Tülay Günal: ‘Festivaller çok daha sahici'

11. Kadıköy Belediyesi Tiyatro Festivali’nin kapanış oyunu “Ben Bertolt Brecht” kabaresinde usta tiyatrocu Genco Erkal ile birlikte sahneye çıkacak olan oyuncu Tülay Günal festivallerin “çok daha gerçek çok daha sahici” olduğunu düşünüyor. Günal son oyunları “Yaşamaya Dair” de Nâzım’ın umuduyla Gezi ruhunu yaşattıklarını da vurguluyor.

27 Ağustos 2013 - 12:09

Semra ÇELEBİ
Uzun yıllar Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda görev yapan, halen Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çalışan oyuncu Tülay Günal, Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu’nda ustayla birlikte sahnelediği oyunlarla dikkat çekiyor. Günal, Geçen sezon müzikli kabare olarak izleyiciyle buluşan “Ben Bertolt Brecht”teki performansıyla 2012 Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde En İyi Müzikal Kadın Oyuncu ödülüne değer görülmüştü. Bu sezon da Genco Erkal’ın Eminönü’nde açtığı Ali Paşa Han’da sahnelediği “Yaşamaya Dair” oyunundaki performansıyla göz dolduruyor.
11. Kadıköy Belediyesi Tiyatro Festivali, “Ben Bertolt Brecht” kabaresiyle 4 Eylül Çarşamba günü sona erecek. Biz de festival tüm hızıyla sürerken, son dönemin öne çıkan oyuncularından olan Tülay Günal’la festivallere, tiyatroya, hayata ama en çok da Brecht, Nazım ve Genco hocaya dair bir sohbete daldık.
 
-Genco Erkal’la nasıl bir araya geldiniz? Sizi buluşturan Brecht mi?
Genco hocayla tanışıklığımız çok daha eskiye dayanıyor aslında. 1997 yılında ben Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’ndayken Genco Erkal oraya turneye gelmişti. O zaman tanıştık ve sonra “Simyacı” adlı oyunda birlikte çalışmaya başladık. Hatta o zaman Simyacı kitabı da çok popülerdi. Mehmet Ulusoy’un yönettiği oyunumuz da çok ilgi görmüştü.
Diyarbakır’dan sonra 15 yıla yakın Genco hocayla bir çalışmamız olmadı.
 
-Genco Erkal da genelde tek kişilik oyunlar çıkarıyor zaten…
Evet. Haklı gerekçelerle tek başına oynuyor. Çünkü çok zor birkaç kişiyle turneye çıkmak. Dostlar Tiyatrosu da turneye sık çıkan bir tiyatro olduğu için özgürlük alanı sağlıyor.
Bir gün aradı Genco Erkal beni. Geçmişte şarkı söylediğimi biliyordu. Üniversite yıllarımda caz söylüyordum. Projeyi anlatıp oynar mısın diye sorunca uçtum tabi (gülüyor). Ve biz çalışmalara başladık. 4 ay gibi uzun bir süre aldı. Biraz zor bir oyundu çünkü. Zor şarkılar vardı. Hocanın olağanüstü kolajıyla muhteşem bir dramaturjiyle hazırladığı tekst üzerine çalışmaya başladık ve ortaya da seyirciden aldığımız tepkilere dayanarak söylüyorum iyi bir oyun çıkardık.
 
-Kabare, Türkiye’de izlemeye çok alışkın olduğumuz bir tarz değil. İzleyici için de sizler için de zor bir seçim değil miydi?
Müzik direktörümüz Emin Fındıkoğlu’ydu. Yıllarını müziğe vermiş bir caz sanatçısı olarak onun çok yardımı oldu. Piyanistimiz Oğuz Atalay’la saatlerce aylarca süren çalışmalarımız oldu. Şarkı söylemek seyircinin dikkatini dağıtan bir şeydir aslında ama bunu da aştık sanırım. Brecht şarkıları çok farklıdır. Şarkılarında da adalete, sömürüye, savaşa dair sözleri vardır. Bunları seyirciye ulaştırmamız gerekiyordu ki benim fikrimce son derece başarılı oldu. Bir işi iyi yaparsanız seyirci bunu mutlaka alır. Sadece bunun sunumu önemli. Seyirci iyi olanı yakalamaya çok hazır. O yüzden bizim kabaremiz de seyirciden beklediğimiz ilgiyi fazlasıyla gördü.
 
-“Ben Bertolt Brecht’in” ana sözü nedir sizce?
Şu anda hep konuştuğumuz şeyler aslında. Adalet, sömürü, kapitalist sistem eleştirisi, savaşların yıkıcılığı, insanın insanlıktan çıkması, kadınların aşağılanması… Aslında her an her dönemde konuştuğumuz şeyler. O yüzden Brecht’in hala bir sözü var ve herkese bir şey söylüyor. Çünkü düzen değişmedikçe hiçbir şey değişmez.
 
-Oyunda da hayatta da umut var…
Umut olmadan hiçbir şey olmaz. Zaten Genco Erkal’ın “Yaşamaya Dair” oyununda da öyle. Bu oyunun yapısı da öyle. Bir şeyi değiştirebileceğimiz inancını diri tutmak zorundayız. Bunu bazı insanlar tiyatroyla, müzikle, sanatın gücüyle yapmaya çalışırlar. Geçen gün bir film izledim; Sugar Man. Orda diyor ki “Bir şarkıyla devrim yapabilirsiniz.” Muhteşem değil mi? Sanat hak ettiği şekilde yapılırsa gerçekten toplumları değiştirme ve dönüştürme gücü vardır.
 
-Brecht ismi hiç eskimeyecek herhalde…
Hiç eskimeyecek. Genco Erkal da öyle. O da müthiş bir insan.
 
-İşinde çok titiz olan insanlarla çalışmak biraz zordur. Genco Erkal’la nasıl?
Çok kolay onunla çalışmak! Çünkü o kadar açık ve net ki… Ne istediğini çok iyi bilen bir tiyatrocu. Çok güzel paslaşıyoruz. Oynaması çok kolay bir insan. Onunla oynayamamanız için gerçekten çok yeteneksiz olmanız gerek çünkü gerçekten oynatıyor. Çok da eğlenerek çalıştık.
 
-Kadıköylüler festivalde bu oyunu izleme şansı yakalayacaklar. Siz ilk defa bu festivalde yer alacaksınız. Sizi nasıl bir kitle bekliyor sizce?
Bence o gün çok güzel, çok coşkulu geçecek. “Ben Bertolt Brecht” zaten çok yüksek sayıda seyirciye ulaştı, zannederim 45 bin kişi izledi bu oyunu. Çok turne yaptık. Bu oyun ne kadar çok insana ulaşırsa o kadar başarılısınız. İnsanlara ulaşsın, onları düşündürsün istiyoruz. O yüzden biz Kadıköy’de o gün 2 bin kişiyle hayatı düzeni yeniden sorgulayacağız. Tabi müzikle dansla eğlenerek…
 
-Sever misiniz tiyatro festivallerini?
Çok severim hem de. Bence festivaller çok daha gerçek çok daha sahici. Düşünsenize oraya işçisi de memuru da öğrencisi de ev kadınları da gelecek. Oyun belli bir kitleye hitap ettiği zaman bu tatmin edici değil. Herkese ulaşması gerek. Bunun en güzel yolu da festivaller.
  
“GEZİ RUHU NÂZIM’IN UMUDU”
-Genco Erkal’ın son oyunu “Yaşamaya Dair” de de yer alıyorsunuz. Biraz bahseder misiniz bu oyundan?
Nâzım Hikmet’in şiirlerinden yine Genco ağabey muhteşem bir kolaj yaptı. Hapishane yılları, daha sonrasında da sürgün yaşamı. Piraye ile ilişkisini temel alan bir metin. Aslında hep aşina olduğumuz şarkıları seçmeye çalıştık. Ezginin Günlüğü, Cem Karaca, Edip Akbayram, Fazıl Say gibi sanatçıların şarkılarını dinledik ve benim de söyleyebileceğim şarkıları seçtik, metnin aralarına bu şarkıları serpiştirdik. Onlar seyircinin nefes aldığı, Nazım’ı ve umudu düşündüğü anlar oldu. Brecht’te olduğu gibi Nazım’da da büyük bir umut var. Bizim tam oynamaya başladığımız zamanlarda Gezi olayları patlak verdi. Biz oynamaya devam ettik çünkü Gezi ruhu Nazım ruhu demek… O Gezi ruhuna umut veren Nazım biraz da… O yüzden biz oyunu oynamaya devam ettik, seyirciden de çok ilgi gördü açıkçası. Eminönü’nde bir handa, Nazım’ın insanlarıyla birlikte oynuyoruz, düşünsenize! Atmosfer gerçekten çok etkileyici. Herkesi Ali Paşa Han’daki oyunumuza bekliyoruz.

ARŞİV