Toprak ve suyun buluşması: Ebru

Bundan 12 yıl önce Kadıköy’deki ilk ebru atölyesini açan sanatçı Kubilay Eralp Dinçer ile Moda’dan Yeldeğirmeni’ne uzanan öyküsünü ve ebruyu konuştuk

19 Nisan 2018 - 14:21

Farklı disiplinlerdeki birçok sanat atölyesine ev sahipliği yapan Kadıköy’deki atölyelerden biri de Kubilay Eralp Dinçer’in bundan 12 sene önce açtığı ebru atölyesi. İstanbul Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliği’nden mezun olan Dinçer, turizmle uğraşırken ebru sanatıyla tanışmış. Yaşamın iki temel malzemesi olarak nitelediği su ve toprağın buluşmasından çok etkilenen Dinçer, ebru sanatını öğrenmeye başlamış. Çalışmalarını hala Yeldeğirmeni’ndeki atölyesinde sürdüren Kubilay Eralp Dinçer ile Moda’dan Yeldeğirmeni’ne uzanan öyküsünü ve ebruyu konuştuk.

Nasıl tanıştınız ebruyla?

Mezun olduktan sonra turizmle uğraştığım sırada bir yerde ebru yapma şansım oldu. Suya düşen damlalar bana sadece mikroskopla görebildiğimiz hücrelerin şekillerini, uydularla teleskopla gördüğümüz gökyüzünü anımsatıyordu. Ama burada uyduya, teleskopa, mikroskopa ihtiyaç yok. Çıplak gözle baktığınız zaman suyun üzerinde bu motifleri görüyorsunuz. Yine yaşamda var olan temel iki element su ve toprağın ebruda kullanıldığını fark ettim. Bu durum çok ilgimi çekti ve daha sonra bu işi bırakamadım.

Arkadaşlarımla 12 sene önce Moda’da üç katlı eski bir Rum evini bir atölyeye dönüştürdük. Anahtar Bilim Sanat Atölyesi olarak kurduğumuz, mozaik, resim gibi derslerin verildiği bu atölyede bilim dersleri veriyordum. Sonrasında Anahtar Bilim Sanat Atölyesi’nde ebru yapmaya başladım. Oldukça ilgi gördü ve atölye serüveni böyle başladı.

“SANATTAN DAHA ÇOK BİLİM”

Mezun olduğunuz bölüm olan biyolojiyle birbirine uzak disiplinler gibi duruyor. Öyle mi gerçekten?

Aslında çok yakın çünkü bu işin bir kısmı sanattan daha çok bilim. Çünkü boyaların hazırlanması, suyun terbiye edilmesi, malzemenin hazırlanması, suyun üzerinde renklerin açılması gibi süreçler var. Bunlar çokça fizik ve matematik bilgisi gerektiriyor. Bana çok katkısı oldu okuduğum bölümün. O yüzden işin sanat kısmına gelene kadar aslında bilim.

Burada nasıl eğitimler veriyorsunuz?

Burada Klasik Türk Ebrusu öğretiyoruz. Klasik Türk Ebrusu bence bir sanat değil zanaat; aynı bir marangozun yaptığı gibi önceki ustaların yaptığı işi tekrarlıyorsunuz. Fakat en başta işin tekniğini öğrenmek için bu sürecin yaşanması gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta 800 yıllık bir iş yani bu işin de bir adabı ve usulü var. Bunları öğrenmeden ileriye gitmek mümkün değil Sonra kendi yolunu çizmeli ve işi zanaattan sanata dönüştürmeli insanlar…

Neden Kadıköy’ü tercih ettiniz?

Aslında Balatlıyım. Orada doğdum büyüdüm. Kadıköy’de doğup büyüdüğüm Balat’taki mahalle kültürünü, şirin güzel sokakları buldum. Zaten çok sevdiğimiz Kadıköy’de o binayı da ilk gördüğümüzde bizi çok etkilemiş olduğu için Kadıköy’de başladık.

“EBRU KENDİ RÖNESANSINI YAŞIYOR”

Ebru sanatının muhafazakâr kesimle özdeşleşmiş, daha çok İslami figürlerin öne çıktığı bir sanat olduğu şeklinde bir algı var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Aslında tarihsel olarak yanlış bir algı çünkü bu iş Orta Asya’da ortaya çıkıyor ve bir şaman sanatı olduğunu söyleyebilirim. Şamanlar tamamen tabiatın içindeki malzemelerle bir şeyler üretirler. Ebruda kullanılan malzemelere, kullanılan tekniklere baktığınızda şamanlarla örtüşen birçok şeyin olduğunu görürsünüz. Bu algının oluşma sebebi şu olabilir: Orta Asya’da başlayan ebru, daha sonra İpek Yolu’yla Anadolu’ya geliyor. Bu süreçte artık zaten Türkler Müslüman olmuşlar. O zamanlardaki inanışa göre de İslamiyet’in sanat anlamında insanlara izin verdiği belli başlı şeyler var. Yani siz nü bir resim çizemezsiniz veya tabiattaki hayvan ya da insan objesini birebir çizemezsiniz. Bu sebeple tüm klasik Türk-İslam sanatlarında bu motifler stilize edilir. Tıpkı ebruda olduğu gibi. Bu yüzden de ebruda yapılan şeyler genelde çiçek motifleri olmuş; o çiçekler de birebir aynı değil, stilize edilmiş. İşte bir çiçeğe gelinceye kadar önce daha soyut işler yapılmış İslamiyet’in izin verdiği ölçüde... Osmanlı zamanında da bilim sanat faaliyetleri medreselerde yapıldığı için ve İslami düzen hâkim olduğu için de ebru bu şekilde bir biçim süreci yakalamış ve bir gelenek halinde bu güne gelmiş.

Ama son zamanlarda baktığınız zaman dünyanın her noktasında istisnasız ebruyla yaşayan bir sürü insan var. Mesela Budistler kendi Buda’sını çiziyor, Hıristiyanlar yine kendi kültürüne ait şeyler çiziyor. Muhafazakâr kesimin elinde olduğunu söylemek belki doğru belki de yanlış çünkü özellikle son yıllarda her kesimden insanın ebru sanatıyla uğraştığına şahit oluyoruz

Kadıköylülerin atölyelere ilgisi nasıl?

Bizim atölyemize her milletten her dinden insan geliyor. Bizim burada çalıştığımız çok dini bütün arkadaşlarımız da, ateist arkadaşlarımız da, Budist arkadaşlarımız da var. Bunların hepsi burada ortak bir potada buluşabiliyorlar ve bu sanattan aynı keyfi alabiliyorlar. İlgi oldukça yoğun. Özellikle son 10-15 yıldan beri özellikle belediyelerde bir sürü ebru kursu açıldı. Kaybolmaya yüz tutmaya yakın bir sanatken şimdi Rönesansını yaşıyor diyebiliriz. UNESCO’nun bu sanatı bir Türk sanatı olarak tescillemesi de bu süreci etkiledi.

“BİR İNSANLA ARKADAŞ OLMAK GİBİ”

Peki, pahalı bir sanat mı? İnsanlar evlerinde rahatça yapabilirler mi?

Mesela baştan fiyat vermek gerekirse başlangıç olarak 400-500 liraya tüm demirbaşlar alınır. Ondan sonra aylık belki 30 lira 40 lira gibi masraflarla devam edilebilir. Tabii pahalı mıdır değil midir göreceli bir kavram ama öyle çok uçuk rakamlardan bahsetmiyoruz. Bu iş biraz daha emek ağırlıklı bir iş. Hele ki malzemeyi siz hazırlarsanız, fırçanızı, boyanızı vesaire; dörtte biri beşte biri fiyatına dahi mal edebilirsiniz. Ama hazır ezilmiş boyaları hazır fırçaları tercih ederseniz o zaman hem işin maliyeti artar hem de işin ruhundan biraz uzaklaşmış olursunuz. Çünkü iş oradan başlıyor, işe oradan girdiğiniz zaman siz işe ilk adımından başlamış oluyorsunuz.

Yani sanatınızın bir parçası olarak görüyorsunuz o emek sürecini de?

Kesinlikle öyle. Bizim hamallık diye tabir edeceğimiz işlerin hepsini ustalar kendi başlarına yapar. Oysa o işi yapmak için bekleyen onlarca çırağı vardır. O bilir ki işe oradan başlarsa işin ruhuna daha fazla sirayet edecek, orayı atlarsa işe yarısından başlamış olacak. İşe en başından başladığınızda siz tamamen ruhunuzu, belki tüm dolaşım sisteminizi, kan basıncınızı, tüm sinir sisteminizi, tüm duyu organlarınızı bu iş için ayarlamış oluyorsunuz. Malzemeyi daha iyi tanıyorsunuz, o da sizi daha iyi tanıyor. Bir insanla arkadaş olmak gibi, ne kadar çok zaman geçirip ne kadar çok şey paylaşırsanız; ne kadar ortak şeyle uğraşırsanız ne kadar sır paylaşırsanız o kadar iyi arkadaş oluyorsunuz.

Adres: Rasimpaşa Mh. Rıhtım Cd. Nüzhet Efendi Sk. Baysal Apt. 51-D/7 Kat: 2 (Aziz Berker Kütüphanesi Yanı)


ARŞİV