Sinema yasası olarak bilinen ve filmlerin değerlendirilmesi, sınıflandırılması ve desteklenmesi konularını düzenleyen 5224 sayılı kanunda Ocak ayında 11 değişiklik yapıldı. Değişikliklere göre film öncesinde gösterilen reklamların süresi en fazla 10 dakika, fragman gösterim süresi ise en fazla 5 dakika oldu. Kamu spotları sürelere dâhil edilmezken gösterim arası ise 15 dakikayı aşmayacak. Salon işletmecileri, yapımcı veya dağıtımcıyla yapılacak sözleşmeyle belirlenecek indirimli fiyatlandırma dışında abonelik, promosyon, kampanya ve toplu bilet satışı gerçekleştirilemiyor. Belki de sinema salonlarını en fazla etkileyen madde bu çünkü birçok salon bu promosyonlarla izleyiciyi salona çekebiliyordu. Bunun yanı sıra işletmeciler film biletiyle birlikte başka bir ürünün satışını promosyon paketi halinde sunamayacak, izleyici sayısı ve hasılatı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kontrolünde gerçekleşecek.
BİLET FİYATLARI SÜREKLİ ARTIYOR
Salonlar, bilet satışlarından elde ettikleri gelirin yarısını yapımcıya veriyor. Film yapımcıları, promosyonlar yüzünden bilet fiyatlarının bilinçli olarak düşük tutulduğunu, şişirilen mısır fiyatlarıyla salonların haksız kazanç elde ettiğini iddia ediyordu. Bu yasa en başta salonların bu ürünlerden elde ettiği geliri azaltma ve bilet fiyatlarının artması riskini taşıyor.
Bilet fiyatlarında yıllara göre meydana gelen artış ise önümüzdeki dönemde neler olabileceğinin işaretini veriyor:
“YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMELİ”
Kadıköy Sineması yöneticisi Said Aksoy, seyirciyi sinemaya teşvik edecek, üretimi destekleyecek, problem çözecek bir yasanın beklendiğini ancak bu yasanın o nitelikte olmadığını söylüyor: “Ne yazık ki bir ‘mısır krizi’ sonrasında alelacele hayata geçirilen bu yasa, sorunlara bir çözüm üretmemekle birlikte, özellikle sinema üretimini destekleme noktasında büyük problemlere yol açabilecek, Anadolu’daki bağımsız sinema salonlarını zor duruma düşürecek maddeler barındırıyor. Bu anlamda söz konusu yasanın, sinema dünyasının tüm bileşenleriyle birlikte yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Aksoy, Kadıköy Sineması’nın promosyonlara getirilen kısıtlamalardan doğrudan etkilendiğini söylerken “Kadıköy Sineması olarak bu zamana kadar indirimli ve tam biletler dışında herhangi bir promosyon veya kampanya yapmamıştık. Seyircilerimizin yoğun talebi üzerine yıllık üyelik kampanyası hazırlamış ve duyurmak üzereydik ki; toplu bileti yasaklayan yeni yasayla karşılaştık. Dolayısıyla kampanyamızı iptal etmek durumunda kaldık” dedi.
YASANIN SEYİRCİYE ETKİLERİ
Son söz olarak Aksoy, yasanın izleyiciyi en fazla etkileyen yanlarını sıraladı: “İlk etapta bilet fiyatlarının artması, ardından türlü indirimlerin kaldırılması seyirciyi olumsuz etkileyen başlıca etkenlerden. Yasanın seyirciye bir diğer etkisi de seyredeceği filmlerin ne kadar sansürlendiği olacak.”
“BAĞIMSIZ SİNEMAYI DIŞLAYAN BİR TUTUM”
İşletmecilerin yanı sıra sinema yazarları da yasayı yeterli bulmuyor. Sinema yazarları Esen Tan ve Güvenç Atsüren yasanın beklentiyi karşılamadığını ve hayal kırıklığı yarattığında ortaklaşırken Tan, “Yine pastada büyük payı olan en güçlü konumda kimse onun kâr edeceği bir durum oluşmuş oldu. Kısaca gerçek sorunlara çözüm getirmeyen, aksine sinemanın özüne ve gelişmesine ket vuracak bir yasa tasarısı çıktığını düşünüyorum” görüşünü paylaşıyor. Atsüren ise “Yasa, içeriği itibariyle sinemanın doğasına taban tabana zıt bir noktada duruyor. İçinde sansür uygulamasının bu kadar kolaylaştığı maddeler olan bir yasa için aksini düşünmek de pek mümkün değil zaten.” diyor.
Promosyon yetkisinin kısıtlanmasına dair “Bilet fiyatları, özellikler Mars Group’un salonlarında zaten toplumun büyük çoğunluğu için yüksekken bir de indirimlerin ortadan kalkması, seyircinin elini ayağını salonlardan çekmeleriyle sonuçlanabilir” diyen Atsüren, bağımsız yapımların akıbeti hakkında “Muğlak bırakılmış yerler var. Tüm festival filmleri, 18+ ibaresi ile gösterilecek artık. Yani neresinden bakarsak bakalım bağımsız sinemayı dışlayan bir tutuma sahip bir yasa bu” diye konuştu.
AMERİKA ÖRNEĞİ
Tan, bağımsız yapımlarla ana akım arasındaki ilişkiyi “Aralarında ince bir çizgi var. Yasayla sanırım o ara da biraz açıldı. Büyük yapımcılar tamamen ticari kaygılarını ön plana alarak ‘bağımsız’ sinemanın bir parçası olduklarını unuttular.” diyor ve ekliyor: “Bir örnekle açıklayabilirim: Amerika’da Hollywood’un önü alınamaz bir ticari sektör haline gelmesiyle stüdyo dışında film üretmek isteyen insanlara neredeyse hiç ses verilmiyordu. Yanlış hatırlamıyorsam 69 yılında tekelleşmenin önüne set çeken bir yasa çıktı sinema sektörüyle ilgili ve bağımsız yapımlara destek verilmeye başlandı. Bu yalnızca maddi destek değil, stüdyonun tekel olduğu bir ortamda çok sesliliğe yer vermek için ne gerekiyorsa yapıldı. Yeni Hollywood, Sundance Film Festivali böyle doğdu. Bu yasa sayesinde Martin Scorsese gibi yönetmenler ortaya çıktı. Kısacası sanırım hukukun doğru işlemesi gerekiyor. Bu mesele gerçekten de Cem Yılmaz’ın ya da BKM’nin çözeceği bir şey değil, onlar tabii ki ticari kaygıları olan, şirket yöneten insanlar. Hem onların hem de başka seslerin haklarının korunacağı ve destek göreceği bir ortamı ancak eşitlikçi bir yasa tasarısı sağlayabilir.”
Bağımsız sinemanın önünün açılması için seyirciye de iş düştüğünü belirten Atsüren ise sözlerini şöyle noktaladı: “Bağımsız sinema seyircilerinde de, daha entelektüel bir noktadan da olsa filmleri ‘tüketmek’ yönünde bir eğilim var. Bu da genel itibariyle üzerinde bağımsız sinema anlayışının filizlenebileceği bir sinema kültürü yaratamıyor ne yazık ki. Filmler sadece izleniyor ve izlendiğiyle kalıyor. Filmler üzerine, sinema üzerine sağlıklı ve tatminkâr bir tartışma ortamı oluşmadıkça bu türden bir sinema anlayışının da karşılığını bulamaması gibi bir durumla karşı karşıya kalacağız.”