Sanatın ve edebiyatın yaşayan ruhu ‘Bedri Rahmi Eyüboğlu’

Rahmi Eyüboğlu, Şair ve Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun evinin müze yapılması çalışması ile ilgili olarak ‘Bu işi maddi ve manevi olarak gönülden destekleyen tek kurum Kadıköy Belediyesi’ dedi. Torunu Rahmi Eyüboğlu ile dedesiyle aynı ismi taşıyan sokaktaki evinde konuştuk.

04 Nisan 2011 - 11:27

Şiir, resim, heykel, mozaik... Sanat ile dolu dolu geçen bir yaşam. Ve bu yaşamın içinde üretilen sayısızca sanat eseri. Bu sanat dolu yaşamın ve eserlerin sahibi Şair ve Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu, doğumun 100. yılında çeşitli etkinlikler ile anılıyor.
Kalamış’ta vefatından sonra adının verildiği Sokak’ta yer alan ve yaşamının uzun bir bölümünü geçirdiği evi, geçmişten geleceğe izler taşıyor. Özellikle evin ikinci katında yer alan odası adeta bir müze görünümünde. Duvardaki tablolar, asıldıkları tarihten itibaren evde tanık oldukları edebiyat sohbetlerini, tartışmaları, yaşanan sevinçleri ve üzüntüleri kulağınıza fısıldıyor. Birden kendimi Ruhi Su’nun ve Aşık Veysel’in birlikte söyledikleri türkülere eşlik ederken buluyorum. Sanat ve edebiyat dünyasından birçok kişinin ruhunun yaşadığı bu evde, torunu Rahmi Eyüboğlu ile Şair ve Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu, doğumunun 100. yılı kapsamında yapılan etkinlikleri ve evin müzeye dönüştürülme çalışmalarını konuştuk.

-Çocukluğunuz bu evde geçti değil mi?
Ben bu evde dedem yaşarken oturmadım. Ama torun olarak çok gelip gittim. Dedem sağken Selamiçeşme’de kirada oturuyorduk. Dedem vefat ettikten sonra taşındık. Hem Selamiçeşme’de hem Aksaray’da otururken çok gelip kaldım. Dedemin yatağında babaannemle çok uyudum.

- O zaman dedeniz ile birlikte çok fazla anınız vardır?
Olmaz olur mu? Fenerbahçe taraftarı olmamın nedeni dedemdir. Dedem futbolu çok severdi. Dedemin beni ilk götürdüğü maç Fenerbahçe-Santos maçıydı. 6 tane gol yedik ama Pele’yi izleme şansı buldum onun sayesinde. Tenis oynamayı da çok severdi. Tenis toplarını toplayıp, onlara yardımcı olmam için beni yanında götürürdü. Sonra oynatmayı da öğretti. Yüzmeyi çok severdi. Fakat kötü bir tarafı vardı. Sabah erken gitmekten hoşlanırdı. Bizi de zorla götürürdü. Mavi yolculuklara gitmeyi, balık yemeyi de çok severdi. Ben o zamanlar balığı yemekten hoşlanmazdım. O kadar keyifli yerdi ki bize balığı sevdirdi. Dedem ile anım çok ama; en önemlisini anlatmam gerekiyor. Öğlen yemeği yerken yukardan bir ses geldi. Alışık olmadığımız ve bilmediğimiz bir sesti. Bir uğultu şeklindeydi. En ufak da ben olduğum için “yukarı çık bak” dedi. Yukarı çıkıp, kafamı çevirdim ki yangın var. “Dede yanıyoruz” dediğimde onun o yukarı çıkışını, eserleri yanıyor olduğu için o heyecanını, stresini ve o yangını söndürmek için yaptığı müdahaleyi hiç unutamam. Hatta o kadar şoka girdiler ki kahve cezveleri ile yangına su atmaya çalıştılar. Bu zaman diliminde yaşananlar beni çok etkiledi. Özellikle dedemin ağlaması.Kötü bir gündü. O günü unutamam.

- Türk şiiri ve resminin büyük ustalarındandır Eyüboğlu. Sizin gözünüzden nasıl bir insandı?
Gençken Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun torunu olmaktan dolayı gördüğüm övgüyü anlayamıyordum. Çünkü; çocuk yaştaydım. Okumaya başladığınızda anlıyorsunuz ki sizin dedeniz aslında normal bir dede değil. Dedeniz başka bir insan. Çok yönlü bir kişi. Resim, mozaik, şiir alanlarında çalışmaları var. Babam bir gün beni arayıp, “Tek evlatsın. Benim sana ihtiyacım var. Resim işleri kitap işleri ilgili olarak aile arşivinde benimle çalışacaksın” dedi. “Baba” dedim, “Bütün eğitimimi otelciliğe verdim. Seninle nasıl çalışırım?”. “Düşün taşın kararını ver” dedi. Ben de kabul ettim. İyi ki de etmişim. Hemen ilk iş bütün kütüphaneleri taradık. Bedri Bey’in makalelerini, şiirlerini ve yazılarını araştırdık. Kitaptı, intertetti derken dedemi tanımaya başladım. Benim dedem olmasının dışında kıymetli ve apayrı bir kişi olduğunu gördüm. Bedri Bey’in torunu dendiği zaman insanların gösterdiği saygının nedenini anladım. O’nu tanıyınca ve anlayınca O’ndan keyif alıyorsun.


- Kadıköy ve Kalamış’la arası nasıldı? Çok uzun bir süre burada yaşadı.
1940’lı yıllarda Korupark ile Suadiye civarında, 1958’ten sonra ise Kadıköy’de yaşadı. Dedem Kalamış’ı, Fenebahçe’yi ve Kadıköy’ü çok severdi. Çok keyif alırdı. O yüzden vefatından uzun bir zaman sonra Kadıköy Belediyesi, bu sokağa onun adını verdiğinde çok duygulanmıştım.

- Şairler, yazarlar bu evde toplanır mıydı? Kimler gelirdi hatırlıyor musunuz? Nasıl sohbetler yapılırdı?
Senin oturduğun tam o köşede Aşık Veysel’in saz çalıp türkü söylediğini hatırlıyorum. Öbür köşede ise Ruhi Su oturmuştu. Ruhi Su’nun, Aşık Veysel’in ve Hümeyra’nın da katıldığı çok sazlı türkülü geceler oldu. Edebiyat dünyasından Vedat Günyol, Yaşar Kemal... gelip giderdi. Bu evin içinde çok önemli insanların nefesi oldu.

- Bu yıl Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun doğumunun 100.yılı kutlanıyor. New York’ta bir sergi açılarak ilk etkinlik yapıldı. Neden orası seçildi?
İlk olarak orayı seçmedik. Dışişleri Bakanlığı, Eyüboğlu Vakfı Başkanı Yakup Eyüboğlu’nu arayıp, New York’ta Bedri Rahmi Eyüboğlu sergisi açmak istediklerini söylediler. Ben de araya sıkıştırdım. “Bedri Bey’in 100. yılını bilip böyle bir teklif ile gelmeniz ne güzel” dediğimde, anlaşıldı ki 100. yılı olduğunu bilmiyorlar, “O zaman hemen açıyoruz” dediler. Türk Konsolosluğu içinde sergi açıldı.

- New York’taki sergideki bazı resimlerin bir yangından kurtarıldığına ve ilk defa sergilendiğine dair haberler çıktı. Bunun doğruluğu var mı?
O hikaye öyle değil. 29 eser götürdük sergiye. New York’a giden eserler farklı. 1960 ile 1962 seneleri arasında Bedri Bey New York’ta iken birçok resim çalışması yapmış. Bu resimler Bedri Bey’in Amerika’dan dönerken Tosun Bayrak’a bıraktığı resimler. Tosun Bayrak ilginç bir kişi. Evinde davet verdiği bir ortamda nereden aklına estiyse resimleri yakmaya başlamış. Bir kısmını yakmış. “Bedri Rahmi Eyüboğlu benim arkadaşım, söylerim bir daha yapar” gibi lafların söylendiği bir ortamda hakikaten bazı resimler yanmış. Dedemin dostu olan Nedret Uzun’un evinde o dönemlerden kalma resimler varmış. O resimler yangından kurtarılmış resimler. Nedret Uzun, Bedri dedemin çok yakın arkadaşı. Bu sergi açılırken Nedret Abla beni buldu. Kendisinde 10 tane resim olduğunu ve bana vermek istediğini söyledi. Benim bu resimlerden hiç haberim yok. Serginin açıldığı sabah Konsolostuk’ta buluştuk. 50 sene sonra resimleri Nedret Abla’dan geri alıyorum. Bir tanesini Nedret Ablay’a hediye ettik. Resimleri Türkiye’ye götüreceğimi bilen bir arkadaşım “Bu resimleri yollamam. Türk Kültür Merkezi açacağım. Resimleri oranın duvarlarına asmak istiyorum” dediği için ben de resimleri ona bıraktım.

- Bu yılki etkinliklerin ikincisi ise Maçka’da açılan Erken Sevdalar sergisi oldu. Bundan sonraki projeler neler?
Erken Sevdalar ikinci sergi. Benim için önemi de bir desen sergisi olması. Üçüncü büyük etkinlik, 4-5 Haziran tarihlerinde bahçede gerçekleşecek olan geleneksel yazma sergisi. 25 Temmuz’da da Göçek’teki Bedri Rahmi Koyu’ndaki büyük taşın üstündeki resmin restorasyon çalışması yapılacak. Ekim ayında ise Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nde 100. Yılı kapsamında bir sergi açılacak. Kültür Bakanlığı’nın bir sergi çalışması var. Ayrıca Bedri Rahmi kitabı da çıkaracaklar. Bizim için en önemli çalışmalarımızdan biri de Bedri Rahmi belgeseli. Belgeselin tam olarak karara bağlanamasının nedeni ise bütçesi. Açıkçası sponsor desteğine ihtiyacımız var.

- Evin Kültür Bakanlığı ve Kadıköy Belediyesi ortaklığı ile müzeye dönüştürülmesi söz konusu. Çalışmalar hangi aşamada?
Kültür Bakanlığı’nın maddi bir desteği yok. Manevi destek veriyor. “Özel müze olacağınız için maddi bir destekte bulunamayız” dediler. Bu işi maddi ve manevi olarak gönülden destekleyen tek yer Kadıköy Belediyesi. Şu an proje planlanıyor. Proje bittiği zaman Başkanımızın önüne koyacağız. Düşünülen ise evi olduğu gibi muhafaza edip, yan tarafa birtakım ekler yapıp, evin üstündeki yükü boşaltıp, evi de müze haline getirmeye çalışmak.
Burayı müze yaptığımız zaman yazma atölyesinin yaşaması gereken bir alana ihtiyacı var. O atölye de müze alanında olacak. Ben buranın yaşayan bir müze olması gerektiğini düşünüyorum. Evi biz müze yaptık hadi bakalım sabah saat 9.00, akşam 17.00 şeklinde olmayacak. Böyle bir formatta tutmayı pek düşünmüyorum. Yaşamasını istiyorum. Ev evlikten çıkacak ama insanlar gelecek, biz yine çayımızı içip, sohbetimizi yapacağız. Diğer evlerde yapılan işler yapılmayacak ama bir şekilde evin yaşaması lazım ki hem Bedri Bey’in hem Eren Hanım’ın ruhuna erişelim.

- Müze’nin 100. yıl nedeniyle bu yıl sonuna yetişme ihtimali var mı?
Yok yetişmez. Bu iş hemen olacak bir iş değil. Belki başlanır ama; biteceğini sanmıyorum. Kadıköy Belediyesi her ne kadar bu işi destekliyorum dese de hadi kazıyoruz, yapıyoruz demekle olmuyor. Çünkü; bu işin bütçesi bir de bürokrasi ayağı var.

- Nâzım Hikmet’in Bedri Rahmi Eyüboğlu ile doldurduğu 50 yıllık kasedi gün ışığına çıkardınız. Neden bu güne kadar beklediniz?
Herkesin bildiği gibi o günler sıkıntılı ve zor zamanlardı. Babamın vefatından sonra annem ortaya çıkardı. İyi ki saklamışız. İyi ki dedem Paris’e gidip böyle bir kayıt yapmış. Seneler sonra Nâzım Hikmet’in bilinmeyen iki şiirinin bizim evdeki arşivden çıkması hoş bir şey tabii ki. Dedemin yakalanma ve ceza alma pahasına bile dostum dediği insanın ses kaydını tutması o zamanlardaki dostluğun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Seyhan KALKAN VAYİÇ


 


ARŞİV