Çukurova'dan Kadıköy'e uzanan 'hayalbaz'

Oyunlarıyla çocukların gönlünde taht kuran Mehmet Erbil, “Masallar hep ötekileştirme üzerine kurulu. Hayalbaz, buna karşı bir duruş sergiliyor” diyor

25 Şubat 2016 - 16:46
Aysel KILIÇ

Mehmet Erbil, henüz beş yaşındayken tiyatroyla tanışmış. Mahallesindeki çocuklar için “Hacivat ve Karagöz” ü oynatmış, festivallerden birincilikle dönmüş. Akranları ‘büyümüş’ ama o hep çocuk kalmış; çocuklar için düş kurmuş. Çukurovalı gencin düşleri “Hayalbaz”ı ortaya çıkarmış. İlk oyunlarını doğup büyüdüğü Adana’da sahnelemiş olsa da, kocaman düşleri O’nu Çukurova’dan Kadıköy’e taşımış. Mehmet Erbil’in çocuklar için yazdığı ve oynağı “alternatif” oyunlar, İstanbul’da tiyatro dünyasında hemen fark edilmiş. Onu fark edenlerden biri de Oyuncak Müzesi’nin sahibi Sunay Akın. Akın, müzenin kapılarını genç tiyatrocuya açmış. Mehmet Erbil, Hayalbaz Oyun Atölyesi’yle tam yedi yıldır Oyuncak Müzesi’nde çocuklarla birlikte. Biz de çocuklarla birlikte hem Erbil’in oyunlarını izledik, hem de genç tiyatrocuyla sohbet etme fırsatını yakaladık.
● Tiyatro serüveniniz nasıl başladı?
Gördüğünü oynayan bir çocuktum. Bunun nedenlerinden biri de oyuncaksız büyümüş olmamdı. İmkânsızlıklardan kendi oyuncağımı kendim yapıyordum. Sadece kendime değil, oyuncakları olmayanlara da oyuncak yapıyordum. Bu durum bana epey tecrübe kazandırdı. Tek kanallı döneme denk gelmişti çocukluğumuz. O dönemde televizyonda bir gölge oyunu olan Hacivat ve Karagöz vardı. Bir süre sonra kameralar, perde arkasını da gösterdi. Gördüğünü yapma merakım o anda devreye girdi.

“5 YAŞINDA, HACİVAT’I OYNATTIM”
Dedem Adana’da karpuz çekirdeği satan ilk kişidir. Dedemin çekirdek tablasının altında bir sürü ‘elden çıkarılmış’ kitaplar görürdüm. Dedem bu kitapların sayfalarını koparır, karpuz çekirdeği doldurmak için külahlar yapardı. ‘Dede bilgi dolu çekirdek satıyorsun’ der, gülerdim. Bir gün, çekirdek külahı için ben de sayfaları kesiyordum ki karşımda Hacivat ve Karagöz çıktı. Resimlerden onları tanıyordum ama sayfada yazılanları okuyamıyordum. Çünkü henüz beş yaşındaydım. Elimdeki kitaptan hemen Hacivat ve Karagöz resimlerini yırtıp, bir kartona yapıştırdım. Bir bardakla sokağa çıktım. Hacivat’ı oynattım. Mahalleli çocuklar toplandı, izledi. Beş gazoz kapağına akranlarıma tiyatro yapıyordum. Oyun izleyen çocuklardan topladığım gazoz kapaklarını, oyun bitince tekrar onlara dağıtıyordum. Çıkarsız bir oyundu bizimkisi. Tiyatroya başlamam böyle oldu.
● Tiyatro eğitimi almadınız mı?
Sokakta başlayan tiyatro serüvenim okul hayatımda devam etti. Karşıyaka Meslek Lisesi’nde öğrenciydim. O yıllarda tiyatro festivali, sevgili hocam Ercan Kont tarafından organize ediliyordu. O festival bir sürü oyuncu yetiştirdi. Onlardan biri de ben oldum. Sonra, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Pantomim Sanat Dalı’nda okumaya hak kazandım.

“YAŞAR KEMAL’İN ÇUKUROVA’SI”
● Adana oyunculuğunuzda önemli bir yer tutuyor…
Evet. Tiyatro oyunculuğuna başladığım ilk yer Adana ama ben ‘Adanalıyım’ demiyorum. Yaşar Kemal’in ‘Çukurova’sındanım. Çukurova, tıpkı toprakları gibi sanat bakımından da çok verimli bir yer: Abidin Dino’dan Yılmaz Güney’e; Yaşar Kemal’den Orhan Kemal’e sayısız yazar, şair, sanatçı yetiştirmiş.
● Hayalbaz Oyun Atölyesi nasıl kuruldu?
Çocuklar için nitelikli tiyatrolar, oyunlar yok. Bu kadar samimi, bu kadar dürüst insancıklar hep kötü oyunlara, çizgi filmlere, yazılara maruz kaldılar, kalıyorlar. Tiyatronun tek derdi çocuğa bir şeyler öğretmekmiş gibi sürekli bir şeyler dayattılar bunca yıl çocuklara. Tiyatronun asıl derdi öğretmek değil ki. Tiyatro, çocuğun yaratıcılığını güçlendirmek adına yapılan bir aktivitedir. Hayalbaz Oyun Atölyesi’ni bu misyon üzerine, 2003 yılında Adana’da kurduk.
● Sunay Akın ve Oyuncak Müzesi’yle tanışmanız nasıl oldu?
23 Nisan Çocuk Bayramı günü aynı zamanda Oyuncak Müzesi’nin kuruluş tarihidir. O dönemler Kadıköy Belediyesi’yle iletişim halindeydim. Müze’nin kuruluş yıl dönümü nedeniyle ben de ilk çocuk oyunum olan Evvel Zaman İçinde isimli oyunumla geldim. Herkes çok beğendi. İzleyenlerin yüzünde garip bir mutluluk vardı. Sunay Ağabey ve Müze yetkilileri bundan sonra burada onlarla kalmamı istediler. Buna hayır denilir mi? Oyuncak Müzesi, benim için çok özel bir alan. O kadar güzel bir ortam ki, ailemleymişim hissiyle oyunlarımı oynuyorum. Bugün arkama dönüp baktığımda tam 7 yıl olmuş. Ne de çabuk geçmiş…

"ÖTEKİLEŞTİRMEDEN ANLATMALI"
Alternatif bir dil muhakkak olmalı. Kibritçi Kız, Kötü Kurt, Çirkin Ördek Yavrusu, Ağustos Böceği ve Karınca gibi masallar, oyunlar çok rahatsız edici. Çünkü bu masallar hep ötekileştirme üzerine kurulu. Ben buna karşı bir duruş sergiliyorum. Mesela, ötekileştirme üzerine kurulan ‘Masal Fabrikası’nın tam tersini işliyoruz. Bizim ‘Masal Fabrikamız’da seyirci çok şaşıracak. ‘Evvel Zaman İçinde’ isimli oyunumdaysa tam 15 karakter canlandırıyorum. Bazı insanların, ‘Tek kişilik çocuk oyunu mu olur?’ dediği oyun, üniversite öğrencileri tarafından ders olarak izlendi. ‘Bir Bavul Masal’ adlı oyunum da en iyi çocuk oyunu ödülü aldı. Çocuklar bizim için çok değerli. Bizim sloganımız da şu: Bizi değerli kişiler izliyor.

 

ARŞİV