Edebiyat dünyamız “çok yönlü” bir büyük ustasını daha yitirdi geçtiğimiz hafta… Mizah yazarı ve karikatürist Cihan Demirci, ilk editörü, 30 yıllık dostu Tarık Dursun K.’nın farklı yönlerini anlatıyor
Tarık Dursun K... Kimileri için edebiyat dünyamızın öyküdeki, romandaki, çocuk edebiyatındaki o büyük ustası… Zamanında sinemayla da haşır-neşir olmuş, bu yüzden görsel bir bakışa sahip olmuş müthiş bir anlatım ustası. Ama tüm bunların dışında da benim için çok şey ifade eden bir benzersiz ağabeyi yitirdim ki anlatamam. Zaten derin bir can sıkıntısı içinde kavrulduğumuz şu berbat günlerde, 2015 yılı nerdeyse tüm güzel insanların ardı ardına gittiği kara bir yıla dönüştü... Kitap anlamında ilk editörüm, yol gösterici ağabeyim Tarık Dursun K. yıllarca zorlu bir hastalıkla savaştı ve 11 Ağustos 2015 tarihinde bize o çok sevdiği, kitaplarında en ince ayrıntısına kadar anlattığı şehri İzmir’de veda etti. Tarık ağabeyin edebiyattaki ustalığı için pek çok yazı yazıldı, yazılacaktır benim burada paylaşacaklarım bunun biraz dışında olacak.
Okurlarının ya da edebiyatseverlerin çoğu bilmeyebilir ama Tarık ağabey, genç yazar-çizerlerin önünü açan, onlara yol gösteren, kitaplarını basan ya da basılmasına destek veren, bu ülke edebiyatında gerçekten “benzersiz” bir ağabeydi. Yenilikçiydi, bu yüzden hep “genç” kaldı. 37 yıldır hem yazar, hem de çizer olarak mizah edebiyatı içinde yolculuğunu sürdüren biri olarak benim için adeta edebiyat dünyasının Oğuz Aral’ıydı o! Oğuz Aral usta nasıl karikatür alanında genç mizahçılara destek olmuş, onlara el vermişse, Tarık Dursun K. da bu işi edebiyat dünyasında yapmıştır. 1990 yılında 12 yıllık bir mizahçı olarak karşısına ikinci kitap dosyamla çıktığımda, o dönem başka yayınevlerinin yüz vermediği, mizahta yepyeni bir tarzın kitabı olan; “Geyik Muhabbetleri”ndeki zekaya seslenen ince mizahın farkına varıp, benim de ummayacağım bir başarıya ulaşmasını sağlayan o dönem Güneş Yayınları’nın yayın yönetmenliğini yapan Tarık Dursun K.’dır. Tarz ve isim babası olduğum, Tarık ağabey sayesinde basılan bu kitap, sonrasında 3 kitaplık bir dizi olarak geride 100 bine yakın okur yaratmıştır. Müthiş bir mizah duygusu olan, o ciddi görüntüsünün altında hep muzip ve yaramaz bir çocuk yatan sevgili Tarık ağabey, çocuk dergiciliğimize de Milliyet-Çocuk ile çok ciddi katkı sağlamıştır. Tarık ağabeyin uzun yıllar Cağaloğlu’nda bulunan bürosu bu anlamda bir edebiyat danışma merkezi gibi bir görev görmüştür.
Onunla 30 yılı bulan dostluğumuzda an geldi kitaplarıma beni mahçup edecek denli övgülerle dolu “önsöz”ler yazdı, birlikte pek çok proje gerçekleştirdik. Tarık ağabey, bir ara Kadıköy’de, Moda’da yaşadı, bir Kadıköylü yazar-çizer olarak o dönem daha da mutlu olmuştum ama şehri İzmir bir şekilde onu hep çağırdı ve o da İzmir’ine geri döndü, romanlarında ve öykülerinde olduğu gibi. Ne de olsa İmbatla dolmuştu bir kere kalbi…
Bu büyük edebiyat ustası, özel sözcükler kullanırdı, bunların içinde en çok dikkat çekeni “sarsma” idi. Ama yaş günüme gelen bir günde toprağa verilerek beni çok sarstı, yitirdiğim diğer ufuk açıcı ustalar gibi bu benzersiz ustayı da unutmayacağım. Giderek çöle dönen bir insansızlaşma coğrafyasında onun gibisini çok arayacağım. Ama biliyorum ki o giderken bir kitabının adını bıraktı bize geriye: “Ağaçlar Gibi Ayakta”… Güle güle abilerin abisi, güle güle can Tarık abi!..