Bazı insanlar sadece türkü söylemez. Türkü olur. Su gibi akar… Sadece sözleri değil, sadece müziği değil o sanatçının nefesinin kattığı güzelliği duyar hissederiz. Hüseyin Turan da hangi türküyü söylerse söylesin kendine has yorumu ile su gibi akan sanatçılardan biri. Dingin sesi, mütevazı hali ile dinleyenlerin aileden biri gibi gördüğü Hüseyin Turan ile yıllardır yaşadığı Kadıköy’de buluşup müzik piyasasından, aileden ve hayattan konuştuk.
1995’i baz alırsak, 25 yıl geçti ama üzerine bir 10 yıl daha koymak lazım, belki daha fazla. İlk iki albüm Grup Laçin’le olan albümlerdi. 1997 itibarıyla solo çalışmalar başladı. En son bir yıl önce dört türkülük dijital ortama bir albüm çıktı.
Evet, 90’ların başında eski anlayıştan uzak, anlamsız sözleri olan pop furyası vardı. Fakat halk kültürüyle büyüyen, halk kültürünün içinde olan, eğitimini alan, yaşam biçimi haline getirmiş benim gibi insanlar var, onlar bu işten asla vazgeçmediler. 10 yıllık döngülerde halk müziği bir şekilde devreye girip sektörü kurtarmıştır. Çünkü orada köklü bir şey var. Onu görürseniz; onun doğru yol olduğunu bilirsiniz. Adorno’nun bir sözü vardır; Yanlış yaşam doğru yaşanmaz. Önce doğru yaşamı kurmanız gerekir. O şekilde de bu günlere geldik. Ama o günlerde hakikaten de zordu.
“TÜRKÜDE YÜZYILLARIN KADİM BİLGİSİ VAR”
Evet, çünkü bu toplumun genetiğinde kodlarında var. Öyle bir ezgi duyduğu zaman bir şey hatırlatıyor, iyi bir şey hissediyor. Halk türkülerinde yüzyılların kadim bilgileri var. Ama genç neslin önüne halk kültürüyle ilgili bir şey konulmuyor. Bizim topraklarda iki şey çok zengin, çok değerli ama bu iki şeye burun kıvrılıyor. Birincisi antik kalıntılarımız. Nereye kazma vursanız altından bir şey çıkıyor. İkincisi de halk kültürümüz. Çok büyük zenginlik var. Köyden köye bile zenginlikler ve farklılıklar var. Siyasi iktidarlar bunu yok sayıyor. Biz uzun yıllardır bu mücadeleyi veriyoruz.
Tabii ki bir dertleri yok ama öğrenmesin istiyor. Çünkü özlü sözler var, bir şeylerin farkına varabilir diye korkuyor. En basit diye dinlediğiniz bir türkü sözünde bile bir şey anlatıyor. ‘Tiridine bandım’ diye bir türkü var. “Böyle saçma sözler mi olur” diye bakılıyor. Hayır, sürrealizme örnek bir türküdür. Türk halk müziğinde hiçbir şekilde sanat kaygısı güdülmez ama her türlü sanatı bulursunuz. Sözün özü şu; iktidarda biz oyumuzu alıp istediğimiz gibi itaat ettirelim düşüncesi var. Kültürü mümkün olduğunca arka planda tutuyorlar. Mesela Kültür ve Turizm Bakanımız var. Turizmle ilgileniyor, kültürle şu an ilgilendiğini söyleyemeyiz.
Bilinçli olarak yaptım. Albümde dört tane türkü var. Türkülerin ortak paydası adalet. Sözlerine baktığınızda hep bir adalet arayışı var. Ben zaten albüm isimlerini bir bütünlük içerisinde koyarım. Eğer albümde olan bir türkü bunu karşılıyorsa onu koyarım. Yoksa araştırıp onu koyarım.
(Hüseyin Turan, Erdal Güney'le birlikte Üryan Gelen'i söyledi)
İki türkü var, kenarda duruyor. Ama şimdi arkadaşlarımla içinde olduğum daha başka çalışmalar var. Belkıs Akkale’nin bir albümü çıktı, onda varım. İsmi Ahde Vefa. Bu jenerasyondan 12 kişi türküleri okudu. Ve çok güzel bir çalışma oldu Onları bir görücüye çıkaralım sonra iki türküyü çıkarmayı düşünüyorum.
Bilinen türküler ama benim içimde hissettiğim gibi yorumlarım diye düşündüğüm türküler.
“HİSSEDEBİLDİĞİM TÜRKÜLERİ OKUYORUM”
Kınıfır Urfalı bir abimizin İbrahim Özkan’ın 1960’lı yıllarda bestelediği bir türkü. Ben Harran Üniversitesi’ne bir söyleşiye gitmiştim, bir sıra gecesinde türküyü fark ettim. 2007 yılıydı bir albüm yapıyordum. Albüme koydum. O albümün adı da türküden esinlenerek “Adı Karanfil” oldu. Son okuduğum Türe’de de yine İbrahim Özkan’ın çok güzel bir bestesi var. Kınıfır’ı 2007 yılında okudum 2015 yılında insanlar farkına vardı. Çünkü bizi dizide gördüler. Şimdi okuduğum bir türkü de öyle. Bir dizide okunursa insanlar öyle farkına varacak.
İsmi “Gül Bülbül”, dijital platformlardan dinleyebilirler. Kınıfır kadar güzel bir türkü.
Özel olarak dolaşmıyorum. Ama algılarım açık. Mutlaka araştırıyorum. Aynı sektör içinde olduğumuz arkadaşlarımız var, onlar bu Hüseyin’in sesine gider diye gönderiyor. Bir de gerçekten hissedebildiğim türküleri okuyorum.
Sektörün bir hacmi vardı, o hacim üçte iki oranında düştü. Daha öncesinde insanlar bir sanatçının albümü çıkarken kapılarda kuyruk oluyordu. Ortadan kalktı. Bir şeye para vererek edinme alışkanlığı bu toplumda henüz oturmadı. Fakat sosyal medya kanalları ilk çıktığında onu bilen insanlar kullanıyordu ama artık herkesin sosyal medya hesabı var. Bu platformlarda da bir evrimleşme olacak. Bu konuda da bir yol alındı onu da görüyorum. Tabii eskiden albüm sektöründe kazanılan maddi kazançla şimdikinin alakası yok. Devede kulak bile değil.
Diğer taraftan şimdi herkes sosyal medya kanallarından bir şey yapmaya çalışıyor. Geldiğimiz bu noktada TV izleyen insan da azaldı. Çünkü televizyonlarda içerik yok. İnsanlar ancak bir diziye takılırsa onu takip ediyor, onun içinde bir türkü, bir şarkı duyarsa onu ön plana çıkarıyor. Eğlence anlayışı tamamen değişti. İnsanların algıları değişti.
Eskiden televizyonlarda müzik eğlence programları vardı. Şimdi böyle bir şey yok. Şimdi yarışma programları var. Oralardaki insanlar da çok fazla ses getiremiyorlar. Artık dizilerin içine sıkıştırdılar. Şimdi böyle bir program yapıldığında insanlar izler mi ondan da çok emin değilim.
Yapımcılar isimi bilinen sanatçıların albümünün satacağını biliyordu o yüzden onlar kazanıyordu. Ama isimsiz biriyseniz, sesiniz güzel olsa bile ancak ikinci albümde para kazanabiliyordunuz. Ama şimdi hiç kimseye garantide bulunamıyorlar. Dijital ortamda kimin neyi dinleyebileceği anlaşılamayabiliyor. Büyük firmalar çok yoğun bir reklamla para kazanabiliyorlar. Biz de kendi yağımızla kavruluyoruz.
ARYA’DAN ROCK’A
Türküler hep bir tarafımda ama çok çeşitli müzikler dinliyorum. Sosyal medyada denk gelenler olmuştur. Aryalardan rock müziğine kadar söylediğim çok şey var.
İyi (Gülüyor) Okula gidip geliyor. Piyanoya devam ediyor. Bayağı iyi bir noktaya da geldi. Anne baba olarak onu her konuda cesaretlendiriyoruz. Hiçbir zaman da sıkboğaz etmedik. Piyanoya 3 yaşında başladı. Her yıl severek üstüne koydu. Çok da iyi anlaştıkları bir öğretmeni var. Bu da bir mesajımız olsun. Çocuklarla bağı sevgiyle kurabilirsiniz.
Her çocuk buna uygun olmayabilir ama bütün anne babalar bunu denemeli. Çocuk sevmiyorsa üstüne gidip zorlamanın da bir anlamı yok.
“UMUDU KAYBETMEYECEĞİZ”
Siyasi konjonktür olarak çok zor bir dönem. Ama bugünler de gidecek. Umudu asla kaybetmeyeceğiz. Bu dayanışma konserlerinin özünde de umut var. Bu yüzden zamanım uyuyorsa mutlaka bulunmaya çalışıyorum.
18 Aralık’ta Bakırköy Leyla Gencer’deyim. 28 Ocak’ta İzmir’de senfoni orkestrası ile konser yapacağız. Bu vesileyle duyurmuş olalım.
2000 yılından beri buradayım. Yani yirmi yıldır Kadıköylüyüm. Çok sevdiğim bir yer. Ben İzmir’de büyüdüm, burası İzmir’i de hissettiğim bir yer. İstiklal Caddesi’nin yozlaşmasıyla birlikte insanlar buraya akmaya başladı. O yoğun kalabalığın ilerde büyük bir tehlike oluşturmasından korkuyorum. Buraya biraz kurtarılmış bölge olarak bakıyoruz. Umuyorum ki bozulmaz.