Sevgilisi Kadıköy’ü yazdı

Sivas’ta doğup, gençliğini Bebek’te geçirdikten sonra, 1996’dan bu yana Kadıköy’de yaşayan yazar Ahmet Erol’un yeni romanı “Kadıköy Sevgilim” yayımlandı. Erol, “Kadıköy’de yaşamanın önemli bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum.  Bu çerçevede içinde yaşadığım ilçeye bir sevgili gibi ad vererek Kadıköy Sevgilim romanını yazdım.” dedi.

28 Aralık 2021 - 10:37

Ahmet Erol, emekli bir maliye başmüfettişi. Şimdilerde akademisyen, özel bir üniversitede mali hukuk profesörü olarak görev yapıyor. Aynı zamanda da üretken bir yazar. 43 yıldır yazıyor. Pek çok kitabı var, çoğunda da İstanbul başrolde zira bu şehri pek çok seviyor. Lakin gözbebeği Kadıköy. Yeni romanı ‘Kadıköy Sevgilim’ de bu sevginin somut ürünü olarak kitapevlerindeki yerini aldı. Epsilon Yayınevi’nden çıkan kitapta Erol, ülke tarihin son 60 yılını Fikirtepeli Kenan’ın gözünden aktarıyor.

  • Ahmet bey kaçıncı kitabınız oldu?

1978’den bu yana ara vermeksizin yazıyorum. İlk öyküm ‘Sabahçı Aliler’, Varlık Dergisi’nde yayımlandı. Ürettiğim sanat eserlerinin temelinde olduğu üzere bu öyküde de emekten, hakkı yenenlerden, ezilenlerden yana bir duruşum var. Kadıköy Sevgilim, yayımlanmış 13. kitabım. Yayımlanmaya hazır yedi roman daha var.  Bir yandan da üzerinde çalıştığım başka bir roman var. Üreterek yaşıyorum. Yazarak, insanları, doğayı, doğanın içindeki tüm canlıları ayrımsız severek yaşama tutunuyorum. 

  • Diğer kitaplarınızda da İstanbul’dan izler var ama bu roman direkt Kadıköy’ü başlığa taşıyor.

Sanırım tüm kitaplarımda İstanbul başrolde. Sivas doğumluyum ve tüm Sivaslılar gibi sanırım İstanbul’u çok seviyorum. Kitaplarımda mekân olarak yoğun İstanbul’dadır ama hemen birçok Anadolu kentini Cemal Süreya gibi maliye müfettişi olmam nedeniyle adım gezmiş birisi olarak diğer kentler de var.

“MUTLU EVLİLİĞİMİN DİYARI”

  • Kadıköy’le olan bu özel bağınızı anlatın lütfen.

Kadıköy’ü gerçekten çok seviyorum. Aslında Bebek’te büyüdüm. Çocukluğum, ilk gençlik yıllarım, üniversite ve işe başladığım ilk yıllar orada geçti. Orada yaşarken Anadolu yakasına yönelik birazcık üvey evlat bakışım vardı. Evlendikten sonra Fenerbahçe’ye taşındım ve 1996’da bu yana burada yaşıyorum. Mutlu evliliğimin diyarı olarak çok da sevdiğim bir semtim ve Kadıköyüm var. İsterdim ki Türkiye’nin her yeri Kadıköy olsun, Şişli olsun, Beşiktaş olsun.  Kadıköy’de yaşamanın önemli bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum.  Bu çerçevede içinde yaşadığım ilçeye bir sevgili gibi ad vererek Kadıköy Sevgilim romanını yazdım.

  • Ben kitabı okudum ama henüz okumayanlar için, sizden duymak isteriz. Kadıköy Sevgilim neyi anlatıyor?

Neyi anlatmıyor ki? 1960’lı yıllardan itibaren Fikirtepe ve Kadıköy ölçeğinde Türkiye’nin değişimin, dönüşümünü, insanlarının evrilmesini, savrulmasını, sol kanattan inşaatçılığa geçerek iktidarla bütünleşik hale gelmesini, idealleri, umutları, sevdaları, ülkemize kurulmak istenen karanlık tuzakları ve kumpasları ve tabi sevdaları, umutları, iyi insanları anlatıyor.

  • Kitabın adı çok romantik… Aşk romanı gibi algılanmaya açık. Bilerek mi böyle seçtiniz?

Aşksız bir yaşam olmaz. Bu kitabın da hemen her anında aşk ve sevdaya dair bir şeyler var. Okunan her tümcenin zemininde sevgi ve aşkı okur hissedecek. Kitabın adı gerçekten romantik. Sanırım bu benim tarzım. Havalar Soğuk Şimdi, Erguvan Zamanı, Sen ve Ben, Yıkıldık Ey İstanbul, Gülün Adı Sen, Sevginin Adı Rüzgâr, Süheyla… Hepsi romantik, hepsi şiirsel.  Sanırım bu dünyaya ve yaşama gönül gözümden bakmakla ilgili.

  • Bence Kadıköy Sevgilim, aynı zamanda tarihi-siyasi bir roman. Siz ne dersiniz?

Bu birazcık okurumun değerlendirmesine bağlı. Siz kitabı okumuş birisi olarak böyle görmüşseniz doğrudur.  Elbette Kadıköy Sevgilim, Kadıköy Fikirtepe ölçeğinde 1960-2021 arasındaki Türkiye’de yaşananlar içindeki yaşamları anlatıyor.  Bu yönüyle tarihi ve politik, yaşamın içinden akıp gelenler itibariyle yaşamsal ve romantik. 

“FİKİRTEPE BETONDAN ORMAN”

  • Romana fon olarak neden Kadıköy’ü, bilhassa da Fikirtepe’yi seçtiniz?

Kadıköy, dışarıdan pek çok insanın baktığı gibi sadece bohem ve varsıl hayatların yaşandığı bir ilçe değil aynı zamanda son derece dar gelirli on binlerce insana ve aileye de yuvalık ediyor. Kadıköy geleceğimiz, umudumuz ve aydınlık yarınlarımız olan gençlerin soluklanma vadisi gibi. Fikirtepe tarihi itibariyle kökü yüzyıllar ötesine kadar uzanan bir yerleşim yeri. Kadıköy’ümüzün Anadolu’ya açılan yüzüydü.  ‘Yüzüydü’ diyorum şimdi orası Anadolu’dan gelenlerin diyarı olmaktan çıkarılıp ranta peşkeş çekilen bir alana ve güç savaşlarının icra edildiği bir ortama dönüştü.  Fikirtepe’nin o tek katlı, bahçeli, kavak ağaçlı, salkım söğüt yeşil halini daha çok seviyordum.  Orada kapısını çaldığınızda sizi evine buyur eden, gönlünden ne koparsa sofrasında sizinle paylaşan yüce yürekli insanların diyarıydı.  Belki gecekonduydu, belki yakılan kömürlerle havayı kirletiyordu kışın ama orası insaniydi.  Şimdi orası betondan bir orman.  Nerede o güzelim kavak ağaçları, nerede salkım söğüt her evin önündeki yeşil bahçeler, o dallarda şakıyan kuşlar? Hepsi gitti.  Peki son yirmi yıldaki Türkiye, Fikirtepe’den farklı mı? İşte Kadıköy Sevgilim bunların romanı…

  • Kitabın başında “Bu eser Türkiye Cumhuriyeti’nin yazılı ve sözlü tarihinde yer alan kurum, kişi ve olayların gölgesinde kurgulanmış olup, tamamen hayal ürünüdür” uyarısı var. Ama oldukça gerçekçi bir şekilde Türkiye'yi anlatıyorsunuz. Ne dersiniz?

Bu uyarı cesaretsizlikle, korkuyla alakalı değil daha çok benim hukukçu kimliğimle ilgili. Hemen tüm romanlarımın başında benzer bir uyarıyı koyduruyorum.  Elbette “Güzel ve yalnız ülkem”izin içinden geçmekte olduğu hukuktan uzaklaşma gerçeğinin de bu uyarıları koymakta rolü olduğunu hiç birimiz yadsıyamayız.  Keşke Türkiye evrensel hukuk ve insan hakları değerlerini içselleştirse de biz sanatçıların ve bu ülkede yaşayan herkesin özgürce soluklanma ve yaratma alanları olsa.  Evet kitapta 1960-2021 arası Türkiye zemini var. İliğimizden kemiğimize kadar bu ülke çocuklarının yaşadıkları ya da onlara yaşatılanlar var. Acı var, zulüm var, kan ve gözyaşı var. Son derece yüksek eğitimli bir okurumdan telefon aldım. ‘İnanın gözyaşları içinde okudum. Yaşım itibariyle geçip geldiğim süreçler ama bu roman beni alıp o günlere yeniden götürdü’ dedi. Elbette ki romanın Türkiye’yi anlattığı gerçeği asla inkar edilemez ama roman tümüyle kurgu ve kahramanları gerçekten roman kahramanı ve özyaşamla ilgileri hiç yok ya da gerçek yaşamda karşılıkları yok.

  • Aşıkların türkü dizelerinin bir yerinde kendi isimlerini geçirmeleri gibi siz de romanın içinde romanın adını geçiriyorsunuz. Bu nerden aklınızda geldi?

Aslında romanın adı, kitabın içinde geçtiği için Kadıköy Sevgilim oldu. Romanın tertemiz yürekli kahramanı Kenan’ın ağzına ne çok yakışıyor bu söz. Düşünsenize Anadolu’nun bağrından yeni bir gelecek ve yaşam kurma umuduyla gemilerini yakıp İstanbul’a, gecekondu bölgesi olan ve akrabalarının yaşadığı Fikirtepe’ye gelen, yokluk içinde kıvranan, aydınlık düşüncelerinden başlangıçta asla ödün vermeyen ailenin en küçük ve Kadıköy postanesinin oralarda ayakkabı boyacılığı yapan, bir yandan da okuyan Kenan içinde yaşadığı ilçeyi o kadar önyargısız ve takıntısız seviyor ki oraya sanki sevgiliye seslenir gibi ‘Kadıköy  Sevgilim’ diyor. 

  • 61 doğumlusunuz, darbe döneminde 20’li yaşlardaydınız, tıpkı Kenan’ın abisi gibi. Anlattıklarınız gözlem mi, bizzat yaşadıklarınız mı yoksa tamamen hayal ürünü mü?

Aynen sizin saptadığınız gibi Kenan’ın abisi ile akrandaşım.  Dolayısıyla romanda yaşanan bütün gerçekleri 1960-2021 arasında aklı selim sahibi herkes gibi ben de yaşadım.  Romanda yaşananlar, sinema filmi değil, Türkiye gerçeğinin ta kendisi.  Bunu bugün 60 yaşlarında olan herkes tüm ülke ölçeğinde yaşadı.  Kimisi fırtınanın gözünde oldu, kimisi eteklerinde. Küçük ölçekte, büyük ölçekte bu atmosfer ve ortam içinde yetiştik ve yaşadık.  Romandaki akışın gerçek olduğu doğru, benim de yazar olarak o dönemleri yaşadığım, algıladığım ve dağarcığıma doldurup bugün okurlarıma aktarım görevini yaptığım doğru ama kitap gerçeklerden hareketle kurgulanmış bir roman.   

  • Arka kapak yazısında “…okuruna deniz kokusu vaad etmiyor ama o günlerden bu ülkeye kalan pek çok şeye yeniden ve başka bir gözle bakmanıza sebep olacağı muhakkak” deniliyor. Amacınız geçmişle bir tür hesaplaşma romanı yazmak mıydı?

Bir yazar, bir düşünür öncelikle kendisiyle ve civarıyla durmadan hesaplaşır.  İçinden geçtiği süreçleri, içinde yaşadığı çevreyi, toplumu, yaşadıklarını sürekli sorgular.  Bunu yapmazsak zaten yaratıcılık gücünü kendimizde bulamayız. Yaşadığı dünyayla barışık insanın çok da söyleyecek sözü olduğunu düşünmüyorum.  Yakılacak bir ağıdı olanın içinde yangını ve acısı vardır.  Mutluluktan ağıt yakılmaz ki…


ARŞİV