Tutkulu müziğin peşinde…

Müzisyen Ceren Gündoğdu, “Şehir şehir gezmek, yeni yerler yeni yüzlerle buluşmak en çok istediğim şey. Daha çok kişiye şarkı söylemek istiyorum her şarkıcı gibi. En büyük hayalimse bir gün bir müzikal filminde oynamak.” diyor

24 Temmuz 2019 - 09:57

‘Şarkı söylemek benim için uyumak gibi dua etmek gibi nefes almak gibi doğal ve olmazsa olmaz’ diyor Ceren Gündoğdu. Müzik hayatına 9 yaşında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Piyano bölümünde başladı, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda da Müzikal-Tiyatro eğitimi aldı. TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası ve CRR Caz Orkestrası gibi Türkiye'nin prestijli caz orkestraları ile solist olarak konserler verdi. Şimdilerde ise  çok uzun yıllardan beri cebinde biriktirdiği, aşk hikâyeleri anlatan şarkılarını dinleyiciyle paylaşıyor. ‘Sevdiği her şarkıyı yorumlayan ve yazdığı şarkılarla hikayeler anlatmaya çalışan bir kadın olarak, romantik melankolik ve tutkulu bir müzik yaratmanın peşinde’ olan Gündoğdu’ya kulak verin…

Ceren klasik soruyla başlayalım. Bize biraz kendinizden bahsedin evvela…

Hayat müzikle başladı benim için diyebilirim. Dünyaya gözlerimi açtığım evin salonunda hem piyano hem bağlama vardı. Müzisyen bir anne babanın kızı olmak yolumu çiçeklerle donattı. Piyanoya başladığımda 6 yaşındaydım, daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda yarı-zamanlı piyano bölümünde eğitim almaya başladım. Zamanla, favori oyunu kendi şarkılarını yazmak olan bir kıza dönüşmüştüm. Üniversite yıllarında ise her toplulukta her etkinlikte şarkı söylüyor, bir taraftan Boğaziçi Üniversitesi’nde sosyoloji okuyor bir taraftan da İ. Ü. Devlet Konservatuarı’nda Müzikal-Tiyatro eğitimi alıyordum. Mezun olur olmaz kendimi İstanbul Devlet Tiyatroları’nın sahnelerinde oynanan bir müzikalde buldum. O gün bugündür farklı projelerde şarkı söylemeye devam ettim. Şimdiyse en büyük hayalimi gerçekleştiriyor, uzun zamandır cebimde biriktirdiğim kendi şarkılarımı dinleyiciyle paylaşıyorum. Mutluyum!

Müzikle ilişkinizde babanızın müzisyen olmasının etkisi nasıl olu?

Babam Zafer Gündoğdu hem dünya üzerindeki en güzel baba hem de her yanıyla örnek alınacak muhteşem bir sanatçı. Müziğe aşkla bağlı, heyecanını hiç kaybetmeyen, çok titiz, çok çalışkan ve en önemlisi de vizyonu çok geniş bir adam. Günü Chopin ya da Debussy dinleyerek karşılayan, bir yandan da Ali Ekber Çiçek’in, Aşık Mahsuni’nin, Neşet Ertaş’ın müziğinin arkasında yatan güzelliği gün be gün itinayla aktaran bir adamla büyümemiş olsam farklı müzikleri böyle içselleştirebilmiş olamazdım. Tabi babam kadar anneciğimin de etkisi büyük. Evdeki en güzel sesli kadın ve en üretken şarkı yazarı kendisidir!

Müziğe çok ufak yaşta başlamışsınız. Hep istediğiniz bir şey miydi müzisyen olmak?

Evet, şarkı söylemek benim için uyumak gibi dua etmek gibi nefes almak gibi doğal ve olmazsa olmaz bir şey oldu 5 yaşlarından itibaren.

Şarkıcı, yorumcu, müzisyen, caz şarkıcısı? Kendinizi ve müzik tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz??

Bana kalırsa bu tanımlamalar insanı çok sınırlıyor. Müziğin türler ötesi bir varoluşu olduğuna inanıyorum. Türküler babadan, Türk müziği annemden miras. Uzun yıllar caz söyledim, okul yılları ise pop söyleyerek ve dinleyerek geçti. Sonuç olarak çanakta ne varsa, kaşığa o geliyor. Yıllar içinde beslendiğim tüm bu farklı müzik türleri kendi içimde bir yolculuğa çıkmama sebep oldu. Ben kendini, sevdiği her şarkıyı yorumlayan ve yazdığı şarkılarla hikayeler anlatmaya çalışan bir kadın olarak görüyorum. Yalın bir anlatımla, romantik melankolik ve tutkulu bir müzik yaratmanın peşindeyim diyebilirim.

İlk albümünüzü geçen yıl yayınladınız. Nasıl bir rota çizdiniz kendinize bu yola çıkarken?

İlk single Kardan Adam’ı geçtiğimiz eylülde yayınladık. Sana yaşadığını hissettiren şeyi erteleme ve yap fikriyle çıktım yola. Her şeyin doğru bir zamanı olduğuna inanan biriyim, şarkılarımı paylaşmak için uzun zamandır bekliyorum o yüzden heyecanlıyım hikayelerimi anlatmak için. Seni başkalarına benzetmeye çalışan sistemin karşısında durmaya ve kendi içine dönüp kendi müziğini keşfetmeye çalışmak bu yolculuğun en önemli öğretisi oldu bana.

‘Tepetaklak’ın Erkenci Kuş dizisinde  kullanılması nasıl oldu? Geri dönüşler nasıl oldu zira epey izlenilen bir dizi.

Tamamen tesadüf eseri oldu. Şarkı dizide yayınlandığında ben henüz şarkıyı hiç bir dijital platformda yayınlamamıştım. Dizideki baş karakterlerin hikayesiyle çok örtüşen bir hikayesi vardı Tepetaklak’ta. Bir arkadaşım bir arkadaşına dinletiyor şarkıyı, kendi aramızda dinliyoruz o zamanlar sadece. O arkadaş bir başka arkadaşa derken diziden aranıyorum... Geri dönüşlerin ortak noktası ve bence en güzel yanı, dinleyenlerin “Sanki benim hikayemi anlatmışsın!” demeleri oldu. Bu tarifsiz bir mutluluk, müteşekkirim.

Siz sadece bir yorumcu değil bestecisiniz de. Kendi şarkılarınızı yazma motivasyonu nerden geliyor? Ve kendi şarkılarınızı söylemek ile cover seslendirmek arasında nasıl bir hissiyat farkı var?

Kendi şarkılarını yazmak bir nevi günlüğünü açıp okutmak gibi bir şey insanlara. Bu son derece öznel durumun, bir şekilde insanları birbirine bağlaması bana çok büyülü geliyor; tek bir şarkıyla ortak duyguları paylaşabiliyorsak demek ki hiçbirimiz sandığımız kadar yalnız değiliz. Benim şarkı yazma motivasyonumu tetikleyen durum tam olarak bu, bir bağ kurma arzusu. Bir de tatsız durumları tatlı hale getirme sihrine sahip şarkılar. Biraz da bu yüzden yazıyorum. Öyle güzel öyle derin şarkılar var ki, ben yazmamış olsam da ben yazmışım gibi içten ve duygulara tercüman. Cover söylemeyi de çok seviyorum o yüzden; zaten aynı şarkı ayrı şarkıcıların her birinde başka tınlamıyor mu? Yorumcu olmanın büyüsü de burada sanırım. Fakat kendi şarkılarını söylemek elbette ki bir başka, tıpkı tam olarak an’da kalabilmeye benziyor...

Dinleyicilerle iletişiminiz nasıl? Sizin kendi ruh halinizden çıkıp gelen şarkıları hiç tanımadığınız kişilerce dinlenilmesi nasıl bir his mesela?

Dedim ya benim için şarkı yazmak, insanlara günlüğünü açıp okutmak gibi bir şey ve gerçek bir şeyi paylaştığında yansıması da gerçek oluyor. Bir insan hayatı boyunca kaç kişiyle tanışabilir ve bir bağ kurabilir? Çok şanslıyım ki ben kalbimi şarkılar yoluyla tanımadıklarıma açarak onların da kalbinde bir yere konabiliyorum. Bu, verdikçe verdiğinden daha çok aldığın bir alış-veriş. Minnettar olduğum bir alış-veriş... O yüzden aldığım her mesaja cevap vermeye çalışmak gibi bir takıntım var. Sahnede de her daim sohbet etmeye, sorduğu sorularla arkadaşlık kurmaya, yüzlerle gözlerle temas etmeye çalışan bir Ceren var.

İki ep’niz var. Albüm düşünüyor musunuz? Yahut plak?

Universal Türkiye etiketiyle  “Ben Hep Seni Sevdim” isimli şarkımı yayımladık. Yaz bitmeden bir single daha gelecek ve sonbaharda bir single daha. 2020 baharında ise sözü ve müziği bana ait şarkılardan oluşan bir albüm yayınlamayı planlıyoruz. Nostalji aşığı biri olduğum için albümü plak olarak da yayınlayabilirsek dünyalar benim olur!

Müzisyenliğin yanı sıra müzikal oyunculuğu da yapıyorsunuz sanırım? Bu alana nasıl girdiniz?

Çocukluğumdan beri Broadway müzikallerine hayrandım. Televizyonda Funny Girl izlediğim günü hiç unutamam, ekrana yapışmıştım tabir-i caizse. Tiyatro, müzik ve dansın buluşmasıyla bir hikaye anlatmak o kadar güçlü o kadar heyecan verici bir şey ki! Daha sonra, sosyoloji okurken bir taraftan da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikal-Tiyatro Bölümü’nden mezun oldum. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ‘Sidikli Kasabası’ (Urinetown) müzikalinde 2 sezon boyunca başrollerden biri olarak görev yaptım. 2 sezondur Zorlu Performans Sanatları’nda sahnelenen ‘Damdaki Kemancı’ müzikalinde oynuyorum. İçinde olmaktan çok keyif aldığım bir proje. Sonbaharda 3. sezonumuza başlayacağız.Bir de ‘İstanbullu Gelin’ maceram oldu. Diziye girişim söylediğim bir şarkıyla oldu aslında. Kalbine müziği yerleştiren projelerde yer almak çok keyifli benim için.

Bundan sonra müzikal yolunuzda varmak istediğiniz nereler var?

Bu yolun yolcusu olduğum için çok şanslı hissediyorum kendimi. Derya deniz içinde bir zerre olduğunu bilerek yol almak, sana ışık olan şiirlerin şarkıların kollarında kendi müziğinle kendi hikayelerini anlatmak kadar güzeli var mı? Şehir şehir gezmek, yeni yerler yeni yüzlerle buluşmak en çok istediğim şey. Daha çok kişiye şarkı söylemek istiyorum her şarkıcı gibi. En büyük hayalimse bir gün bir müzikal filminde oynamak.

Kadıköylüsünüz. Ne zamandır ve neresinden? Burada olmanın müziğinize etkisi nasıl?

İki senedir Kalamış’ta oturuyorum ama yaklaşık 6 senedir bir nev-i fahri Modalıyım. Kadıköy demek yuva demek benim için.

Kadıköy insanıyla, yaşam ritmiyle, renkleriyle, sanatsal zenginliğiyle o kadar eşsiz bir yer ki. Her şeyden önemlisi insan bir sahil kasabasındaymışçasına özgür ve dünyayla barışık hissediyor kendini. İnsan insana karışıyor, çoğalıyor burada. Bu hem benliğimi hem müziğimi besliyor.

Kadıköy’de sizin gibi bağımsız sahneden pek çok isim yaşıyor. Onlarla irtibatta mısınız?

Evet, çok sevdiğim arkadaşlarımla temas halinde olmayı kolaylaştırıyor Kadıköylü olmak. Müzik kolektif bir şey, birbirimize değdikçe, birbirimizi dinledikçe ve bence en önemlisi birbirimizle sohbet ettikçe dostluklar kurdukça büyüyoruz. Aynı coğrafyayı paylaşan insanlar misali, aynı semti paylaşan dostlar olarak birbirimize bağlanıyoruz sanırım.


ARŞİV