Yakın tarihe polisiye bakış: “Babamın Cinayet Defteri”

İlk romanı “Babamın Cinayet Defteri” okurla buluşan Kadıköylü yazar Erdinç Akkoyunlu, “Türkiye’nin değişimini anlatan bir metin yazmak istedim” diyor

15 Nisan 2022 - 09:14

Kadıköylü gazeteci Erdinç Akkoyunlu’nun Babamın Cinayet Defteri adlı ilk romanı Notos Kitap etiketiyle yayımlandı. Kurgusu ve anlatım dili oldukça ilginç olan roman Vedat Türkali Edebiyat Ödülleri İlk Roman Uzun Listede yer aldı. Erdinç Akkoyunlu ile yazıldıktan 12 yıl sonra yayımlanan romanını konuştuk.

Babamın Cinayet Defteri ne zaman ve nasıl yazıldı?

Romanın yazılma fikri 20 yıl önce ortaya çıktı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne başladığımda romanla ilgili kurgu aklımda vardı. Politikayla çok eskiden beri yakından ilgileniyorum. Türkiye’nin değişimini anlatan bir metin yazmak istemiştim. Romanın karakterlerini doğru analiz edebilmek ve gerçek kişileri kullanacağım için de Türkiye tarihini iyi bilmem gerekiyordu. Şans olarak okuduğum okulda 1930’dan itibaren 2002 yılına kadar tüm gazeteler vardı. 4 yıl boyunca 1930’dan 2002’ye kadar gazeteleri okudum. Türkiye tarihini çalıştım. 2005-2009 arası onlarca kez yazmayı isteyerek ama her seferinde yazmak için gerekçe bularak, gündüz gazetecilik yapıp gece yazmaya devam ettim. 2009’da metin bitti ama yayımlanmadı.

Niye bu kadar süre beklediniz?

Ben beklemedim. O arada Ankara’da yazdığım, kitap olabilecek öykülerimi İstanbul’daki yayınevlerine göndermiştim. İstanbul’daki yayınevlerinden bazıları basmayı kabul etti ama aradan zaman geçmesine rağmen basmadı.

2000’li yıllarda editörler popüler romanlar hariç olmak üzere kendi bakış açılarının dışındaki yerel metinleri basmamaya başladılar. Romanım bu nedenle yayımlanmadı.

Bu biraz iddialı değil mi? Bu süre içinde pek çok yazar ve metin çıktı?

Çok suya sabuna dokunmayan metinler yayınlandı ama o arkadaşlar edebiyatta hiç görünmeyip dizilerde senaryo yazmaya başladılar. Türkiye’de sermayenin şekillenmesiyle beraber edebiyat da şekillenmeye başladı. Hangisi hangisini şekillendirdi bu hâlâ bir muamma.

“YENİ YAZARLARA FIRSAT VERİLMEDİ”

Sermayenin edebiyatı nasıl şekillendirdiğini düşünüyorsunuz?

Türkiye’de büyük yayınevlerinin editörleri, büyük oranda birbirlerinin arkadaşları ve bu arkadaşlar birbirlerinin yaptıkları işlerin neler olduğunu yakından takip ederler. Bir müddet sonra öyle bir hale geldi ki her yer bembeyaz oldu. Bu beyazlığın içinde herhangi bir rengi ayırt etme imkânı kalmadı. Bir taraftan yayınevini ayakta kalacak, çok satan metinler bulmanız lazım. Çok satan yazarlar Türkiye’de zaten 10 tane. Onlar metinlerini üretmeye devam etti. Ama edebiyattaki kuşaklararası bağa katkıda bulunacak, Türkiye’nin politikasından, edebi gelişiminden bahseden yeni yazarlara çok fazla fırsat verilmedi. Veren yayınevleri oldu ama onlar da belli bir ideoloji çerçevesinden verdi.

Yayınevlerinin müdürleri, patronlarıyla haber için görüşebilirken kendi metnimden bahsettiğimde “bunları editörler bilir” dediler. Editörlere gittiğimde “metnin çok iyi ama yayınevinin para kazanması lazım böyle bir maceraya giremeyiz” dediler.

Peki kitabın Notos Yayınların yayımlanma süreci nasıl oldu?

Notos benim dijital kanalı olan Oggito ve dergi yayın kurulunda da zaman zaman bulunduğum bir yerdi. Fakat her yazar nasıl başvuruyorsa ben de o şekilde hazır olan iki dosyamla başvurdum. Babamın Cinayet Defteri kabul edildi ve o yayımlandı.

Romanın karakterleri de, dili de, kurgusu da oldukça enteresan. Bu kurguyu nasıl oluşturdunuz?

Ben tüm metinleri üç bölüme ayırıyorum. Ne anlatıyor, nasıl anlatıyor, bunları nasıl tutuyor. Yani metin iklimi nedir? Tek boyutlu bir metin olsun istemedim. İçinde bir üst kurmaca da olsun istedim. Okuduğum gazete arşivlerinde Türkiye tarihinin genellikle tekerrür ettiğini gördüm. Romanda 1970’lerdeki yoksulluk kuyrukları var ve insanlar bir aslandan korkuyor, onu öne sürerek alışveriş yapmıyorlar. 2021 yılında aynısını döviz krizi ile yaşamaya başladık. Raflar dolu ama insanların alacak paraları yok. Bunu düz bir ifadeyle hükümet yanlış bir karar aldı, ekmek alamadılar yerine hayali bir metafor yaratarak ifade etmek istedim.

Hafızamda yer eden 1992 yılını yazmak istedim. Çünkü 1993 yılında Turgut Özal vefat etti. Eşref Bitlis tuhaf bir şekilde şehit edildi, Başbağlar köyü basıldı 35 vatandaşımız katledildi, Sivas’ta Madımak olayları oldu. Türkiye’nin değişmenin kavşak noktalarından birini dile getirmek istedim. Yazdığım şeyler bugüne vurgu yapıyor. Türkiye o siyasal iklimden geçmeseydi Refah Partisi bu kadar güçlenip bugünkü iktidar durumu ortaya çıkmayacaktı. Ya da Türkiye Kürt sorununu çözebilmiş olsaydı bugün başka bir yerde olacaktı.

Romanda gerçek insanlarda var. Nasıl tepkiler aldınız? Yani gerçek insanları anlatmanızın gerçek insanların tepkisi ne oldu?

Bir olumlu bir de suskunluk halinde oldu. Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Hanım Yaşar Kemal’in başka bir romanda anılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Romanı yayımlamadan önce Mehmet Altan’a yollamıştım. Mehmet Hoca da romandan gayet hoşnut olduğunu dile getirdi. Hasan Cemal bir süre sonra okuyacağını söyledi ama tekrar bir temasta bulunmak istemedim. Beni şaşırtan tek şey Ertuğrul Özkük’ün sessiz kalması oldu. Romanı yolladım, bir mesaj da gönderdim. Her konuda oldukça konuşkan olan Ertuğrul Bey nedense sessiz kalmayı tercih etti. Zannediyorum romanı okumadı ve romanda kendisinden kötü bahsettiğimi düşünüyor. Halbuki sitayişle bahsedilen bir karakter olarak yer alıyor. Zaman vermek lazım belki ilerleyen dönemlerde benim gerçekten bir yazar olduğuma karar verirse bir dönüş yapar diye tahmin ediyorum. Mumcu ailesinden de herhangi bir geri dönüş olmadı.

KİTABA AYRILAN BÜTÇE SINIRLI

Kitabınız “Vedat Türkali Ödülleri İlk Roman Ödülü” uzun listede. Okurların tepkileri nasıl?

O haber çıkıncaya kadar romanın satışı neredeyse durmuş gibiydi. Uzun listeye girmesi bir referans oldu. Çünkü insanlar ne okuyacaklarına karar vermekte zorlanıyorlar, yeni bir insanın romanına 45-50 lira vermek yerine tanınmış bildik bir yazarın metnini almayı tercih ediyorlar. Çünkü kitaba ayrılan bütçe sınırlı. Bana gelen okur tepkileri var ama ödül özelinde değil.

Peki listede yer almak nasıl bir duygu?

Vedat Türkali’nin Bir gün Tek Başına kitabı Türkiye’de yazılmış en iyi aşk romanı ve en kaliteli siyasal romanlardan biri. O anlamda benim için onur vesilesi. Ödülün bana verileceğini düşünmüyorum ama listede yer almak benim açımdan ödül almış kadar gurur verici.

Romandaki mekanlar Avrupa Yakası, siz bildiğim kadarıyla uzun zamandır Kadıköy’de yaşıyorsunuz

Ben Beşiktaş Ortaköy’de doğdum. 1990 yılında Kadıköy’e taşındık. Ben ilkokul, ortaokul ve liseyi Kadıköy’de bitirdim.  Bu kadar yıldır burada olmak büyük bir alışkanlık kazandırdı. İstanbul bir tarafa Kadıköy bir tarafa. Kadıköy en yaşanabilir, en yazılabilir yerlerden biri. Umarım ekonomik şartlar bizi buradan gitmeye daha fazla zorlamaz.  


ARŞİV