Şarkılara yayılan gündüz düşleri…

İlk albümlerini yayımlayan Barista grubu, “Amacımız ünlü olmak değil, iyi müzik yapmak” diyor

13 Mart 2015 - 11:16
Gökçe UYGUN
 
Yaklaşık 5 yıl önce Kadıköy’de bir stüdyoda kurulan Barista grubu, ilk albümleri “DayDream” ile izleyenlerine merhaba diyor.  Blues ve rock melodilerini Türkçe ve İngilizce sözlerle harmanlayarak gerçek enstrüman seslerinin kıymetini bilenlere işitsel bir ziyafet sunan Barista; yaşanmışlıkları, hayatı, aşkı ve kayıpları şarkılarına yansıtıyor. Evren Arkman, Selim Aydın ve Eray Polat’tan oluşan grubu, kurucu Bahadır Eryılmaz anlatıyor.
-Önce biraz sizi tanıyalım. Müzik eğitiminiz, müzik ilginiz…
Makine Mühendisliği ve Sanat Tarihi okudum, turizmciyim. Müziğe ilgim ise ilkokul yıllarımda başladı. Radyoda ne bulsam dinlerdim. Ergenlik yılları karmaşası içinde yabancı müzik ilgimi çekmeye başladı. Lise danslarında DJ’lik yaptım. Sanırım müzik, temelde gençlik yıllarımın umut, çatışma, hayal, fantezi, enerji ve daha bir çok bilinir bilinmez dinamik dolu iç dünyasının kendine ifade ve hareket alanı bulduğu çok hayati bir düzlem haline geldi benim için. Uzunca bir aradan sonra, 2010 yılı Aralık ayında Kadıköy’deki Garaj stüdyolarında arkadaş eğlencesi için tuttuğumuz odadaki davul setine oturana kadar.
-  Grubu nasıl kurdunuz? Tüm grup üyeleri nereden/nasıl tanışıyor?
Keşiflerle dolu bir yolculuk oldu. ‘Kimler geldi, kimler geçti’ diyebilirim. ‘Eğlence’ evrimleşip ‘proje’ haline gelince başlayan kopmalar, değişiklik istediği için gelenler… Değişen şartlar içerisinde projeyi devam ettirebilmek için devamlı yeni çözümler ve modeller üretmem gerekti. ‘Barista’, iyi müzik üretmeyi amaçlayan bir projenin adi; bu projenin içinde bir çekirdek kadro ve bunun çevresinde birkaç halka halinde olan katılımcılar var. Çekirdek kadromuz, her zaman yanımda olan can dostum Evren Arkman, Selim Aydın ve Eray Polat…
- Sanıyorum kahveyi seviyorsunuz ki isim olarak Barista’yı seçtiniz.
Kahveye ve kahvehanelere olan ilgim çok ciddi. Ama grubun adının Barista olmasının sebebi, ‘gerçek’ müzik isteği ile çıkılan bir yolda, yani gerçek duygular etrafında gerçek enstrümanlar ile gerçek emeği birleştirerek yapılması planlanan bir müzik için, bu ‘sanatkarlığı’ vurgulayan bir isim olarak görüyorum.
 - Sizi dinleyenler kimler?
Müzikte içerik arayan insanlar olduğunu ümit ediyorum. Müziği ‘tüketmek’ amaçlı ve sadece ritimden ibaret gören kitleye hitap edeceğimizi sanmıyorum.  ‘İçerik’ dediğim şeyin size ne ifade ettiği ile daha ilgili bütün bunlar. Ücretsiz indirilen müzik mi, satın alınan CD mi? Teker teker şarkı mı alıyorsunuz, yoksa bütün albümü mü, şarkının sözleri ile ne kadar ilgilisiniz…vb.
- Müzik, ne demek sizce?
Kendini ifade etmeyi, iç görü, analiz, temsil, tasarım, doyum, acı, tatlı, eğlence; kısaca, yasamak demek!
-  “Müziği bir ifade aracı olarak seçen herkes müzisyendir. Nota bilmese de, enstrüman çalmasa da…” diyorsunuz.  Müzisyenlik nedir sizce?
Müziği bir ifade aracı olarak seçen herkes müzisyendir. Ben müzisyen miyim? Bazen, evet. Ama etiketlere fazla ilgi duymuyorum artık. Nasıl bir müzisyenlik bu? Keyfe keder, çünkü hayatımı müzikten kazanmıyorum. İkisi arasında büyük fark var; geçiminizi müzikten yapıyor olmak zor bir hayat. Benimki piyangoyu kazanmak gibi. 
- İlk albümünüz DayDream çıktı. Nedir sizi bu albümü üretmeye iten, nedir ‘gündüz düşleri’niz?
Gençlik yıllarımdan bu yana, ‘gündüz düşleri’ iç dünyama hükmeden bir korunma mekanizması aslında. Ama nasıl rüya görürken bunu gerçek sanırız, DayDream de benim için yaşanmışlıklara dair bir rüya kaydı. Daha önce dediğim gibi, ‘içerik’ sizin için önemli ise, birçoğumuzun DayDream’in sözleri içinde kendi yaşanmışlık-ve de yaşanmamışlık-larına ait izler bulacağını düşünüyorum. 
-  Nasıl bir albüm oldu sizce?
‘İlk albümün günahı olmaz’ derler ama birçok grubun ilk albümleri ile karşılaştırıldığında DayDream harika bir iş olmuş. Çok değişik bir kurgusu var; klasik önde solist, arkada gitar, bas, davul şeklindeki şablonun çok dışında. ‘Cool’ olmaya çalışmıyor. Sade ve gerçek ama o oranda da derin ve değerli. Kısacası; içime sindi...
-  Albümde 13 İngilizce, 3 Türkçe şarkı var. Neden İngilizce ağırlıklı?
Şarkıların hemen hepsi doğaçlama ortaya çıkmış besteler. İngilizce çıktı, kısacası. Özel bir iddia yok, ama rock müziğin doğal dili İngilizce, nasıl türkülerin dili Türkçe ise.
-  Albüme çoğu yabancı, 32 müzisyenin katkısı olmuş. Kim bu müzisyenler? İçlerinde ünlü isimler var mı?
İyi müzisyen olması, profesyonelce çalışması ve yapıtına duygu katması benim için asıl kriterler. Ünlü isimlerle çalışmak çok tercih edilecek bir şey değil; sektör şartlarına çok tabiler. Biz ise özgürüz; piyasa genetiğine yüz vermek zorunda olmamak gibi büyük bir lüksümüz var. Amacımız ünlü olmak değil, iyi müzik yapmak. ‘Bu olur mu, şu satar mı?’lardan uzak durabildiğiniz ölçüde haz alırsınız müzikten.
- Neden yabancı müzisyenlerle çalışmayı tercih ettiniz?
Genelde çok profesyoneller ve altyapıları çok sağlam. Öte yandan, her müzisyen kendince bir katkı yapıyor, kurgumuz böyle. Sonuç,  gökkuşağı gibi bir albüm. Her parçada şarkının ruhuna uygun farklı bir vokalist tercih ettik, her şarkıyı ayni kişinin seslendirmesini monoton buluyorum.
 
MÜZİĞE ‘DÖNÜŞÜM’ ARASI
Ben ve tüm grup arkadaşlarım Kadıköylü. Burada evimde hissediyorum kendimi. Ama ‘kentsel dönüşüm’ projeleri, buradaki demografiyi ve hayat kalitesini çok değiştirecek bence. Kadıköy’de müzik yapıyor olmaktan son derece mutluyuz. Ancak, stüdyomuzun olduğu müştemilat binası, yakında ‘dönüştürülecek’ ve kendimize yeni bir yer bulmak zorunda kalacağız. Müzik üretimimizi kesintiye uğratacak bir dönem gelebilir.
Etiketler; Barista

ARŞİV