Esra Türkekul’un anısına ;
Beste NÂSIR ([email protected])
Yaşam, doğmakla veda etmek arasında yaşadıklarımızla, yaptıklarımızla akıyor. Dolayısıyla, bu akış, bir başlangıç olarak doğumla devam ederken ölümle, ne yazık ki, kesintiye uğruyor.
Polisiye türünde birbirinin devamı ilk iki romanının -“Kapalıçarşı Cinayeti” ve “Cadıbostanı Cinayeti”- ardından üçüncüsünü de yazmayı düşündüğünü kendisinden öğrendiğimiz yazar ve endüstri mühendisi Esra Türkekul’u (50) kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Bundan böyle her ayın ilk haftası sizi kitaplar dünyasına bir yolculuğa çıkaracağımız bu köşemizin ilk konuğu, Kadıköylü polisiye yazarı Esra Türkekul ve onun her adımı Kadıköy’de geçen romanı “Cadıbastanı Cinayeti” olsun istedik.
*****
Hepimiz kadar hayatın içinde yer alan, herkes gibi olumsuz deneyimleri de olan, yine hepimiz gibi zaman zaman günlük hayatın sorunlarıyla boğuşup bir yandan da kendi problemleriyle başa çıkmaya çalışan bir kadın bir cinayeti açıklığa kavuşturmak için ne(ler) yapabilir? Peki bir şey(ler) yapabilse bile onun yaptığı ya da yaptıkları gerçekten cinayetin aydınlanmasında doğrudan etkili olabilir mi? Hem de Caddebostan’da, sahilde...
Evet, bir polisiye romanda bu soruların cevaplarını net olarak açıklığa kavuşturabiliyoruz: Cadıbostanı Cinayeti.
Romanın baş karakteri Berna Tekdemir, kendini doğuştan pesimist (negatif bakış açısı) olarak tanımlayan, içkiyle ve sigarayla sıkı ilişkisi olan, kilo verebilmek için çabalayan, kırk yaşında, maceracı bir kadın. Evliliğini sonlandırdıktan sonra Kadıköy’de, annesiyle birlikte yaşamaya başlıyor. Bir telekomünikasyon şirketinin dokümanlarının çevirisini yaparken bir yandan da turist rehberliğiyle ilgileniyor.
“Anlamlı bir uğraş bulma sorunu”
Bir-iki yıl önce gezdirdiği bir turist Kapalıçarşı’da öldürülünce, hiç istekli olmasa da, Cinayet Büro’dan o zamanların baş komiseri Fatih’in onu da peşinden sürüklemesiyle bir cinayet soruşturmasına katılan Berna, teyzesinden aldığı haberle Caddebostan Sahil Parkı’nda bir ceset bulunduğunu öğreniyor. Konuyla ilgili önceki deneyiminde faydalı olabildiğini de hatırlayınca böyle bir cinayet ilgisini çekiyor. “Bana göre cinayet uzaklarda işlenen, insanın mahallesine uğramayan bir suçtu. Kendi çöplüğüm, arka bahçem kabul ettiğim, sık sık yürüyüşe çıktığım sahil parkında işlenen olası bir cinayet çok ilgimi çekmişti (...)”. Bu cinayetin Berna için ilgi çekici olmasının bir başka nedeni de, onun o sıralarda içinde bulunduğu ruhsal durum: “Şimdi de sahilde bir ceset vardı ve beni mıknatıs gibi çekiyordu. Hem yapacak daha iyi bir işim de yoktu. Depresyondan çıktığımdan beri enerjim yükselmişti ama anlamlı bir uğraş bulma sorunu yaşıyordum. İşte, fırsat ayağıma kadar gelmişti. Gidip bu işe burnumu sokmazsam ortadan ikiye yarılırdım doğrusu (...)”. İstediği gibi ilerlemeyen kişisel ilişkileri, günlük hayatın içinde bazen hepimizin karşılaştığı problemler, bir taraftan da kendi için anlamlı bir uğraş bulamama Berna’nın bir tür depresyonla karşı karşıya kalmasını beraberinde getirmişti.
İşte, yaşarken hayatın her alanında, yaptığımız ve/veya yaşadığımız şey ne olursa olsun anlam bulabilme bu kadar önemli. Hep kendimiz için anlamlı olan neyse ona tutunarak, onunla bir tür bağ kurarak yaşıyoruz. Bu bağ -her neyse, ne olursa olsun-, çok kabaca dile getirirsek, bizim yaşamaya devam etmemizin en temel nedeni aslında. Bu bağda herhangi bir sorun olduğunda, Berna’da da karşılaştığımız gibi, psikolojik olarak pek çok problemle de yüz yüze gelebiliyoruz.
“Çabalamaya devam etme istencim vardı...”
Ayrıntılarına değinmeden, cinsel içerikli videonun gönderildiği bir mailin başlattığı bir cinayette “(...) Motivasyon dediğimiz şey, belli bir amaca yönelik güdüyse benim amacım kendi çapımda yaptığım cinayet araştırmamdan elde edeceğim somut sonuçtan ziyade nereye kadar gidebileceğimi görmekti. (...)” diyerek üstlendiği amatör dedektifliği kendisi için motivasyon kaynağı olarak gören Berna’dan bir gün cinayeti açığa çıkarabilmek için çalışma odasında yine işe koyulmadan önce şunları duyuyoruz: “Beynim ne zamandır istek ve amaçlarımla uyumlu çalışmıyordu. Bağımlılıklarımın üstesinden gelemiyor, kendimi katı bir perhiz ve egzersiz planına adayamıyordum. Gene de bu durumun böyle sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyordum. Zahmet ve kazanım arasındaki zaman uçurumunu bir şekilde yenecektim. Çabalamaya devam etme istencim vardı bir kere”.
Umutla...
Berna, cinayeti aydınlatabilmek için de çabalamaktan asla vazgeçmiyor ve motivasyon kaynağı ona bir defa daha, hem de çok daha doğrudan, faydalı olabildiğini gösteriyor. Cinayetle ilgili ipucu sağlayabilecek bütün yerlerden, olaylardan, nesnelerden; cesedin ve katilin ilişkili olabileceği kişilerden topladığı bilgileri yan yana getirerek, kendisinin bile kendi ortaya koyduğu sonuca inanmakta zorlandığı, cinayeti aydınlatıyor.
Roman, yer yer bizi (okuru) toplumsal sorunlar hakkında da düşünmeye çağırıyor. Kentsel dönüşüm uğruna yıkılan binalar, hafriyat kamyonlarıyla, hazır beton kamyonlarıyla, vinçlerle ele geçirilmiş sokaklar, hayvanlarla ilgili farkındalıkta yaşanan problemler romanın olay örgüsüne serpiştirilmiş halde gözler önüne seriliyor.
O halde, “sıradan” bir kadın olan Berna’nın böyle bir cinayeti açığa çıkarabilmek için nasıl mücadele ettiğinin ve tabii ne gibi “sıra dışı” çözümlere başvurduğunun peşine düşmek istersiniz değil mi? Aynı zamanda, roman aracılığıyla hem Esra Türkekul’la hem de Berna Tekdemir’le buluşmuş olacaksınız.
Niçin ve nasıl olursa olsun cinayetlerin sadece polisiye romanları besleyeceği bir dünya umuduyla...
AYIN 5 KİTABI
Reklamdaki Hakikat
Yazar: John Kenney
Çevirmen: Haluk Mesci
Yayınevi: Garaj Kitaplar
Sayfa Sayısı: 393
(Tanıtım Bülteninden)
“(…) Bazen bazılarını benim yazdığım veya arkadaşlarımın yazdığı kelimeler, orada, televizyonda karşımıza çıkanlar. Arkalarında ne olduğunu bir bilseniz. Saatler, günler, haftalar, toplantılar, stres, deadline’lar, para, onaylar, casting, uçakla bir yerlere gitmeler, oteller, bağrışmalar, içmeler, tesadüfi seks, yazıldığında öyle geldiği veya önemli göründüğü için bir anlam taşıyacağı umudu. ”
Metal Hayatlar
Yazar: Berna Durmaz
Yayınevi: İletişim Yayınları
Sayfa Sayısı: 91
(Tanıtım Bülteninden)
Pencereden bakıyoruz kedimle. Dışarısı bir dünya curcuna. Ne acelesi varsa, açılmış kabak çiçeği gibi, soyunmuş dökünmüş pirüpak sabah. Şehrin çocuğu, yaşlısı, çalışanı dökülmüş sokaklara… Gün başladı ya, durmayın evlerinizde. Doldurun sokakları, otobüsleri, binaları. Akın akabildiğiniz kadar oluk oluk. Delin, deşin, parçalayın yerin yüzünü. Derinine temel atıp, bıçak gibi saplayın toprağın karnına binalarınızı. Camlar, metaller giydirin üzerlerine ki ışısın... Bahçe zararlıları gibi kıymık kıymık, parça pinçik her gün, her saat, düzenli yiyip bitirin dünyayı. Bu yüzden bu sabahın erkeninde kalkmalar.”
Gülümsemeler
Yazar: Onur Bütün
Yayınevi: Alakarga Yayınları
Sayfa Sayısı: 94
(Tanıtım Bülteninden)
"Seramis teyze binde bir mekâna uğrar, yalnızca Ömer abiyle tavlaya otururdu. Onun ziyaretinin gerçekleştiği anlarda kimsenin gıkı çıkmaz, tumturaklı laflar ağzından dökülüverecek diye herkes nefesini tutardı. Jülide, annesinin onca lafı nasıl öğrenmiş olduğuna hayret ederdi."
Rüzgâra Karşı
Yazar: Juliana Buhring
Çevirmen: Şeyda Odabaş
Yayınevi: Garaj Kitaplar
Sayfa Sayısı: 232
(Tanıtım Bülteninden)
Dünyanın çevresini bisikletle en kısa sürede dolaşan kadının sıradışı hikayesi. Rüzgara Karşı, bisiklete ilk kez 30 yaşındayken binmesine karşın sekiz aylık antrenman ile Guinness Rekorlar Kitabı’na giren Juliana Buhring’in ilham verici hikayesini anlatıyor."
Hayal Ağacım İğde
Yazar: Bige Güven Kızılay
Yayınevi: Hayy Kitap
Sayfa Sayısı: 232
(Tanıtım Bülteninden)
"Nefesi kesilsin güzelliğimizden bize bakanın. Biliyorum artık. Biliyorum, çok büyük mutlulukların sessizce geldiğini...
Öylece geliver işte, kucağa sığamayacak mutluluklarınla.
Ve biliyorum, cennet ve cehennemin her insanın kendi kalbinde olduğunu.
Öyle bir mucize yaşat ki bize, tüm vatan, kalbinde cennet taşıyan insanlarla dolsun."