Kadınlar tarafından yazılmış blues şarkıları sahneye taşıyan Göksenin Tuncalı, “Çoğu kadın blues sanatçısının hayatı acılar ve baş kaldırışlarla dolu. Bu kadınları selamlamak, hikâyelerini paylaşarak onları anmak istiyorum” diyor
Gökçe UYGUN
“Sanırım bir kaplumbağa gibiyim / Sertleşmiş kabuğunun altında gizlenen / Ama bil ki çok iyi korunuyorum / Bu kahrolası hayatı fazlasıyla iyi biliyorum...”
Blues müziğinin efsane isimlerinden Janis Joplin’in bir şarkısında böyle diyordu. Joplin ve daha pek çok kadın sanatçı, isyanını blues ile dile getirdi tarih boyunca. Gel gör ki isimleri, erkek müzisyenler kadar duyulamadı. Erkeklerden daha az fırsat yakalamış olmalarına rağmen, blues’ta efsaneleşen kadın sanatçılardan ilham alan müzisyen Göksenin Tuncalı, “Woman Blues with Göksenin” adlı projesiyle blues kadınlarına vefa örneği gösteriyor.
14 yıldır Kadıköy’de müzik yapan sanatçı Göksenin Tuncalı, blues kadınlarını anlatıyor…
Kadınların blues şarkılarını seslendirmek fikri nasıl ortaya çıktı?
Fikir müzisyen arkadşaım Soner’den çıktı. Bana sürekli “senin içinde blues var” deyip duruyordu. Oturdum, blues çalıştım. Popüler kadın bluescuların azlığı da dikkatimi çekti. Karşılaştığım kadınların müzikleri ve hikâyelerinden çok etkilendim ve paylaşmak istedim.
Kadın müzisyenlerin blues müziğine nasıl katkıları olmuş?
Bir kere, ticari olarak yapılan ilk vokalli blues plağı bir kadına ait. 1920’de Mamie Smith “Crazy Blues” şarkısıyla bu şekilde tarihe geçiyor. Takip eden yıllarda da blues kayıtlarını çoğunlukla kadınlar yapıyor. “Blues’un anası” olarak bilinen Ma Rainey hem blues tarihinde hem feminizmin gelişmesinde çok önemli bir isim. O yıllarda toplumsal hiyerarşinin en alt basamağında siyah kadınlar var. Ma Rainey, Bessie Smith ve daha birçok kadın blues sanatçısı yazdıkları şarkılarla ve anlatılan hikâyeleriyle siyah kadınlara güç veriyor, sorunlarını dile getiriyor. Aynı zamanda bu kadınlar, Amerika’nın kırsalında anonim olarak söylenen blues’un ülkeye yayılmasına, beyazlar tarafından takdir görmesine vesile oluyorlar. Bunlar, günümüze evrilen blues müziğin kaynaklarının başında geliyor... Ama sonrasında erkekler işi ele alıyor. Kadınların popülerlikleri erkeklerden aşağıda kalıyor.
Bu katkılar, ‘erkek dünyası’ tarafından görülmedi mi? Ve siz de bu yüzden mi böyle bir projeye başladınız?
Öyle diyebiliriz. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de popüler blues grupları çoğunlukla erkeklerden oluşuyor. Blues çalan-söyleyen kadın çok az. Blues genellikle rock ve pop repertuarların içine yediriliyor. Ülkemizde sadece blues yapan grup sayısı hala az. İsimler de hep erkek… Ayrıca, repertuarların içinde kadın bluescuların şarkıları yok denecek kadar az. Dolayısıyla işin kadın tarafının altının çizilmesine ve kadınların yaptığı değerli çalışmaların paylaşılmasına ihtiyaç olduğunu hissediyorum.
Repertuvardan bahseder misiniz?
Kadınların yaptığı ilk blues kaydından itibaren geçtiğimiz yüzyıl boyunca neler yapılmış, son yıllarda neler yapılıyor, araştırdık. 1900’den 2015’e çok şey değişti. Bu değişimlerin müzikal/sözsel yansımalarını repertuara alıyoruz. 19 kadının bestelediği ya da yorumladığı yaklaşık 40 şarkı var. Programda ayrıca şarkıların ve icra eden kadınların küçük hikâyelerini de paylaşıyoruz. Böylece dinleyicilerin bağ kurabilmesi, şarkıyı hissedebilmesi daha kolay oluyor.
Sizin en etkilendiğiniz kadın bluescu kim mesela?
Şimdiye kadar dinlediğim bluescu kadınlar hakkında şunu söyleyebilirim: Hiç geçmeyen acıları var ama bunun karşısında güçlü duruyorlar ve umut etmekten hiç vazgeçmiyorlar. Mesela ABD’li siyahi kadın sanatçı Ma Rainey, 35 yılı aşkın süre 100’ün üzerinde plak kaydediyor. Ülkeyi dolaşarak çadır gösterileri yapıyor, sayısız turneye çıkıyor. Kendisine “mother of the blues” (Blues’un annesi) deniyor. Ama öldüğünde, ölüm belgesindeki iş tanımına “ev idaresi” (housekeeping) yazılıyor... Buyurun size takdir görme!
Gruptaki tek kadın sizsiniz. Kadın blues şarkıları çalan bir grup için ironik bir cinsiyet dağılımı olmuş…
Amacımız kadınların yazdığı/yorumladığı şarkıların altını çizmek. Bu işi erkekler de yapabilir kadınlar da... Arkadaşlarım böyle bir projenin içinde yer almaktan gayet memnun. Ayrıca kadın şarkılarını erkeklere çaldırmamız bence ayrı bir güzel oluyor. (gülüyor)
Blues kadınları zorluklarla karşılaşmış, peki ya Türkiye'de kadın müzisyen olmanın zorlukları neler?
Türkiye’de kadın olmak zorken kadın müzisyen olmak da elbette kolay değil. Başta güvenlik sıkıntısı; müziğimi yapabilme imkânım hep gece saatlerinde oluyor. İster dinleyici olarak gideyim ister çalmak için, mekândan çıktığımda erkekler kadar rahat olamıyorum.
Müzik üreten kadın sayısının artması, kadınların müzik yapmak konusunda özgürleşmesi umut verici. Ama bir yanda da yakın zamanda kadın müzisyen arkadaşımız Değer Deniz’i kaybettik. Bu ölüm beni çok sarstı. Yapılan yorumlar ise delirtti! Yalnız yaşayan bir kadının evine girip onu öldürmeyi daha kolay bulan bir tecavüzcü katilin cesaretini tartışmaktansa, ölümünü meşrulaştırmaya çalışan, müzik yapmasını/bağımsız olmasını “hafifletici” bir unsur olarak öne süren her yorumdan tiksinmemek mümkün değil. Ama bu yorumlar yıldırıcı değil, aksine güçlendirici oluyor.
“KADIKÖYÜM, GÜZEL EVİM!”
Gençliğim, müziğim, güzel insanlı Kadıköy’üm. İstanbul’da başka yerde yaşamayı düşünemiyorum. Gerçi kentsel dönüşüm yüzünden evden çıkmamız gerekiyor ve kiralara çok kırgınım şu an (acı acı gülüyor).
Kadıköy’de müzik yapılan mekânlar artıyor. Eskiden insanlar daha çok Taksim’e giderdi, artık burası da cıvıl cıvıl. Burada aynı zamanda çok değerli müzisyenler var. Rock müzikte de, blues müzikte de Kadıköy ortamının hastasıyım! (kahkahalar)
Kadıköy, müziğime de yansıyor. Mesela bir şarkıda “kat kat giydirmişler insanları, evler çoğalttıkça daraltmışlar ufukları…” diye bir sözüm var. Bu sözü evin balkonundan karşıdaki sekiz (!) inşaatı izlerken yazmıştım. İnşaatlar bitti, gökyüzü karardı, biz hala albümü çıkaramadık. Olmaması gereken oluyor, olması gereken olmuyor…