Sinema yaz uykusundan festivallerle uyanıyor!

Yaz aylarında sinema salonlarında yaşanan sessizlik, Eylül sonu itibariyle yerini büyük bir coşkuya bırakıyor.

13 Eylül 2012 - 14:47


Semra ÇELEBİ
Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nin on beşincisi, 27 Eylül – 2 Ekim 2012 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. 15 yıl önce, Türkiye’de belgesel sinemanın üretimini ve izleyici ile buluşmasını sağlamak, belgesel sinemacılar arasında dayanışma ve işbirliğini güçlendirmek üzere 1997 yılında toplanan Belgesel Sinemacılar Konferansı ile ortaya çıkan iki önemli, somut çıktı vardı; BSB-Belgesel Sinemacılar Birliği kuruldu ve Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali başlatıldı.
Festival, 1997 yılından bu yana Türkiye’den ve dünyadan yüzlerce belgesel filme ev sahipliği yaptı. Çok sayıda belgeselciyi ve belgesel kuramcısını seyirciyle buluşturdu. Sinema sanatının evrenselliğini önde tutarak, belgesel sinema aracılığıyla farklı toplumların birbirlerini tanımalarının ve anlamalarının da önünü açarak sıcak bir ortam oluşturdu. Şimdi, “15.1001”de, tüm belgeselciler, gerçekleri ve hayalleri bir kez daha paylaşmaya hazırlanıyor.

“SİSTEM HATA VERİYOR”
Festival komitesi, 1001 Belgesel’in 15. yıl temasını “sistem hatası” olarak belirledi. Neden bu temanın seçildiği ise şöyle açıklanıyor: “Siyaset, ticaret, adalet, milliyet, diyanet, toplumların ve bireylerin özgür seçimlerini günden güne daraltan yeni egemenlik aklının hizmetinde. Tüm nehirlerin yatağı, aynı bataklığa doğru değiştiriliyor. İnsanın ilkel içgüdü, korku ve refleksleri yaşama hâkim kılınıyor. Bilinç, aşırı yüklemeyle tıkanan kanallardan geçip yardıma gelemiyor. Sistem hata veriyor. Günlük yaşamımıza yoğunlukla giren bilgisayar teknolojisinin “durduğu” ve yeniden başlatılmadan kendini toplayamadığı nokta… “Sistem hatası” söz konusu aygıtlarda “donanım ve yazılım uyuşmazlığı”, “bellekte yetersizliği”, “sistem aygıtlarına binen aşırı yük” ve benzeri nedenlerle açıklanır. Onarım için önerilen ilk çözüm “ sistemin yeniden başlatılmasıdır.” Sistem, belleğe ulaşımın, bu veri, bilgi deposuyla alış-verişini hızlandıracak önlemlerle yeniden yapılandırılır. Belgesel Sinema ile yeniden başlayalım. Tüm dünyadan sistem hatasını aktaran, belleklerimizi tazeleyen, bilincimizi uyaran gerçek öykülerle; Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivalinde buluşmak üzere.
Bu yıl yitirdiğimiz büyük usta Theo Angelopoulos gibi, ‘Sinemanın dünyayı kurtarabileceğine inanmak istiyoruz.’”

ANA PROGRAM: GERÇEĞİN 8 RENGİ
İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali ana gösterim programını yine renklerle belirlenmiş bölümler altında düzenliyor ve gerçeğin 7 rengini oluşturacak filmleri sunuyor.
Siyah - İnsanın İnsana Ettikleri: Haklar, haksızlıklar, savaşanlar, savaşılanlar, ezilenler, ezenler.
Kırmızı - İş ve emek, işçi ve emekçi öyküleri
Turuncu - Modern zaman öyküleri
Sarı - Tarihe belge ve sinema ile özgün bakışlar
Mavi - Olağanüstü insanların sıradan, sıradan insanların olağanüstü öyküleri
Mor - Toplum içinde kadın, ailede kadın, çalışan kadın, şiddet karşısında kadın, kadın karşısında şiddet
Yeşil - Sürdürülebilir bir dünya için uğraşan filmler
Beyaz - Kültür ve sanat
7 bölüm altında gösterilecek filmlerin mekânları da belli oldu. Buna göre film gösterimleri, Beyoğlu Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi, Fransız Kültür Merkezi, Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi ve Ortaköy Afife Jale Sanhesi’nde yapılacak.

GENÇ BELGESELCİLER İLK FİLMLER
Türkiye’de belgesel sinemaya olan gereksinim ve ilgi hızla artarken, bunun doğal sonucu olarak genç sinemacıların bu alana girişleri de çoğalıyor. İlk filmler sayı ve nitelik olarak büyüyor. 15 yıldır Türkiye’de belgesel sinemanın en köklü platformu olan Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali, bu yıldan başlayarak başarılı ilk filmlerinden bir seçkiyi izleyici ile buluşturuyor; genç belgeselcileri destekliyor.

FİLMEKİMİ DE YAKLAŞIYOR!
Bu yıl 29 Eylül - 7 Ekim tarihleri arasında 11.si düzenlenecek olan "sonbahar film haftası" Filmekimi, İstanbul'daki gösterimlerine geçen sene eklediği beş yeni şehirle beraber, geniş bir izleyici kitlesine ulaşarak büyüyen bir festival olarak yoluna devam ediyor.
İlk açıklanan filmler ışığında, bu yıl da yine sinemaseverlere harika bir seçki sunulacak gibi görünüyor. Cannes, Venedik, Sundance ve Toronto gibi önemli festivallerde gösterilmiş ilgi çekici filmleri izlemek için kaçırılmayacak bir hafta bizleri beklerken, İstanbul'dan sonra başka şehirlerde de gösterilecek olan filmlerin bazılarını kaçıranların vizyonda da izleme şansı yakalayabileceğini belirtelim. Gösterimi kesinleşen filmler arasında ünlü yönetmenlerin festivallerden ödüllerle dönen filmleri de var.

Beasts of the Southern Wild
Hem Sundance hem Cannes festivallerinde gösterilip birçok ödül kazanan Beasts of the Southern Wild, adından oldukça söz ettirdi. Benh Zeitlin'in ilk uzun metraj yönetmenlik deneyimi olan film, 6 yaşında bir kız çocuğunun olağanüstü hayal gücüyle birlikte annesini arama öyküsünü konu ediniyor. Filmekimi'nin de en iddialı filmlerinden biri gibi gözüküyor.

 The Angels' Share
Palme d'Or için yarışıp Jüri Özel Ödülü'yle dönen The Angel's Share, usta yönetmen Ken Loach'un son filmi. "Viski sevenler kaçırmasın!" diye tanıtılan film, bir grup arkadaşın yaşadıklarını komedi unsurunu kullanarak anlatıyor.

Beyond the Hills
Aynı yetimhanede büyümüş iki kadının öyküsünü anlatan Beyond the Hills, yine iddialı yapımlardan. Christian Mungiu 2007'de Cannes'da Altın Palmiye kazandığı 4 Months, 3 Weeks and 2 Days'den sonra bu kez festivalden En İyi Senaryo Ödülü ile ayrıldı. Başrol oyuncuları Cosmina Stratan ve Cristina Flutur ise yine Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü paylaştılar.

The Hunt
Cannes'da beğeni toplayan ve festivalden 3 ödülle ayrılan film, küçük bir kızı taciz ettiği iddiasıyla hayatı değişen bir öğretmenin öyküsünü anlatıyor. The Hunt'ın aldığı ödüllerden biri de Lucas karakteriyle filmin başrol oyuncusu Mads Mikkelsen'e ait.

Amour
Filmekimi'nin muhtemelen en çok ses getirecek filmi olan Amour, yaşayan en önemli sinema ustalarından Michael Haneke'nin son filmi. Cannes'da Palme d'Or'a layık görülen, yaşlılık ve aşk temaları çerçevesinde şekillenen filmin oyuncu çifti Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva'nın oldukça etkileyici performanslar sergilediği konuşuluyor. Filmin bir diğer dikkat çeken oyuncusu ise Haneke'nin vazgeçilmezlerinden Isabelle Huppert. Haneke'den farklı ve taze bir başyapıt Filmekimi'nde.

ARŞİV