Haydarpaşa Garı’na dair ihalenin tartışıldığı şu günlerde bir sergi açılıyor; “İçinden Tren Geçmeyen Gar-Haydarpaşa”
Görsel sanatçı Hatice Ezgi Özçelik, 3 yıl boyunca kar, kış, yağmur, sis demeden gara giderek video ve fotoğraf formatında görsel veri üretti. Şimdi de bunları seyircisine sunmaya hazırlanıyor. 26 Ekim Cumartesi günü Barış Manço Kültür Merkezi’nde açılacak ve 1 Kasım’a dek açık kalacak sergiyi, Özçelik’le sorduk.
Yaşanılan çağın, insanların kişiliği üzerindeki etkisi ve önemi yadsınamaz bir gerçek. Bu, miras aldığınız genetik kadar önemli bir konu insanın kişiliğinin şekillenmesinde.
Siz şimdi bir tren garının insan kişiliğinin şekillenmesinde ne gibi bir rolü olabilir diyebilirsiniz. İstanbul, Erenköy doğumlu bir insan olarak yaşamımın ilk yıllarında, kendimin de içinde doğduğu o güzelim ahşap köşkleri kaybettik, ardından o insancıl mahalleleri, sonra şehrin ruhunu…
Haydarpaşa Garı’ndan kalkan banliyö trenleri, vapurların gar iskelesine uğradığı zamanlarda, işten çıkan insanları yuvalarına ulaştıran en önemli ulaşım aracıydı. Sonrasında, sık sık yaptığımız kuşetlide Ankara seyahatleri... Ranzalarda yatarak seyahat çok eğlenceliydi. Bir aidiyet hissi yaratırdı tren seyahatleri. Son zamanlarda kaybettiğimiz şehrin ruhunu bulduğumuz son yerlerden biriydi Haydarpaşa Garı.
(Hatice Ezgi Özçelik'in, gardaki bir yataklı vagonun aynasından çektiği otoportresi)
“HAYDARPAŞA RUHU, ARKA PLANDA…”
“Uzun zamandır Haydarpaşa’nın görünen popüler pitoresk yüzünün değil arkasındaki bilinmeyen gerçeklerin peşindeydim. Yani Haydarpaşa’nın arka planının/hinterlandının...” diyorsunuz. Neden bilinen Haydarpaşa yerine Haydarpaşa’nın ardına odaklanmayı tercih ettiniz? Ve orada neler gördünüz?
Haydarpaşa Gar binası konumuyla, mimarisiyle ve işleviyle birçok çalışmaya, filme, şiire, hikayeye konu olmuş popüler bir yapı. Ben Haydarpaşa’nın bizleri etkileyen ruhunun o giremediğimiz arka planında olduğuna inanıyorum. Sergi fotoğraflarında da göreceğiniz gibi, bu ruhu ben, müthiş grafik ögeler/görüntüler içeren ray dizaynında, Haydarpaşa’ya ismini veren Haydar Baba’nın raylar arasındaki ebedi istirahat mekanında, sonbahara dönmüş yapraklarıyla asmaların sardığı ray kontrolörlerinin kulübelerinde, trenlerin bakımlarının yapıldığı metal yığını atölyelerde ve en önemlisi grafiti sanatının harika örneklerinin gözlemlendiği tren katarlarında buldum.
Ne yazık ki, bu bahsettiğim hiçbir güzellik şu anda yok. Ne grafitili tren katarları, ne asmalar, ne de ters ışıkta harika görüntüler veren ışıl ışıl raylar. Hepsi söküldü, yerini arkeolojik kazılar yapılan alana bıraktı.
Şu anda BMKM’de sergilenecek olan “İçinden Tren Geçmeyen Gar-Haydarpaşa” projemin birinci etabı. İkinci etap gar yeniden asli işlevine döndüğünde devam edecek(-ti). Burada geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bir sürü belirsizlikler hala ortada oldukça projenin sonunun ne olacağını henüz kestiremiyorum. Gar binasının restorasyonu bittikten ve raylar döşendikten sonra hızlı tren gelecek diyorlar ama belirsizlik hala sürüyor. Yeni gelişmelerle birlikte bu proje 18 Nisan 2020’de Beyoğlu’nda İFSAK Galeri’de sergilenecek. Daha ileri aşama için ise konuşmak henüz erken.
BÜYÜK EBATLI 20 GÖRSEL
Elimde Haydarpaşa Garı’nın arka plan arşivini oluşturacak büyüklükte ve artık asla çekilemeyecek olan binlerce fotoğraf var. Aslında amacım bu sergiyi bir belge kitapla birlikte açmaktı ama şartlar malum, maliyetler çok yüksek. Ama hala kafamda kitap projesi güncelliğini koruyor. Belki daha ileri bir zamanda, şartlar daha müsait olduğunda veya bir sponsor bulduğumda gerçekleşebilecek bir proje.
Sergi, Haydarpaşa Garı belgeselini ana hatlarıyla özetleyen, Gar’ın tren seyahatlerine kapatıldığından bu yana olan üç yıllık geçmişini, yani dününü ve bugününü vurgulayan 20 kadar büyük ebat görselden oluşuyor.
“HAYDARPAŞA ASLİ İŞLEVİNE DÖNSÜN”
Sanatçı, sanat üretiminde bulunurken hep o meşhur ikilemde kalarak üretimde bulunur. Eserinde, sanat dengesiyle belge dengesi arasındaki ilişkiyi en iyi şekilde kurarak insani duygulara dokunabilen, anlatmak istediğini bu denge içinde gerçekleştiren bir sanatçı ancak bu dünyaya kalıcı eserler bırakabilir ve varsa bir amacı –ki bence kesinlikle olmalıdır- sanatını dünyayı değiştirmek veya istediği dünyayı inşa etmek için kullanabilir.
Gönül ister ki, Haydarpaşa tekrar o asli işlevine geri dönsün. Ümidimizi kaybetmedik hiç. Benim gibi ümidini kaybetmeyen başka insanlar da var. Ama yine de İstanbul’un ranta kurban giden tarihi geçmişi, yeşil alanları ve şehrin ruhuna vurulan darbeler bizim de maalesef o yakıcı soruyu sormamıza sebep oluyor; acaba...?
ABD’DEN ADA’YA
1996 East Texas State University-Commerce (şimdiki Texas A&M University) Grafik ve Fotoğraf bölümleri mezunu olan Hatice Ezgi Özçelikin ilk fotografik çalışmaları gümüşsüz prosesler olarak adlandırılan Cyanotype, Van Dyke, Gum Bichromate üzerineydi. O yıllarda bu içerikte iki dönemsel sergi açtı. Daha sonra Siyah&Beyaz fotografik çalışmalara yöneldi. Türkiye'ye dönüşünden sonra, Burgazada'da yaşamaya başladı. Burgazadalı büyük hikayeci Sait Faik'in de etkisiyle Ada’yı, özellikle Ada’nın kış yalnızlığını, deniz, martıları, vapurları ve balıkçıları fotoğraflamaya başladı.Bu çalışmalarını çeşitli kişisel ve karma sergiler, fotoğraf&edebiyat buluşmaları (Aksanat) ve multimedya gösterileri aracılığıyla izleyicilerine sundu. Son çalışmaları özel teknikler yardımıyla vücuda getirdiği “mixed-medya” imgelerden oluşuyor.
Fotografik çalışmalarını fotoğraf editörlüğü ve proje danışmanlığı faaliyetleri ile birlikte yürütüyor. Ayrıca, Sait Faik foto-grafisi “Bir Hikayeci, Bir Şair, Bir Yalnız Adam” ve Burgazada’daki Rum kültürünü de yansıtan “Sait Faik’in Adası-Burgazada” multimedya gösterileri YouTube’da izlenebilir.