Ya taşraya kaçsaydık?

Yıllardır taşrada memurluk yapan Mehmet Serkan Genç, “Olmadı Taşraya Kaçarız” adlı ilk kitabını kaleme aldı. İronik bir dil benimseyen genç yazar,  “Taşra, ağırdır. Gezen tavuk yumurtası yersin ama horoz da seni sabah çok erken uyandırır. Konsantrasyonunu sağlamış film izlersin, horoz seni yine rahatsız eder” diyor

08 Haziran 2020 - 14:29

İlk kitabını çıkaran genç yazar adayı Mehmet Serkan Genç, uzun zamandır tanıdığım bir arkadaşım. Yıllardır espri anlayışına hayran olduğum, sık sık yazdığı hikayeleri bana  gönderen ve bu öyküler üzerine konuştuğumuz biri. Bu sayfalara konuk ettiğimiz kitabının taslak halini de ilk okuyanlardanım. Sonra bir gün Serkan ilk kitabının çıktığını müjdeledi; “Olmadı Taşraya Kaçarız”.

Aldım, okudum, bunca yıldır edebiyat röportajları yapan bir gazeteci olarak siz okurları bu kitaptan haberdar etmek istedim. Kapak tasarımını Ayla Genç’in yaptığı, Kadıköy-Moda merkezli İkinci Adam Yayınları'ndan çıkan kitapta yazar; esere adını veren uzun hikâyesinde şehir ve  varoluş ikilemlerinde dolaşan sanatçı bir arkadaş grubunun hikâyesini anlatırken, kitapta yer alan diğer iki kısa hikâyede ise hayatın içindeki hayatın kendisi kadar zengin ayrıntıları okuyucuya yansıtıyor.

İşte yayımlanan ilk kitabı “Olmadı Taşraya Kaçarız” ve Mehmet Serkan Genç...

(Fotoğraf: OLYA DVOR)

  • Önce kendini okurlarımıza tanıtır mısın lütfen.

1985 Kayseri doğumluyum. İlk orta lise üniversite eğitimimi burada tamamladım. Erciyes Üniversitesi işletme mezunuyum. Üniversite bittikten sonra özel şirket mali müşavirlik staj hazırlanma deneyimim oldu. 2012'den beri Nevşehir’de bir kamu bankasında memur olarak kariyerime devam ediyorum.

  • Kitabın adı, şehirli beyaz yakalının, sanatçı-entellektüel kesimin hayalini mi ifade ediyor?

Olmadı biz hep bir şeyler yapma telaşındayız. Aşklar, ilişkilerimiz bile olmadı. Olmadı bir mülakata girer çıkarsın, olmadı kahve içer geri gelirsin, olmadı dener kıyafeti bırakırsın. Kısa süreli heveslerimiz çok fazla maalesef... Medeniyet için yapılan gökdelenler, satın alınan rezidanslar,  pahalı markalar, insan eliyle oluşturulan bu şatafat,  nedense ‘köy yoğurdu nereden bulabilirim?’ sorusu ile bitmeye başladı. Madem organik yiyecektin yumurtayı, Levent'e gelmeseydin? Senden önce zaten tavuk geziniyordu oralarda. Şimdi karantina sürecinde bir kez daha gördük. Artık herkes kaçma derdinde. Madem online olarak çalışılabiliyor, neden ben aidat parası ödüyorum, neden otoparka para veriyorum?

“TAŞRA  AĞIRDIR”

  • Kaçmak istenilen taşra aslında o kadar da ‘kaçılacak bir yer değil’ gibi yorumladım.

Taşra bir yandan da ağırdır. Gezen tavuk yumurtası yersin ama horoz da seni sabah çok erken uyandırır. Konsantrasyonunu sağlamış film izlersin, horoz seni yine rahatsız eder. Binlerce aracın sesi İstanbul'da insanı rahatsız etmez de o horozu boğazlamak istersin.

  • İşin gereği fikrini merak ettiğim bir soru; taşralının büyükşehire yerleştiğinde karşılaştıkları zaten sanatta defalarca işlendi. Peki tam tersi olduğunda?

İnsan olarak yapımız kolayı seçmeye yönelik. Bir yandan da yadırganmaktan da kaçınmayı istiyoruz. Nişantaşı'ndaki AVM'ye mavi naylon terlikle girmek istemez hiç bir taşralı. Ama Nişantaşı'nda büyümüş ilçeye üst düzey memur olarak atanmış biri bakkala önce ayakkabısıyla ardından terlik giyerek gider, umursamaz ve insanların da umursamadığını farkeder. Taşranın insanı sizi daha az yargılar, sadece bakar geçer. Ama terlikle Nişantaşı'nda yarım saat yürürseniz, bakışlar sizi deler geçer.

(Fotoğraf: AYLA GENÇ)

METROPOLDEKİ TAŞRA…

  • Gelir dağılımındaki uçurumun büyümesi gibi büyükşehirler ve taşra arasındaki sosyokültürel farkın da büyüdüğünü düşünüyor musun? İnternet, taşra insanının edebiyat ve sanata ilgisini artırdı mı?

Gelir dağılımındaki dengesizlik büyükşehrin içinde kendi taşrasını yarattı maalesef. İstanbul'da yaşayıp deniz görmeden, Kadıköy'ü tanımadan yaşamak zorunda kalan insanlar var. Bilgiye erişimin daha kolay olması, taşrada yaşayan bir insanın sanatla kültürle daha içiçe geçmesi için fırsat. Artık sadece istemek yetiyor. Belki önceden taşralı bir insan kitap okumak istese de çok alternatifi yoktu. Birikimi artırmak için artık sadece istemek ve internet yeterli bence.

  • Küçük şehirlerde, kasabalarda hayatın daha yavaş aktığı söylenir. Sence de öyle mi? Günlerini nasıl geçiriyorsun? Kitaptaki Murat gibi sıkıntıdan saçma şeyler yapmak istediğin oluyor mu? :)

Küçük şehirlerde trafik sorunu olmadığı için gerçekten zaman yavaş akıyor. Bazen evin terasından müzik yayını yaparak herkesi tempo tutmaya davet etmek veya dağların üzerine neon ışık yerleştirip müziğin ritmiyle onların yanıp sönmesini izlemek istediğim oluyor.

  • Yazarlara sorduğum klasik soruyla bitireyim; sence okur neden bu kitabı alsın?

Ben nasıl sanat, zanaat konularında dertlendiysem okur da biraz dertlenecek. Belki sadece olmamış diyerek demlik için altlık yapacak kitabı. Kitaplığında yer kaplayacak belki turuncu kapağıyla. Az sevdiği bir arkadaşına hediye edecek. Veya ben en iyisi klasik kitapları okuyayım diyecek okur. Büyük ustaların önemini bir kez daha anlayacak.


ARŞİV