Kadıköy’ün kıyı mahallelerinden Hasanpaşa’da akşam vakti iki katlı bir ahşap bina… Kar yağıyor usul usul, köşkün içi kalabalık olmasına rağmen sessiz. Eski ev kokusu burnunuza çarpıyor. Görevli kişinin işaretiyle birlikte, gıcırdayan merdivenlerden çıkmaya başlıyorsunuz. Birazdan askerlerin (oyuncu) peşi sıra köşkün tüm odalarına girip çıkacak, dünyaya bir süreliğine onların gözünden bakacaksınız...
Türkiye tiyatrosunun yeni ve dinamik ekiplerinden Tiyatro D22, bu sezon sizi böyle bir tiyatro seyri deneyime davet ediyor. “Dünyaya Gözlerimden Bak” oyunu savaş görmüş üç askerin bunalımlarını, hezeyanlarını, pişmanlıklarını anlatıyor. Oyunda buhranlı bu üç askere, aynı zamanda tiyatronun kurucuları olan Berkay Ateş (nöbetçi asker), Emir Çubukçu (hasta asker) ve Can Kulan (pilot asker)hayat veriyor. Sezon boyu sürecek olan oyunu, en yakın tarih olarak 14 Ocak'ta saat 19.00 ve 20.30’da izlemek mümkün.
Biz de Can Kulan ile karlı bir Kadıköy gününde, ahşap binanın karla kaplı güzel bahçesine bakarak, başka dünyalara başkasının gözünden bakmayı konuştuk.
- D22’nin nasıl kurulduğuyla başlayalım.
Mimar Sinan mezunu 3 arkadaş olarak, kendi tiyatromuzu açıp, kendi oyunlarımız yapalım istedik. Zor bir süreçti ama sonunda D22’i, Mart 2013’te Karaköy’deki Hamursuz Fırın’da kurduk. Orada Bent, Yirmi Beş, Karabatak ve Kuş Öpücüğü oyunlarımızı sahnelendik.
- Peki şimdi neden Kadıköy’desiniz?
Beyoğlu’nun dönüşümü! Kiralar arttı, ortam değişiyor vb. biz de D22’ye ‘mekan tiyatrosu’ diye yeni bir yol çizdik. Bundan sonra pek çok oyunumuz için şehrin farklı yerlerindeki mekanları bir seyir alanı haline getirmeyi planlıyoruz. Hasanpaşa’da şu an içinde bulunduğumuz bu köşk de bu projemizin ilk örneği.
- D22’nin tiyatro anlayışının temelinde ne var?
Oyunun derdi ile kendi derdimiz örtüşsün istiyoruz. O nedenle toplumsal içerikli oyunları tercih ediyoruz, toplumcu bir tiyatroyuz.
- Peki böyle oyunlar yaparken kendinizi yeterince serbest hissedebiliyor musunuz?
Kim hissedebiliyor ki?! Kimse... Sanat yaparken de durum aynı. Biz bu tiyatroyu derdimizi anlatmak için açtık. Otosansür yaptığımızı anımsamıyorum. Kafamızdan ne geçiyorsa söylüyor, elimizden ne gelirse yapıyor, sahneliyoruz. Sözümüze sansür uygulamıyoruz. Ayrıca, sansür dediğimiz şey bir yetkilinin tiyatroya gelip ‘bu oyunu oynamayacaksınız’ demesi değil sadece. Farklı tezahürleri var. Mesela sansür Karaköy’deki mekandan çıkmak zorunda kalmamızdır, Beyoğlu’nun kültür hayatının bitirilmesidir.
- Dünyaya Gözlerimden Bak oyununun yazarı Lothar Kittstein, yönetmeni de Frank Heuel. Bu Alman tiyatro insanlarıyla yollarınız nasıl kesişti?
Frank, Almanya’daki bir kültür kurumundan aldığı ödenekle, İstanbul’da 3 farklı tiyatro ekibiyle 3 ayrı oyun yapmak amacıyla geçen sene Mart’ta Türkiye’ye gelmiş bir proje için. Pek çok ekibi olduğu gibi bizi de izlemiş sahnede. Seçtiği ekiplerden biri biz olduk ve bu oyunu yaptık birlikte.
- Nasıl bir oyun oynayacağınız belli miydi? Bu köşkü nasıl buldunuz? Heuel ile bu süreçte nasıl çalıştınız?
Hiçbir şey belli değildi ilk aşamada. Frank’la turist gibi İstanbul’u gezdik önce, nerede ne yapabiliriz diye baktık. Bir süre sonra o ülkesine döndükten sonra biz burayı bulduk, ona fotoğrafları yolladık. Çok beğendi ve burayı kiraladık böylece. Zaten oyunda 3 monolog var, burada da 3 oda. Çok denk geldi. Yazar Lothar Kittstein, Frank’ın arkadaşıymış. Daha önceden yazılmış bir monolog varmış zaten, bizim oyun için 2 tane daha yazdı ve böylelikle oyun metni çıkmış oldu. Sonra oyunu sahnelemeye başladık, dünya prömiyeri oldu.
- Üç askerin üç ağır hikâyesi. Evrensel bir konu olmakla birlikte, Türkiye’nin gündemiyle de örtüşüyor. Ne dersiniz?
Biri yatalak, yıllar önce bir kadını öldürmek zorunda kalmış, onun buhranlarını yaşıyor. Diğeri sınırda bekleyen ama neyi beklediğini bile bilmeyen bir asker. Diğeri de bir yerleri bombalamak zorunda bırakılan bir insansız hava aracı pilotu. Hikayeleri bir Alman’ın yazmasına rağmen, bizden… Savaşa askerlerin gözüyle bakmak enteresan bir durum. Amacımız seyirciye, bu coğrafyadaki savaş ortamında böyle bir oyunu izleyip de, ‘A ben hiç böyle düşünmemiş, bu açıdan bakmamıştım’ dedirtmek. Bir şeyi dikte etmek değil kafalarda soru işaretleri yaratmak istiyoruz.
- Seyirci oyunu mobilize şekilde köşkün odalarında gezerek, o askerlerle (oyunculara) aynı mekan/ zamanı bizzat paylaşarak izliyor. Zor ve kimi zaman gerginlik veren bir seyir deneyimi bu bence. Siz oyuncular açısında nasıl durum?
Seyirciyle çok yakın temas halindeyiz, hatta bazen omuz omuza. Bu bir noktada oyunun adına tamamlayan bir durum oluyor. Oyuncu-seyirci o kadar yakın ki, seyirci neredeyse dünyaya onun gözlerinden bakabilecek noktaya geliyor.
- Yeni tiyatro anlayışında seyirci artık sadece seyirci değil. Sizce neden klasik tiyatrodan uzaklaşıldı?
Yenilik arayışı… Tiyatrolar kapanıyor, tiyatrocular da çıkış yolları arıyorlar. Alternatif tiyatronun Türkiye’de son 10 yılda yükselişinin nedeni de bu bence. Nerede bir baskı varsa, orada bir yerden bir şey illa filizlenir. Sanat her şeyden eski, bitmez ki...
MAHALLEDE TİYATRO YAPMAK...
Hasanpaşa, sokaklarında çocukların oynadığı tam bir mahalle. Başta çekinerek geldik, kabul görür müyüz diye. Ama hiç de endişeye gerek yokmuş. Mahallenin çocuklarıyla arkadaş olduk. Bir teyze açılış hediyesi olarak çiçek verdi bize. Oyuna henüz gelen olmadı ama.
Kadıköy’de pek çok yeni tiyatro açıldı. Burası insanıyla, yerel yönetimiyle çağdaş bir yer olduğu için tiyatrolar da burayı tercih ediyor. Seyirci de kendini Taksim’e kıyasla daha güvenli hissettiği ve ulaşımı kolay olduğu için burayı tercih ediyor.
Sezon boyu sürecek olan oyuna bilet için www.tiyatrod22.com'u ziyaret edebilirsiniz.