Sinemanın ortaya çıkışı olarak 1895 yılında Lumiere kardeşlerin çektiği film gösteriliyor. Sinema, Osmanlı’ya da bu ilk gösterimin ardından hızlı bir giriş yaptı. Üsküdar Üniversitesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Arda Odabaşı, 30 Kasım Cumartesi günü TESAK’taki söyleşide sinemanın Osmanlı’da nasıl ortaya çıktığını, nasıl yayıldığını, ilk filmlerin ve salonların hikâyesini anlattı.
LUMİERELERDEN FEVZİYE KIRAATHANESİ’NE...
1895’te bir makine aracılığıyla ortaya çıkan filmler yarım dakikalık, siyah beyaz, sessiz filmlerdi. Odabaşı’na kadar 1930’lara kadar ses senkronizasyonunun olmadığı filmler yapıldı ancak yine de bu dönemde filmlere eşlik eden müzikler vardı. Trenin gara gelişini anlatan Lumiere kardeşler, filmlerini değişik ülkelere gönderdiler, bir taraftan da operatörler İstanbul’a gelerek Haliç, Galata gibi yerlerden görüntüler çektiler. 2. Abdülhamit’in kızlarının anılarında anlattıklarına göre 1896 yılında sarayda film gösterildiği biliniyor.
Halka açık ilk film gösterimi ise Aralık 1896’da Galatasaray’daki Sponeck Birahanesi’nde gerçekleşti. Hemen ardından 1897’de de Fevziye Kıraathanesi’nde gösterim yapıldı. Odabaşı bu dönemi şöyle anlattı: “Ramazan ayı, Osmanlı’da da tüketimin, eğlencenin arttığı bir ay. 1897’de hem saray ve hem de kamusal mekânlarda filmler gösterilmeye başlandı. Başlangıçta sinema salonları yok ve sinema seyyar. 1905’ten sonra sinema salonları kuruluyor. Ocak 1908’de daimi sinema salonu açılıyor. Seyirci sayısının arttığını, talebin olduğunu ve kurumsallığı gösteren bir örnek bu. Sinema hızlıca yayılıyor. Bu dönemde sinemaya canlı fotoğraf deniyor.”
SİNEMANIN MERKEZİ BEYOĞLU
Osmanlı’da ilk filmleri çekenler yabancılar; filmlerse genelde manzara gibi görüntülerden oluşuyor. Bir kurmaca ve hikâyeye sahip değiller. Sigmund Weinberg isminin Osmanlı’da sinemayı anlamak için önemli olduğunu belirten Odabaşı, şöyle devam etti: “Weinberg, İstanbul’a geliyor ve burada fotoğraf makineleri satıyor. Sonra mağazasını İstiklal Caddesi’ne taşıyor. Sinemanın merkezi de o dönem Beyoğlu. Dünyada o sırada sinema şirketleri kuruluyor. Bunlardan biri de Pathe. Cihazları, projeksiyonu ve kamerayı üreten firmanın İstanbul temsilcisi de Weinberg. İlk sinema salonunu da Weinberg, Pathe Sineması adıyla Tepebaşı’nda 1908’de kuruyor.”
O dönemde Fransa, İtalya ve Danimarka’nın film üretiminde başı çektiğini belirten Odabaşı, 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanının daha demokratik, özgür bir ortam yarattığını ve bunun da sinemayı etkilediğine değindi.
TÜRKLER DE SALONLAR AÇIYOR
1910’dan itibaren sinema salonlarının arttığını vurgulayan Odabaşı, bu tarihten sonraki süreci şöyle anlattı: “Salonlar yabancılar, gayrimüslimler tarafından açılıyor. Sinemanın Türklerin yaşadığı bölgelere yayılmadığını görüyoruz. 1914’ten sonra bu durum değişiyor. Türkler de başlıyor sinema salonu açmaya. Şehzadebaşı, Sirkeci gibi yerlere yayılıyor. Örneğin, Sinema Emperyal, Cevat ve Murat beyler tarafından açılan ilk özel sinema salonu. Mayıs 1914’te Türk Sineması açılıyor. Müdafaa’i Milliye Cemiyeti Şehzadebaşı’nda sinema açıyor, Temmuz’da da Sirkeci’de Ali Efendi Sineması açılıyor. Sinema yayıncılığı da yine bu dönemde ortaya çıkıyor.”
1914-1918 yıllarındaki 1. Dünya Savaşı sırasında ise sinema, propaganda amaçlı kullanılmaya başlandı. Doğal olarak bu dönemde Fransa’dan İtalya’dan film ithali azaldı. Bu durum da yerli üretimin büyümesine yol açtı. 1914’te çekilen Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı filmi, 14 Kasım’ın sinema günü olarak kutlanmasının da sebebi. İlk yerli film hakkında farklı tartışmaların olduğunu belirten Odabaşı, yine de Fuat Uzkınay’ın ilk Türk sinemacı olarak bilindiğini söyledi.
SEDAT SİMAVİ VE MUHSİN ERTUĞRUL
Savaş sırasında Osmanlı’da Merkez Ordu Sinema Dairesi kuruldu, 1917-18’de de Anadolu isimli bir belgesel çekildi. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti 1917’de ilk kez uzun metrajlı hikâyeli kurmacalar çekmeye başladı. Casus, Pençe, Bican Efendi Belediye Müfettişi, Bican Efendi Tebdil-i Havada, Bican Efendi Para Peşinde, Bican Efendi Yeni Zengin bu filmlerden. Bu dönemdeki filmlerin yönetmeni ise Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu, o dönemde genç bir karikatürist de olan Sedat Simavi.
Odabaşı’nın aktardığına göre savaş sonrası işgal dönemi ise üretimin yavaşladığı tarihler ancak Kurtuluş Savaşı sırasında film üretimi yeniden hareketlendi: “1922’de İzmir’in Kurtuluşu filmi çekiliyor. Muhsin Ertuğrul’un sinema alanına girmeye başladığı dönem de bu dönem. 1918’e kadar tiyatroyla uğraşıyordu ama 1919’dan itibaren film çekmeye başladı. 1930’ların sonuna kadar da neredeyse film çeken tek yönetmen. Simavi’nin filmlerini en sert eleştiren de odur. Kemal Film adında Kemal ve Şakir Seden kardeşlerle ilk film stüdyosunu kuruyorlar. Kemal Film, özel olan ilk film yapım şirketi. İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk, Nur Baba, Ateşten Gömlek 1922-1923’te çekiliyor. Ateşten Gömlek’te de ilk defa Türk kadın oyuncular oynuyor.”
Söyleşinin sonunda Arda Odabaşı, olumsuz koşullara, savaş yıllarına rağmen Osmanlı’da sinemanın gelişmeye devam ettiğini, insanların rahatlamak ve eğlence ihtiyacını karşılamak için sinemaya yöneldiğini belirtti.