Fotoğraflar: Doğancan Güzer
“Biz tarlaya da gideriz, ahıra da gireriz, sahneye de çıkarız.” Bu sözler sabahın kör vakti kalıp ahıra oradan tarlaya giden Bektaşağalı kadınlara ait. Bektaşağa, Sinop’un merkez köylerinden biri. O köyün kadınları yedi sene önce biraraya gelip Bektaşağa Köyü Kadınları Destekleme Derneği’ni kurdu. Tarladan, ahırdan kalan zamanda biraraya geldiler; toplantılar, çalışmalar yaptılar ve geçen sene bir tiyatro oyunu sahnelemeye karar verdiler. Yönetmenliğini Mine Batur’un yaptığı Tuncer Cücenoğlu’nun “Kadın Sığınağı” adlı oyun Sinop’ta büyük beğeni topladıktan sonra da İstanbul yollarına düştü. Kadınların İstanbul’daki duraklarından biri de Kadıköy’dü. Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde sahneye çıkan kadınlar düşünüldüğü kadar ‘amatör’ olmadıklarını performanslarıyla gösterdi.
Bir Sinoplu hatta Bektaşağalı olarak oyuncular kadar heyecanlanarak izlediğim oyunun ve derneğin serüvenini oyuncular giyinirken kulise sızıp dinledim.
10’u Sinop’tan gelen biri de İstanbul’dan katılan 11 kadın Meliha Özkaptan, Melahat Kandemir, Filiz Cicibaşoğlu, Gülay Yavuz, Gülhan Aydemir, Fisun Akay, Can Ergün, Şirin Özbilgen, Ecem Yavuz, ve Ecem Ünsal kendi hikayelerini tıpkı sahnede olduğu gibi kendileri anlattı.
“KADINA ŞİDDET DEVLETİN UMURUNDA DEĞİL”
Bektaşağa Köyü Kadınları Destekleme Derneği Başkanı Can Ergün yani oyundaki Nazan Hanım – ki oyunda da gene dernekten birini canlandırıyor- “Kadın Sığınağı” oyununu hep birlikte okuyup karar kıldıklarını anlatıyor. “Sadece kadınların oynadığı oyun olsun dedik. Yönetmenimiz de Tuncer Cücenoğlu’nun böyle bir oyunu var dedi. Oyunu okuduk ve çok hoşumuza gitti. Şu anda en güncel konu ve bizim dernek olarak kafa yorduğumuz konu.”
Kadına şiddeti anlatan oyuna dair kime bu soruyu sorsam hepsinden aynı yanıtı alıyorum: “Kadına yönelik şiddete dikkat çekmek istedik”. 11 kadının hepsinin kadına yönelik şiddete dair bir derdi, söyleyecek sözü var. Can Abla üstüne basa basa “Biz boş boş bir dernek değiliz” diyerek kadına yönelik tacizle, şiddetle ilgili kafa yorduklarını anlatıyor.
Kadınların kendi ayakları üzerinde durması için yaptıkları çalışmaları tevazuuyla anlatan Can Ergün “Yavaş yavaş çalışmalar yapıyoruz. Bir taraftan gezelim, bir taraftan Bektaşağamızı, Sinop’u tanıtalım istiyoruz” diyor.
Resmi kurumların kendilerine destek vermemesini eleştiren Can Abla ne yapıyorlarsa kendi olanaklarıyla yaptıklarını söylüyor. Mesela aile içi şiddete yönelik bir proje hazırlamışlar ama projeye ne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ne de İçişleri Bakanlığı destek vermiş.
“Kadına şiddet, çocuğa şiddet, çocuğa tecavüz, kadına tecavüz devletin umurunda değil”; Can Abla bu sözü özellikle yazmamı istiyor. Belli ki çok kızgın ve hiç “eyvallah”ı da yok.
“YAŞADIKLARIMIZI ANLATIYOR”
Oyun neyi anlatıyor sorusuna Gülay Yavuz gülümseyerek yanıt veriyor. “Aslında bizim yaşadıklarımızı anlatıyor. Tam yaşamadık ama bir kısmını yaşadık. Herkesin yaşamından parçalar var”. Gülay Yavuz’u herkes onaylıyor.
Oyunun Dudu Teyze’si köyün emekli ilkokul öğretmeni Melahat Kandemir’e “Oyuncuları nasıl ikna ettiniz?” diye soracak oluyorum herkes bir ağızdan “biz kendimiz istedik” diyor. Kimse “ben yapamam falan” dememiş, çekinmemiş. Melahat Hoca “Hepsi gönüllüydü. Açıkçası baştan benim hiç umudum yoktu. Çünkü verdiğimiz teksti okumakta güçlük çekiyordu arkadaşlar. Eyvah bu böyle olmayacak demiştim ama arkadaşlar beni utandırdı.”
“TİYATROYA HİÇ GİTMEYENLER VARDI”
Oyunun yönetmeni Mine Batur provaları şöyle anlatıyor: “Gerçekten çok isteklilerdi. Çok özveriyle çalıştı arkadaşlarım. Hepsinin hayvanı var, tarlası var. Hepsini bırakıp zevkle provalara geldiler. Zorlandık. Çünkü tiyatroya hiç gitmemiş çok insan var aramızda. Artı, zor okuyanımız var ama hepsi zevkle çalıştılar. Hepsini ezberlediler.”
Bırak tiyatro izleyicisi olmayı, oyun tekstini bile okumakta güçlük çek ama inat ve sabırla oyunu oku, ezberle ve oyna… Hem de onca işin arasında. Provalara nasıl vakit buldunuz sorusuna Remziye Yenge (Remziye Gümüş) derin bir ah çekip gülerek yanıt veriyor. “Ah sorma sabahın köründe kalk, inekleri sağ, bahçe işi yap, öğle sıcağında git oyununu oyna akşam gel yine işlerini yap.” Tam da bu yüzden nisan ayında başlayan provalar ekim ayına kadar sürmüş. Yaz aylarında köyde işler daha fazla olduğu için mecburen ara vermek zorunda kalmışlar.
“ARTIK DEVAM”
Bağ bahçe, ahır ve elbette ev işleri arasında provalar nasıl geçti sorusuna Meliha Özkaptan yanıt veriyor. “Provalar çok güzel geçti. Çok güzel dayanışma içinde geçti. Bu işin buralara kadar geleceğini düşünmemiştik ama artık bırakmayız. ”
Çocuklar ve eşler bu işe ne demiş derseniz hep destek tam destek diyor Remziye yenge. Zaten lojistiklerini sağlayanlardan biri de Melahat Hoca’nın eşi emekli öğretmen Yaşar Kandemir.
Sinop’taki ilk gösterimde çok heyecanlanmışlar ama büyük de alkış almışlar. “Biz bu işi sürdürelim” deyip İstanbul yollarına düşmüşler. Üç gece üst üste hem de farklı sahnelerde, prova almaya doğru dürüst vakit olmadan oyun sergilemek cesaret ister. O da bizim kadınlarda fazlasıyla var. Hem de dekorlarını sırtlayıp gelmişler. Ama daha bitmedi. Çünkü İstanbul’daki turnenin bir de misafir oyuncusu var. Oyunculardan biri gebe olduğu için yolculuğa çıkarmamışlar. Ve İstanbul’dan misafir bir oyuncu işe dâhil olmuş. Sinoplu olan ve 1 yıldır İstanbul’da yaşayan Ecem Ünsal’a yönetmen rica etmiş ve Ecem bir ay evden çalışmış, bir günlük provayla da sahneye çıkmışlar. “Tüm oyuncularla dün tanıştım. Sahneye çıktık. Bir günde kaynaştık.” diye gülerek anlatıyor.
Oyun İstanbul’da Şişli’den sonra, Kadıköy ve Avcılar’da sahnelendi; 8 Mart’ta da Gerze’de sahnelenecek. Yönetmen Mine Batur kıvançla gelecek planlarından bahsediyor. “Seçimden sonra Ankara ve İzmir’e gitme planımız var. Benim bir de Karadeniz hayalim var. Buralara gelmeyi de hiç hayal etmiyorduk ama oldu. Bundan sonra niye olmasın?!”
“ZORDUR KADIN OLMAK”
Barış Manço Kültür Merkezi’nin tüm koltukları dolup hatta ayakta izleyicilerin olduğu oyunda 11 kadın “Zordur kadın olmak…” sözleriyle sahneye doğru ağır adımlarla ilerlerken heyecandan nefesim tutuldu. İnsanın ilkokul öğretmenini, komşusunu, oyun arkadaşını sahnede görmesi gerçekten çok farklı. Melahat Hocanın söylediği gibi tarlaya giden, inek sağan, ev işlerine koşturan 11 kadın, zor hayatlarının arasına bir de oyun sıkıştırmıştı ki “biz amatörüz” diyerek kendilerine ne kadar haksızlık ettiklerine tüm salon şahit olduk. Dakikalarca alkışlanan oyunun yönetmenine, oyuncularına ve emeği geçen herkese bir kez daha ellere sağlık diyoruz.