Sanatın her dalında; Hayal Köseoğlu

Sezonun en popüler dizilerinden birinde ve tiyatro oyununda rol alan Kadıköylü çok yönlü sanatçı Hayal Köseoğlu ile konuştuk

28 Mayıs 2018 - 15:10

 Oyuncu/müzisyen Hayal Köseoğlu’nun; dizi seti, tiyatro sahnesi ve müzik stüdyosu arasında mekik dokuduğu, deyim yerindeyse ‘tek koltukta çok karpuz taşıdığı’ bir hayatı var. Tüm bu alanların birbirlerini beslediğine inanıyor. Boş zamanlarında da dışarı çıkmayı tercih ediyor.  Enerjisini çok sevdiği semti Moda’nın sokaklarında vakit geçiriyor.

Hal böyle olunca, Köseoğlu ile pek çok şeyden konuştuk…

  • Kadıköylü olduğunuzu sosyal medyadaki Moda grubunda görmüştüm. Röportaja da biraz hemşehricilik yaparak başlayalım. Kadıköy’de mi doğdunuz? Ne zamandır Moda’da yaşıyorsunuz?

Annemin hastane seçimi inadıyla Şişli’de doğmuşum ama evet o dönem Suadiye’de oturuyormuşuz. Küçükken anneannemle dedem Moda’da otururdu. Sonra Çiftehavuzlar’a geçtiler. Zaten neredeyse bütün ailem orada oturuyor. Ben de Kızıltoprak’ta büyüdüm. Daha sonra kendi başıma yaşamak için de Moda’yı seçtim.

  • Moda’yı seçmeye sizi yönlendiren sebepler neler oldu? Bu semtin sizdeki yeri ne?

Bence çok başka; kendi içinde huzurlu, medeni, aynı zamanda da capcanlı bir yer. En yakın arkadaşlarımla birlikte karar verdik aslında. Moda’da yan yana sokaklarda oturuyoruz. Hatta çok yakın bir arkadaşımın evini salonumdan görebiliyorum.

  • Burası sanat açısından dopdolu. Siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Ben ilk single’ım Yalan Dolan’ı Moda’daki bir stüdyoda kaydettim. Aranjörüm Berk Sivrikaya da Modalı. Sanat açısından burası büyük şans. Bu kadar yetenekli insanlarla yürüme mesafesinde oturmak üretim açısından da hızlandırıcı ve değerli.

  • Dizi setinde yahut tiyatro sahnesinde olmadığınız zamanlarda –bilhassa Kadıköy’de- neler yapar, nasıl vakit geçirirsiniz?

Dışarı çıkmayı çok seviyorum. Sokağımız da çok huzurlu. Genelde evde çalışmaktan sıkıldığım zaman Yeni Fikir Sokak’taki Merci’ye gidiyorum. Huzurlu bir ortam ve kahvelerine bayılıyorum. Gece yemek yemek için dışarı çıkacaksam Muaf, Yer, Kırıntı ve Güverte’ye gidiyorum. Haftasonları ise Bina’ya gidiyorum. Ama Moda’ya taşınmadan önce de sürekli Kadıköy’deydim zaten. Her Pazar arkadaşlarımla Moda Van ritüelimiz vardı mesela. Dans kursum da Moda’da, Wow Asia. Aslında iş dışında Moda’dan pek çıkmıyorum diyebiliriz. Burasının enerjisini çok seviyorum.

  • Siz oyuncu, dansçı ve müzisyensiniz… Çok yönlü bir sanatçı olma gayreti mi desek, farklı alanlardan beslenmek mi? Nasıl tanımlıyorsunuz bu ‘tek koltukta çok karpuz’ olayını?

Aslında tüm bunların birbirini beslediğini düşünüyorum. Dans ederken bedenimdeki akışkanlık, izlenme kaygısının yok olması beni oyunculukta da anın tadını çıkarmaya itiyor. Öte yandan bir oyuncu olarak duygularımla temas halinde olmalıyım, ilginçtir ki müzik benim için duygularımla yüzleşebildiğim neredeyse tek alan. Orada duygularımı kendime tercüme ettiğim zaman sahnede de benim için daha ulaşılabilir hale geliyorlar. Aslında sanıldığı kadar birbirinden ayrılan alanlar değil. Konservatuar eğitimlerinde her zaman dans, müzik ve oyunculuk eğitimleri iç içedir.

  • Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Drama Oyunculuk Bölümü’nde öğrencisiniz diye okudum, öyle mi?

Evet. Yüzde 100 burslu olarak okuyordum fakat “Arkadaşlar İyidir” dizisinde oynarken yoğun bir çalışma temposundaydım ve okulumu dondurmak zorunda kaldım. Eğitimimi yarıda bırakmayı kesinlikle düşünmüyorum.

  • 24 yaşındasınız, bu kadar genç yaşta çok izlenen bir kanalda hem de son derece popüler bir dizide rol alıyor, bir yandan da tiyatro çalışmalarınız sürüyor. Derken ilk single’nız çıktı. Bu üretim hali size ne hissettiriyor?

Bilmem. Bu şekilde düşünmüyorum. Daha çok şey yapacak enerji ve potansiyelim aslında içimde var. Hatta bazen kaytardığımı bile düşünüyorum. Mesela eskiden çok iyi piyano çalardım. Çalmaya çalmaya paslandım. Yeniden ders alıp sahalara geri dönmek istiyorum. (gülüyor) Ayrıca bir çocuk oyunu yazdım. Çok güzel tepkiler alıyorum, oyunumun sahnelenmesi için çabalamak, onu sahnede görmek çok istiyorum. Ama her şey sırayla. Kendimi hırpalamıyorum. Yavaş ve emin adımlarla ilerlemek önemli bence. Bu tarz sorular sorulduğunda aklıma “Yakaranlar” oyununda aynı sahneyi paylaştığım Şebnem Ahi geliyor. Hem iyi bir anne ve eş, hem güçlü bir avukat, hem Yakaranlar’da oynuyor, hem Boğaziçi Caz Korosu’nda, hem hukukla ilgili aktif bir Youtube kanalı var. Ben yorulduğumda şahsen onu düşünüyorum. Bence hepimizin içinde bu potansiyel var.

  • Bir süre önce Meclis’te yaşanan kadın oyuncu tartışmasına karşı Kadıköy’de yapılan kadın eyleminde gördük sizi, konuşma yapıyordunuz. Neydi sizi o eyleme katılmaya iten? Bir ‘kadın sanatçı’ olarak bu ve benzer tartışmaları nasıl yorumluyorsunuz?

Tabii ki özgürlük, huzur ve varoluş kaygısı. Şaşkınlık. Haksızlığa uğramışlık hissi. Çok üzücü bir olay. Çok büyük hayal kırıklığı. Umarım bir daha tekrarlanmaz, benzerleri yaşanmaz. Başka bir şey diyemiyorum. Yorumlanacak bir tarafı da yok bence. Ötekileştirmenin her formu aynı mide bulantısını yaratıyor.

  • Das Das prodüksiyonu olan ve kadınların özgürlük mücadelesini anlatan ‘Yakaranlar’ oyununda rol alıyorsunuz. ‘’Dişi enerjiyi sonuna kadar hissettiğimiz bir oyun‘’ diyorsunuz. Nasıl bir enerji bu, oyuna/seyirciye ne katıyor mesela…?

Sahnede 27 kadının maksimum enerjiyle tek vücut olduklarını hayal edin. Çeşitli yaşlardan, çeşitli mesleklerden, bambaşka hayat deneyimlerinden gelen 27 kadın bütün emeğini, enerjisini ortaya koyuyor. Bence böyle bir şey doğaçlama olsa bile izlenmeye değer. Ama oynadığımız metin de son derece geçerli ve gerçek. Sonucun seyircide çarpıcı bir etki yarattığını düşünüyorum ve öyle de duyumlar alıyoruz. Oynarken de aynı etkiyi hissediyorum. 27 kadın olarak tek vücut olma hissi, birbirimizi hissetmek çok başka bir şey.

  • Ufak Tefek Cinayetler’de polis rolündesiniz.  Rol için Kadıköy’deki kadın polislerle görüşmüşsünüz. İzlenimleriniz neler oldu ve rolünüze nasıl yansıtıyorsunuz?

Kadın polis klişesinden kurtuldum mesela. Maskülenleşmiş bir kadın profili yoktu ortada. Beni de bu klişeden kurtarmış oldu bu durum. Elbette maskülenleşmek durumunda kaldıkları anlar vardır, bu anları ben de seçiyorum oynarken fakat genele yansıyan bir sertlik, ciddi bir kabuk yoktu. En azından benim görüştüğüm kadınlardan böyle bir izlenim almadım.

  • Dizide bir nevi ‘kadın kadının kurdudur’ durumu söz konusu. Yani izleyicisi olarak benim yorumum bu. Siz ne dersiniz? 

Aslında dikkat ederseniz öyle değil. Herkesin öyle ya da böyle, iyi ya da kötü birbirine çelme taktığı bir insan grubunu izliyoruz. Kadın-erkek arasında da oluyor bu durum. Kadın kadının kurdudur durumu aslında maalesef kadınların eşit haklar için oldukça mücadele ettiği için ortaya çıkan bir durum bence. Erkeklerin aktif üretimde var olmak için geniş bir kontenjanı var. Kadının yeri ise sınırlı. O sınırlı yerleri kapmak için can havliyle çalışırken birbirinin üzerine basmak zorunda kalan kadınlardan kalan bir dürtü. Zamanla da normalize olmuş bir durum. Ama yeni jenerasyon olarak biz bence bu duruma alternatifler üretiyoruz. Hem erkekler, hem kadınlar bu durumu değiştirmeye çalışıyor. Bu bence çok sevindirici. 27 kadının olduğu bir oyunda, birbirimizi ailemizden fazla gördüğümüz bir dönem geçirdik. Bir kez bile birbirimize bir yanlışımız olmadı. Bunun sonucunda da uyumlu, huzurlu ve eğlenceli bir oyun deneyimi geçirdik. Ne mutlu bize.

  • İstanbullu Gelin’de de sanırım motorcu, özgür bir kızı canlandırdınız. Bu güçlü kadın rollerini özellikle mi tercih ediyorsunuz?

Hayır. Benim yüksek bir enerjim var. Çocukluğumda hiperaktivite sınırındaydım zaten. Belki de bu yüzden yüksek enerjili kadın rollerine daha uygun görülüyorum. Ama bir oyuncu olarak her şeyi oynayabilmek, her karakteri hissedebilmek isterim. Ütopyam bu zaten. Özellikle güçlü/güçsüz, iyi/kötü diye karakter özelliklerine göre rol ayırmam ama bütünün mesajına dikkat etmeye çalışıyorum.

  • ‘Güçlü kadın’ ne demek sizin için? Siz öyle misiniz mesela?

Güçlü kadın; varoluşuna, geçmişine ve geleceğine sahip çıkan, çıkmak için çaba harcayan, kendini seven, kendi olmaktan korkmayan, başarılarıyla birlikte hatalarını da kabullenen olduğu kadar, hala dişiliğine, içinden gelen yumuşaklığa, şefkate, sevgiye ve hatta zaman zaman vahşiliğe, karanlığa sahip çıkabilen kadındır benim gözümde. Zaman zaman öyleyim, zaman zaman değilim ama her zaman bu doğrultuda çaba harcıyorum. Benim için bu çok önemli.

  • Aslıhan Gürbüz’ün kilosuna dair –bence gayet hadsiz- tartışmalar dönüyor sosyal medyada. Ekşi Sözlük’te de sizin kilonuzla ilgili yazanlar olmuş. Görmüş müydünüz? Takip ediyor musunuz böyle şeyleri? Ne tepki veriyorsunuz?

Gördüm. Takip ediyorum aslında çünkü Ekşi Sözlük sevdiğim ve küçüklüğümden beri vakit geçirdiğim bir site. Deprem oldu mu diye bile oraya bakıyorum. (gülüyor) Ben bunu sorun eden insanlar adına üzülüyorum aslında. İnsan karşı tarafı nasıl yargılıyorsa, kendisini de o şekilde yargılar çünkü düşünce sistemi yargılama üzerine gelişir. Benim hayatımda böyle yargılar yok, ben bir insanın elektriğine çekilirim ya da çekilmem. Ama yok orası şöyle burası böyle diye yorum yapmadım hayatımda. Ailem beni bu şekilde yetiştirdi. Bu arada bence Aslıhan Gürbüz o kadar güzel ve o kadar iyi oynuyor ki, şahsen ben bakmaya doyamıyorum.

  • Size sorulacak soru bitmiyor. İlk single ‘Yalan Dolan’, Mart sonu, ikincisi ‘ Bahar Melankolisi’, Mayıs ortasında çıktı. Müzisyenlik, kariyerinizde ne aşamada sizin için? Albümler yapmayı, konserler vermeyi düşünüyor musunuz?

Mayıs sonunda 3 şarkılık EP’im çıkıyor: Echo. Müzikte gözümü döndürecek bir hırsım yok aslında. Müzik benim için hissettiğim şeyleri aktarabileceğim bir kanal. Ama çok çok çok seviyorum. Küçüklüğümden beri elimden mikrofon düşmez. Kendi sözlerimi yazmak, kendi müziğimi yapmak bambaşka bir hismiş onu söyleyebilirim. Performansı da çok keyifle yapıyorum. Konser vermeyi düşünüyorum tabii ki şarkılar tamamlandıkça. EP’yle birlikte küçük bir sürpriz de gelecek. Onun üzerinde çalışıyoruz şimdi.

  • Hayalinizde bir de sinema filmi varmış, öyle mi?

Evet. Oyunculuğumu geliştirecek, kabuğumu kırma sürecinde beni birkaç basamak ileri taşıyacak, ileri itecek bir yönetmenle böyle bir maceraya atılmayı çok isterim. Dizi temposu çok hızlı. O bile bu kadar çok şey katıyorsa, eğer oyuncu açıksa sinema bambaşka bir deneyim olmalı. Yakın ve derin bir temas gibi geliyor bana. Bunu deneyimlemek benim için çok önemli.


ARŞİV