de öğretim görevlisi olarak da çalışmış bir yazar olan Tanpınar’ın diline, estetik dil sinmiş durumda. Yani bu estetik kaygımız kendi kendimize bulduğum bir şey değil. O’nun aracılığıyla edindiğimiz bir deneyimi yeniden yorumlamak için estetik dili kullandık.
“Türk tiyatrosunda, bir Türk yazarın böyle yorumlandığı ilk oyun olacak” demişsiniz bir röportajınızda.
Ben tasarımcı bir yönetmenim. Türk tiyatro tarihine baktığınızda benden fazla yok, hatta bir tane var. O nedenle böyle iddialı bir cümle kurmak da hakkım diye düşünüyorum (gülüyor). İşin esprisi bir yana Güzel Sanatlar Akademisi kökenli olduğum için, bakış açım ve bir eseri aktarma dilim daha çok görsel sanatlar üzerinden oluyor, estetiğin diline önem veriyorum. Böylesi büyük eserlerin bir üst estetikle sahneye aktarılmasından yanayım. Bu kolay bir iş değil. Bunu yapabilmeniz için heykel, resim, mimarlık, sinema, müzik bilmeniz lazım. Akademi’de bu disiplinlerin eğitimini almış biri olarak bunu söylüyorum. Bu birikimimin de sahneye yansıdığının farkındalığı içindeyim. Seyircinin de konuyla ilgilenenlerin de altınız çizdikleri nokta bu. Farklı bir sahneleme olduğunu izleyenler de görecektir.
Romanın akışını, müziğin akışına benzetenler var. Sahnelerken buna dikkat ettiniz mi?
Etmez olur muyum hiç? Huzur’un yazım tekniği bir müzikalite taşıyor. Hatta Beethoven’ın 7.Senfonisi’ne benzetiliyor. Biz de oyunu müzik, görsellik ve anlatı olmak üzere 3 sacayağı üzerine kurduk. Bu 3 öğe, romanın seyirciye ulaşmasında önemli görev üstleniyor.
Oyunda 19 oyuncu var, epey kalabalık.
Başrolleri oynayan oyuncular ilk kez sahneye çıkıyorlar. Bu önemli bir durum. Romandaki karakterler 24-27 yaş arası. Biz de bunu için bir seçme yaptık ve bu oyuncularla çalışıyoruz. Bu işi yüzlerinin akıyla yapıyorlar ki başrol oyuncularından Damla Ece Dereli, Makedonya’daki Uluslararası 5. Geleneksel Tetova Tiyatrosu Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülü aldı.
Siz de aynı festivalde En İyi Yönetmen ödülü kazandınız.
Evet. Ama oyuncularımı takdir görmesi beni daha çok heyecanlandıran bir durum.
Huzur oyunu, yurtdışına turneye gidecek mi?
Elbette ki yurtdışına Çehov, Shakespeare gibi yabancı bir yazar yerine, kendi yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar ile gitmek daha akla yakın. Umarım yurtdışı turneleri sürer de, hem Huzur’u hem Tanpınar’ı tanıtmaya devam ederiz.
“Türk edebiyatının seçkin yapıtlarının, her sezon başlangıcında seyirciyle buluşması gerektiğine inanıyorum” demişsiniz.
Roman uyarlamaları, dünya kültürüne önemli katkı sunan Türk romancıların, tiyatro aracılığıyla seyirciye ulaşması bakımından heyecan verici. Bu tür uyarlamalar sürmeli.
Seyircinin huzur’a ilgisi nasıl?
Kapalı gişe oynuyor, biletler çıkar çıkmaz tükeniyor. Bu önemli bir gösterge. Üst düzey kişilerden, entelektüel kesimden izleyenler oldu. Genel kanı beğeni yönünde. Önemli olan seyircinin 1 saat 15 dakikadan sonra, salondan mutlu, huzurlu ayrılması.
Romanı okumadan oyunu izlemeye gelecek seyirciye bir şey söylemek ister misiniz?
Oyunu izlemek, romanı okumakla eşdeğer bir durum değil zaten. Oyunun anlattığı şey çok karmaşık değil roman da öyle keza. Bir aşk hikayesi temelinde… Eğer hayatınız boyunca 1-2 kere aşık olmuşsanız, oyunu izleyebilmek için yeterince koordinatlarınız var demektir… Hiç aşık olmadıysanız da, bir şey diyemem, aşık olup sonra gelin. (gülüyor)
Yüreğimizde sevgiyi hissetmek, zaman zaman hayat karşısında çaresiz kalmak… Bunlar hepimizin ortak tarihi. Bunu bilmek için romanı okumaya gerek yok. Ama romanı okuyup gelen seyirci de oyuna başka bir gözle bakacaktır elbette.
Oyun ay sonunda Kadıköy’ geliyor.
Umarım Kozyatağı Kültür Merkezi’nde de bu yoğun ilgiyi görürüz. Tek endişemiz salonun biraz sapa bir konumda bulunması. Ama dirençli bir seyirci olan Kadıköy seyircisinin, tüm zorlukları aşarak ve nerede olursa olsun oyunları izlemeyi sürdüreceğine inanıyorum…
MÜMTAZ’IN HUZURU ARAMA HİKÂYESİ
2. Dünya Savaşı’nın çıkmasına saatler kala Mümtaz, hasta yatağında yatmakta olan kuzeni İhsan’ın ilaçlarını yaptırmak üzere dışarı çıkar. İlaçların hazırlanmasını beklerken girdiği eskici dükkanında geçirdiği son bir senenin olayları, bu olaylara etki eden tüm kişiler, hayatını şekillendiren her şey zihninde yeniden, aynı şiddetle canlanır. Sevdiği kadın Nuran, intiharıyla Nuran’la ilişkilerinin bitmesini fitilini ateşleyen Suat, ailesini kaybettikten sonra kendisini himayesine alan, amcaoğlu İhsan ve eşi Macide, eski musiki, edebiyat, İstanbul… Mümtaz düşle gerçek arasında gidip gelirken aşkı, hayatı ve ölümü yeniden sorgulamaya başlar. Yanı başındaki savaş tehdidi altında, çağının aydını olarak Mümtaz, bir yandan bireysel sıkıntılarıyla toplumsal sorumluluklarının arasında sıkışmıştır.
Huzur oyunun dekor tasarımını Behlüldane Tor, kostüm tasarımını Şirin Dağtekin, müziğini Orhan Enes Kuzu, koreografisini İlyas Odman ve ışık tasarımını Önder Arık yapıyor.