Yaptığı heykellerle insan bedenini değişik formlarla farklı şekillerde anlatmaya çalışan Hakan Çınar, eserlerinde düşünen, gören, işiten ama aynı zamanda yanılsamayı gerçekmiş gibi gösteren beden aracılığıyla geçmişin ne dediğini arıyor. “Bedeni yontmak sadece biçim vermek değildir” diyen Çınar ile Acıbadem’deki atölyesine konuk olduk ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“SABIRLI OLMAYI ÖĞRENİYORSUNUZ”
Nasıl başladınız heykel yapmaya?
Yirmili yaşlarıma kadar heykel ya da diğer sanat dallarıyla ilgilenmiyordum. Karikatür falan çiziyordum, hocalarımın yönlendirmesiyle dahil oldum diyelim. Önce resim yapmaya başladım sonra da yontu yapmaya... Özellikle mermer yontmaya başlayınca heykel daha için hevesli oldum.
Peki, bir şeye şekil verme yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Resim yaptığım dönemlerde bir arkadaşımın atölyesinde değerli hocam Ziyaeddin Nuriyev’le tanıştım. O da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin mermer yontma atölyesinin başında. O çağırdı beni, ‘sen iyi mermer yontarsın’ filan dedi. Ben de başlamış oldum. Uzun zaman hocayla beraber çalıştım.
İlk yaptığınız heykelde neler hissettiniz hatırlıyor musunuz?
Çok keyifli oluyor. Bana göre yontmak çok ayrı bir şey... Yani böyle yavaş yavaş ortaya çıkması da çok eğlenceli oluyor. Kille de bir şeyler yaptım ama çok heyecanlı gelmemişti bana. Ekleyerek yapıyorsunuz onu. Yontma çok daha keyifli. Oyduğunuz malzemeyle bir bağ kuruyorsunuz ve duygusal bir şey yaşıyorsunuz. Bunun ötesinde heykel yapmak sanatçıyı disipline de sokuyor. Sabırlı olmayı öğreniyorsunuz. Heykel yapmadan önce çok düzenli ve programlı yaşamıyordum. Ama mermerle çalışmaya başladıktan sonra her şey düzene girdi hayatımda.
MERMERİN SONSUZ DÜNYASI...
Mermerle olan bağınız diğer malzemelere göre daha güçlü sanırım.
Mermerle başladım ama son iki yıldır ahşap çalışıyorum. Sakarya’da bulunan bir alüminyum şirketi yarışma düzenlendi ve birinci oldum. 3 metrelik bir heykel yapacağım yakın zamanda ve komple alüminyumdan olacak. Ama benim için mermerle çalışmanın keyfi ayrı. Yonttukça yontasınız geliyor. Ustalık gerektiren bir malzeme ve zamanın kendisiyle uyum sağlamak zorundasınız. Nerede duracağınızı bilmezseniz ortaya bir şey çıkmama tehlikesi var. Bir bakmışsınız mermerin sonu gelmiş.
Son zamanlarda yaptığınız eserler ise ahşaptan.
Evet, mermerin dirayeti çok hoşuma gidiyor. Ahşabı ise mecbur kaldığım için yaptım çünkü daha basit. Ahşaptan yaptığınız bir heykeli parça parça yapma şansınız var. Bir parçayı alıp oturduğum yerde yontabiliyorum. Ama mermeri öyle taşıyıp götürme şansınız yok hem ağır bir malzeme. Fakat ahşabı da tanımanız gerekiyor. Nem oranını, kuruluğunu bilmeniz gerekiyor. Aslında zorluk dereceleri farklı olsa da her malzemenin kendine has özellikleri var.
BÜYÜKLERİN BEDENİNE SIĞAN ÇOCUKLAR
Eserlerinizin büyük bir çoğunluğu insanı ve çocukları merkezine alıyor. Ama son işlerinizde insan ve hayvanı birleştirme çabanız var.
Hayvan ve insan teması o kadar çok işlendi ki onlara baka baka bizim biçimsel dünyamız gelişiyor. Özellikle ‘biraraya getireyim’ gibi bir çabam yok açıkçası. Heykel yapmadan önce genelde ilk önce projeyi çiziyorum. Sonra üzerine düşünmeye başlıyorum; eklemeler ve çıkarmalar yapıyorum. Heykel, oturduğun yerden ‘hadi bunu yapayım, çizeyim bugün olsun bitsin’ düşüncesiyle yapılan bir şey değil.
Eserlerinizde biraz da “hiper gerçekliğe” yakın duruyor, ne dersiniz?
Bu soru 1900’lerin ya da 2000’lerin başında sorulsaydı; ‘evet evet gerçekçi’ derdim. Ama şimdi çok şey değişti. Çok fazla malzeme ortaya çıktı. Silikon malzemesiyle heykel yapan sanatçılar var. Bu malzemeler biraz daha gerçekçi yapıyor eseri. Kendimi bu anlamda ama daha klasik ve ekspresif buluyorum.
Ürettiğiniz şeyin gerçeğe yakın olması ya da tam olarak gerçeği yansıtması fikri size ne düşündürtüyor?
Bence sanatçının ne söylediği artık daha önemli. Sanatçının üretim biçimine de bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Sanatın, özellikle yontmanın iyileştirici bir yanının olduğu söylenir. Size verdiği his de böyle mi?
Kendimizi tedavi etme düşüncesi olabilir mesela bir dönem öyle geliyordu bana. Mesela yontunun beni gerçekten tedavi ettiğini falan düşünürdüm. Kendinizi buluyorsunuz ve bu dünyayla bir ilişki kurmaya çalışıyorsunuz; nesnelerle, insanlarla, sanatla, tarihle... Anlamaya çalışıyorsunuz.
O zaman sanatçı mermeri ya da ağacı değil kendini yontuyor.
Evet, bir bakıma öyle. Yaptığım bütün heykeller benim oto portrem aslında.