Türk edebiyatının usta isimlerinden Arif Damar, vefatının 5. yılında şiirleriyle hala aramızda…
Şiirin “harika çocuğu” olarak bilinen usta şair Arif Damar, bundan 5 yıl önce, bir 20 Ekim gecesi aramızdan ayrılmıştı. 85 yaşındaydı ama yaşama da şiire de sıkı sıkı bağlıydı yaşamını yitirdiğinde. ‘’Türkiye’nin 85 yıllık tarihine tanık olmuş bir şiir işçisi’’ olan Damar, yoksulluk içinde büyüdü, kitaplarla, edebiyatla, şiirle çocuk yaşta tanıştı, cezaevlerinde yatmış, ekmeğini çıkarabilmek için çok çeşitli işler yapsa da şiirden hiç vazgeçmemişti.
Vefatından 7 ay önce, 41 yıllık Kadıköylü olarak Gazete Kadıköy’e Moda’daki evinin kapılarını açan Damar, “Ben hâlâ ölmedim demek ki dokuz canlıyım. Ben güzelliklere bakarım, doğaya, kadınlara… Güzelliklere bakınca uzun yaşarsın arkadaş!” diyerek kahkahalar atmıştı. Ölümünün 5. yılı anısına, Semra Çelebi’nin o röportajından bazı bölümlerle baş başa bırakalım sizleri;
“ŞİİR EMEK İSTER”
Sanatçı muhaliftir, muhalif olmak zorundadır, sanatçı dediğin eleştirmeli, daha iyisini elde etmek için eleştirmeyi bilmelidir.
Şiirlerimi yayınlamıyordum ama bana yayınla diye ısrar ettiler. Şair olmak gibi bir derdim yoktu. Yoksulluk, açlık çekmiştim. Bunlar ortadan kalksın, eşitlik olsun istedim. Gelibolu küçük yer, orda zengin ocukların benim kadar zeki ve çalışkan olmadıkları halde gayet şık okula geldiklerini görüyordum ben yalın pabuçla gidiyordum. Bu dengesizliği sezdim. Sezgi çok önemli bir şair için. Belki de beni şiire iten bu sezgilerimdi.
Şiir yazmak için sürekli aşk halinde olmak lazım. Mesela ben Cumhuriyet Gazetesi’nde her ay, ayın şiirini seçiyorum. Türkiye’nin her tarafından 30 dergi geçiyor elime. Bunlar içinde yayınlanan en iyi şiiri yayınlıyorum. Ben orada şair boydan boya şiire girmiş mi ona bakıyorum. Şiiri bir hayat biçimi olarak benimsemiş mi bu önemli. En sevilen şiirim Gitme Kal’dır. Onu 6 ayda yazdım. Şiir emek istiyor.
1969’da Şişli’den Kadıköy’e taşındık. Eşim Tülin mimardır. Bir arsası vardı burada, müteahhide verdik. Böylece Moda’daki bu dairemizin sahibi olduk. Suadiye’de Yeryüzü Kitabevi’ni açtık. 15 yıl bu kitabevinde çok güzel günlerimiz oldu. 12 Eylül darbesinin ardından 1982’de biri ihbar etmiş, propaganda yaptığım iddiasıyla. Gözaltına aldılar, yasak yayın bulundurmaktan 3 aya mahkum ettiler. Çıktıktan sonra kitabevini kapattım ve kendi yazılarımla, şiirlerimle daha çok ilgilenmeye başladım.
41 yıllık Kadıköylüyüm. Moda Çay Bahçesi’ne, iskeleye yürümek çok keyifli. Hiç özlemiyorum karşı tarafı. Şiirime ilham oluyor Kadıköy’de yaşamak. Deniz, gemiler, yelkovankuşları, martılar, ağaçlar… Hepsi benim ilham kaynaklarım. Bana soruyorlar, denize bakan bu güzel evi nasıl aldın diye. Diyorum ki 1963’te Merişko Büyük Şiir Ödülü’nü aldım (gülüyor). Karımın diğer adı Meriç ben de ona Merişko diyorum, 1963’te onunla evlendim ve bu benim en büyük ödülüm.