Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim gören öğrencilerin kolektif çabasıyla 2001 yılında kurulan Altyazı dergisi, 17 yıldır her ay sinema takipçileriyle buluşuyor. Bağımsız bir sinema dergisi olan Altyazı’da, bugüne kadar yüzlerce film eleştirisi yazısı yer alırken, onlarca yönetmen ve oyuncu dosyası yapıldı. Çeşitli çabalarla yayın hayatına devam eden Altyazı dergisi, diğer bağımsız yayınların yaşadığı maddi kaynak bulma sorunuyla karşı karşıya. Öyle ki gelecek sayının akıbetinin ne olacağı meçhul... Türkiye’nin bütün illerine ulaşabilen ve her ay düzenli olarak yayınlanan Altyazı dergisi için 30 Ocak Salı günü Moda Sahnesi’nde dayanışma etkinliği düzenlenecek. Etkinlikte Onur Ünlü, Rıza Kocaoğlu, Can Bonomo, Uluç Bayraktar ve kim ki o grubu da sahne alarak dergiye destek olacak. Kadıköylü okurların yakından takip ettiği Altyazı dergisinin 17 yıllık öyküsünü, yayıncılığı ve sinemayı, derginin Kadıköy’de yaşayan yazarlarından Senem Aytaç ve Ali Deniz Şensöz’den dinledik.
“BAĞIMSIZ YAYINLAR AYAKTA DURAMIYOR”
Birden bire başlamadı ama Altyazı dergisi bu sürece nasıl geldi?
Senem Aytaç: Her bağımsız yayının yaşadığı gibi biz de hiçbir zaman çok rahat olmadık. Ama bir süredir ciddi bir ekonomik kriz içerisindeyiz. Boğaziçi Üniversitesi’nin desteğiyle dergimizi çıkarıyorduk. Son 1 yıldır üniversite bütçe kısıtlamasına gitti ve bizim de bütçe sınırımız arttı. Devam edemeyecek bir sürece girdik. Krizi çözmek için farklı kaynaklar oluşturmaya çalışıyoruz. 30 Ocak’ta düzenleyeceğimiz dayanışma etkinliğiyle hem dostlarımıza hem de okurlarımıza içinde olduğumuz durumu duyurmaya çalışacağız.
Ali Deniz Şensöz: Festivaller ya da başka kültürel etkinlikleri düzenleyen sermayenin el değiştirdiği bir süreçteyiz. Yaşadığımız şeyi süregiden politik ortamın bir sonucu olarak görebiliriz. Bizim gibi bağımsız bir derginin böyle bir pozisyona düşmüş olması bunun bir açık sonucu. Bağımsız sinemaya dair film üreten dergiler ya da yayınlar tek başına ayakta duramaz. Yurt dışında bizim gibi dergiler film enstitüleri ya da devlete bağlı kültür kurumları tarafından desteklenir. Ama bu süreçte bizim gibi dergilere kaynak oluşturabilecek bir anlayış yok.
17 yılda neler değişti peki?
Senem Aytaç: Çok farklı aşamalardan geçtik aslında. Biz yayın hayatına başladığımızda 2 ya da 3 sinema dergisi daha vardı. Ama satışlarımız çok iyiydi. Kültür sanat ortamı ne kadar canlı olursa satışlar da ona bağlı olarak artıyor aslında. Özellikle 2013 yılında derginin satışları ve okunma sayısı çok iyiydi. Tabii o zaman Emek Sineması ve Gezi Direnişi gündemdeydi. Biz de kendi kabuğumuza çekildik sanırım. Sadece maddi kaynak değil, bir araya geleceğimiz insanlar da azaldı.
“SESİMİZİ DUYURMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Türkiye’de çeşitli nedenlerle baskı masrafları oldukça yüksek. Siz dijital mecrayı da kullanıyorsunuz ama derginin matbu olmasında ısrarcısınız.
Senem Aytaç: Matbudan vazgeçmek istemiyoruz. Ancak şirketler matbu yayınlara reklam vermek de istemiyorlar. Bir yapının içinde değilseniz satış ve reklam ve destek geliri kesilmeye başlıyor. Mesela içki reklamı yasaklandı ve biz de bundan ciddi oranda etkilendik. Dijital yayıncılık tek başına nasıl ayakta durabilir? Bu sorunun cevabını herkes arıyor. Masraflar azalıyor ama gelir de aynı oranda azalıyor. İnsanlar basılı dergilere para verip alıyor ama online dergiye abone olmak daha güç. Bunun için daha fazla kafa yormak gerekiyor. Bence bu alanda çok başarılı değiliz.
Ali Deniz Şensöz: Dijital ortamda okuyucuyla sürekli temas halinde olmak iyi oluyor. Lafını esirgemeyen bir okur kitlemiz var. Eleştirilerini çekinmeden yapıyorlar. Bağımız bir dergi olduğumuz için kendimizi tanıtabildiğimiz, ne yaptığımızı söyleyebildiğimiz tek yer orası. Çünkü başka bir platform kalmadı. Bu mecra bizim için bir iş modeli değil. Sadece kendimizi anlatmak için kullandığımız bir alan.
Altyazı dergisinin her koşulda okurla buluşmasını istiyorsunuz. Bu direncinizin başka bir nedeni var mı?
Senem Aytaç : En militan yerden kuracak olursak; kültür sanat tüm umutları tutan yerdir. Eleştirel düşünceye en fazla ihtiyacımız olduğumuz zamanları yaşıyoruz. Sinema da bunun en önemli parçalarından biri. Baskının ve istenilmeyen seslerin bastırıldığı bir dönemde sesimizi daha fazla duyurmaya çalışıyoruz. Bize yazı gönderen ve fikirlerini paylaşan yazarların düşünceleri de çok kıymetli ve bunu korumak istiyoruz.
Altyazı’nın yazar kadrosunun büyük bir çoğunluğu akademiyle ilişkili. Dolayısıyla dergide yer alan yazılarda akademik bir dilin olduğu hissediliyor. Okur kitlenizi kimler oluşturuyor?
Ali Deniz Şensöz: Yayınladığımız yazılar yarı-akademik ya da akademik bir konumda olduğu için dergiyi belli bir kesim tercih ediyor gibi görünüyor. Ama bence bu gerçeği yansıtmıyor. Bizi sadece İstanbul ya da Ankara’daki belli bir kesim okumuyor. Mesela geçtiğimiz günlerde Bitlis’in bir köyünde kısa film festivali düzenlemişlerdi ve stantlarda Altyazı dergisi vardı.
Senem Aytaç: Ulusal ölçekte aylık periyotta çıkan tek sinema dergisiyiz. Ülkenin her yerine ulaşmaya çalışıyoruz. Bütün bayilerde yer alıyoruz. Batman’da bir öğrenci dergimize ulaşmak istiyorsa o öğrenciye de dergiyi gönderiyoruz.
“MÜSTAKİL SİNEMALARA İHTİYAÇ VAR”
Türkiye’de sadece bağımsız yayıncılık değil, bağımsız sinema salonları da benzer sorunları yaşıyor. Bu sorunlarla baş etmenin bir yöntemi var mı?
Senem Aytaç: Emek Sineması yıkılmadan önce de bunu söylemiştik. Müstakil sinemalar zor durumda. Bu salonlar ticari bir yapı ama desteklenmesi gerekiyor. Sinemadan sokağa çıkacağımız salonlara ihtiyacımız var. 17 yıllık bir dergi olarak bu ülkenin kültür hayatının bir parçasıyız. Gelecek kuşakların yapacağı yayıncılık faaliyetlerinin devlet sermayesi tarafından desteklenmeli. STK’lardan fon sağlanabilir ama son zamanlarda bunun da zemini kalmadı.
KADIKÖY VE SİNEMA
Kadıköy’ün sinemayla olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ali Deniz Şensöz: Beyoğlu bir dönüşüm geçiriyor ve sadece sinemayla değil tüm kültür sanat faaliyetleriyle bağını koparıyor. Kadıköy bu anlamda daha dirençli duruyor. Eski sinema salonları da korunmaya çalışıyor.
Senem Aytaç: “İdea” gibi, insanların para harcamadan birlikte zaman geçireceği alanlar açıldı. Kamusal alanların elimizden alındığı bir dönemde bu mekanlar çok kıymetli. Kadıköy sahilinde gençler beraber zaman geçiriyor. Bu çok güzel bir şey. Kadıköy aynı zamanda İstanbul’un kültür sanat merkezi olmuş durumda. Örneğin; ben Halis Kurtça Merkezi’nde çocuklar için sinema seminerleri düzenliyorum. Çocukların sinemayla ilişkilenmeleri için değerli bir şey.