Hüseyin Latif, baskısı tükenmiş dört romanını tek bir kitapta topladı. Dörtleme isimli kitap yazarın Sence Aşk Nedir?, Bitmemiş Hikâyeler, İstanbul Düşerken, Yazarın Yaşamından Kesitler romanlarının bir araya gelmesinden oluşuyor. Uzun yıllardır Kadıköy’de yaşayan ve Türkiye’nin ilk ve tek Fransızca gazetesi olan Aujourd'hui la Turquie (Türkiye’nin Bugünü) gazetesinin de Genel Yayın Yönetmenliğini yapan Latif ile Dörtleme’yi ve Kadıköy’ü konuştuk.
Hüseyin Latif 4. nesil İstanbulludur. Cağaloğlu’nda doğdum. Üç buçuk yaşında Kadıköy’e taşındık. Önce Yeldeğirmeni’nde, daha sonra Moda’da yaşamaya başladık. Haydarpaşa Lisesi’nden sonra Ege Üniversitesi’nde okudum. Daha sonra Fransa’ya gittim. Uzun yıllar Fransa’da yaşadım. Doktora yaptım ve değişik medya kuruluşlarında çalıştım.
Fransa’da medya kuruluşlarında çalıştım dedim, oralarda dergiler yayımlıyordum. Türkiye’ye dönünce üniversitelerde ders vermeye başladım. İşte o sıralarda Fransızların Türkiye’yi tanımadığını düşünürken bizim de Fransızları tanımadığımız kanısına vardım. Ve bunun için bir şeyler yapmak istiyordum, en iyisinin bir gazete yayımlamak olacağını düşündüm. Zaten Türkiye’de Fransızca gazete yayımlama geleneği 18. yüzyılın sonlarına uzanıyor. Son günlük gazetenin yayımı 1971’de sona eriyor. İşte bu geleneği devam ettirmek için 2005’te gazetemi yayımlamaya başladım.
“KADIKÖY ÇOK ÖZEL BİR YERDİ”
İçinde bulunduğumuz kasım ayının başında 212. sayısını yayımladık. İlk sayımız 1 Nisan 2005’te yayımlanmıştı. 18 yıldır yayımdayız.
Kadıköy çok özel bir yerdi. Ama artık değişti, o eski Kadıköy yok gibi; birkaç eski marka kaldı. Bir iki iskele. Bir de küçük bir tramvayımız var. Bunlar da olmasa Kadıköy’ü tanıyamayacağız… Ekonomik ve sosyal değişim çok hızlı.
Bence pek benzerlik yok. Fransa’da her şey kurallar, kanun, düzen çerçevesinde… 100 yıllık binalar, yenilenmeleri gerekse bile aynen yapılıyor. Dükkân sayısı hep aynı. Altında dükkân olmayan bir binanın altına dükkân yapmak imkânsız. Böylelikle kentin ve hatta mahallelerin içindeki hareketlilik hep aynı. Halbuki Kadıköy’ün merkezinde ve Moda’da hareketlilik geometrik bir şekilde artıyor. Bu da alt yapıda yeni problemler oluşturuyor. Mesela Avrupa’da bütün park ve yeşil alanlar güneşin batımıyla kapatılır. Kimse bu alanlara giremez. Yaşam alanlarındaki gürültü akşam saat 22.00’de sona erer.
Bu konu da maalesef çok farklı. Orada metroda herkesin elinde bir kitap ya da gazete görürüz. Ama Türkiye’de metrolarda kitap okuyan sayısı çok az. Gazete okuyanı görmekse mümkün değil. Kadıköy’de sadece kitap satan kitapçı sayısına bakarsanız kitap okurluğu yüzdesini anlamak kolay.
“KİTABIMI SEVDİM”
Baskısı biten kitapları yeniden yayınlamak istiyorduk. Ekonomik şartlar ve içeriklerinin birbirini takip ediyor gibi olması böyle bir yöntemi seçmemizi gerektirdi. Güzel de oldu. Ben yazar olarak kitabımı sevdim, okuyucunun da seveceğinden eminim. Ortak konu hep kadın erkek ilişkileri, aşk ve özgürlük.
Ben kendimi bileli yazmak istiyordum. İlkokul son sınıfta yazmaya başladım. Anneme babama yazdıklarımı okutmak istiyordum. Üniversite yıllarımda daha ciddi şeyler yazmaya başladım. Hayal ettiklerimi başkalarının da hayal etmesini istiyordum.
Yaşadıklarım, tarih, çevrem ya da gözlemlediklerim. Bütün bunlar iç içe giriyor romanlarımda.
Düşündüklerimi doğrudan kâğıda döküyorum. Özel bir süsleme yapmıyorum. Mümkün olduğu kadar gerçekçi olmasına dikkat ediyorum. Bu yüzden dili geçmiş ve şimdiki zamanı iç içe kullanıyorum. Okuyucunun rahat okuması, akıcı olması ve her şeyden önce kesinlikle hayatı bire bir yansıtmasına dikkat ediyorum. Sansürsüz, özgür yazmak istiyorum.
“GİZLİ BİR KAHRAMANI VAR”
Her birinin yeri ayrı. Tabi ki Sence Aşk Nedir? adıyla bile başka bir yerde gibi olsa da diğerlerini de severek yazdım. İstanbul Düşerken’i yazarken fetihteki komutanlar gibi yaşadım. Kendimi bazen Fatih Sultan Mehmet’in yerine koydum bazen Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın yerine… Ama tüm romanlarımın gizli bir kahramanı vardır. O da Mustafa Kemal Atatürk; bazen fikirleriyle bazen de söylevleriyle yer alır romanlarımda. Fetih sonrası Patrick Scholarius Gennadius’u da çok benimsedim.
Son olarak bir romanım daha Fransızca yayımlandı. Doğrudan Fransızca yazdığım siyaset kitaplarımın dışında… Çok satılıyor diyemem, ama okuyanlar var, kütüphanelerde bulunuyor.
Kadıköy benim için Hacı Bekir, Baylan, Dondurmacı Ali ve Moda Aile Çay Bahçesi demek. Daha doğrusu Kadıköy’deki temel buluşma, dinlenme, okuma ve yazma yerleri. Buralarda yalnızsanız insanları izlerken hayal etmek çok kolay. Kitaplarım hep bu adını bahsettiğim yerlerde başlar, yazılır. Sence Aşk Nedir? Baylan’da başlar.
Birbirine benzer ama apayrı, birbirinden tamamen bağımsız dört roman. Ortak tema, ortak gibi gözüken karakterler; ama sonuç olarak tekrar ediyorum, dört ayrı roman.
Kitaplarımda genç şarkıcı Öykü Aras’ın dediği gibi “aşk var”. Benim İstanbul’um benim kadınlarım var.
Son soru, yazarın şimdiye dek anlattıklarının bir karşılaştırmalı muhasebesi niteliğinde. Matematikte buna sağlama yapmak denir. Ben Amin Maalouf okurum, Michel Houellebecq, Paulo Coelho, İhsan Oktay Anar, Nedim Gürsel, Selçuk Altun, Selim İleri, Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Rahmi, Füruzan, Sevgi Soysal, Çetin Altan, Dany Laferrière, Tahsin Yücel, Orhan Pamuk okurum. Daha pek çok sevdiğim, yararlandığım yazar var. Ama bunlar şu an için aklıma hemen gelenler. Bunları Kadıköy’ü, Moda’yı anlatırken Yazarın Yaşamından Kesitler’de yazdım. 2022 Nobel Edebiyat ödülünü alan Annie Ernaux ise bugünlerdeki favori yazarım.