“Yanlışı görmekte hiçbir sorun yok”

"İyi oyuncu" tanımına karşı olduğunu söyleyen Erol Ozan Ayhan bir film, dizi ya da oyundaki yüzlerce minik anın birleşiminden oyunculuk kariyerinin ortaya çıktığını, bu minik anlar içinde yanlışların da olacağını belirterek, “Yanlışı görmekte hiçbir sorun yok, aksine bir şeyin düzelmesini istiyorsanız tek yolu bu” diyor

18 Mart 2022 - 08:58

Kendi halinde, kendi yolunda, pek göz önünde olmayan fakat pek çok işte görebileceğiniz isimlerden biri Erol Ozan Ayhan. Özellikle son iki yıldır onu hem sinemada, hem dizilerde hem de tiyatroda izledik, izlemeye devam ediyoruz. Son olarak Meksika'da düzenlenen Festival Internacional Cine de America (Ficah Mexico) isimli festivalde Ali’nin Tabiatı filmindeki başrolü ile ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülü alan Ozan Ayhan ile oyunculuk, sinema ve hayat üzerine konuştuk.

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Kimse “sigortalı bir işte çalış” demedi mi?

Dedi tabii demez olur mu? Birçok insan gibi ortaokulda- lisede sahneye çıktım. “Budur daha fazla aranacak bir şey yok” dedim.

Sonra konservatuar sınavlarına girdiniz.

Evet sonra konservatuar sınavlarına girip Mimar Sinan’ı kazandım. O kısım zorlu bir kısım oldu. Özellikle iyi okullarda bir şeyi öğrenme sürecinde karşınızdaki hoca sizden maksimum verimi almak istiyor. O noktada genç çocuklar zorlanıyor. Benim için de zordu. Ama zaman içinde önemini gördük.

Herhalde burada ne işim var gibi bir duygu oluyor.

Oluyor. Ben dördüncü sınıfta oyunculuğu bırakmayı bile düşünüyordum.

 

Sonra akademisyenlik yapmaya başladınız?

Evet. Mimar Sinan’da akademisyenlik yapmaya başladım. Dediğim gibi dördüncü sınıfta oyunculuk yapmasam mı demeye başlamıştım. Öyle bir teklif geldi. Bir anda kendimi orada buldum. Fakat birkaç yıl sonra “ben bu kadar riski masada oturup memur olmak için mi aldım” diye düşünüp istifa ettim.

“ATMOSFER YARATMAK BÜYÜLÜ”

Uzun yıllardır tiyatro yapıyorsunuz ama TV izleyicisinin sizi tanıması biraz geç oldu. Neden?

Çok güzel soru, bilmem. Bu benim reddettiğim bir şey değildi ama tiyatro çok vaktimi alıyordu. Sezonda iki- üç oyun oynuyordum. Bu haftanın iki üç akşamı dolu olmak demek. Kimse noname oyuncu için programını bu kadar esnekleştirmez. Her ne kadar birbirlerine çok benzeyen meslekler olsa da dizi oyunculuğu ve tiyatro oyunculuğu farklı. Yani dizi oyuncusu dizi oyuncusu, tiyatro oyuncusu tiyatro oyuncusu olarak kalabiliyor. O yüzden sular birbirine bazen karışmayabiliyor.

Bir de o dönem bana “sen de hiç ortalarda gözükmüyorsun” deniyordu. Bir yerde, birilerine kendini beğendirmeye çalışmak bana uygun bir şey değil. Afife Jale Ödülü’nden sonra biraz açıldı.

Sizce iyi oyun ya da iyi film ne demek?

Sanat konusunda beğenilerle ilgili ne yazık ki net bir tanım veremiyorum. Bir atmosfer yaratmaya ve bu atmosferin doğru şeyi anlatmak için kurulmuş olmasına çok inanıyorum. Çünkü bir filmin doğru bir şeyi anlatıyor olması yeterince iyi olduğu anlamına gelmiyor. Atmosfer yaratmak büyülü bir şey. Benim için mükemmel oyun ya da film çıktıktan sonra kendime döndüğüm, kendi kendimi sorgulatandır.

Ali'nin Tabiatı fiminden

“İYİ OYUNCU TANIMINA KARŞIYIM”

İyi oyunculuk?

İyi oyuncu tanımına kesinlikle karşıyım. İyi performanslara inanıyorum. Oyunculuk içinde bulunduğunuz projeyle, ekiple, yönetmenle alakalı bir şey. Özellikle sinemada bundan bağımsız düşünmek imkansız.

Kendi oyunculuğunuzu eleştirdiğiniz, bunu yapamadım dediğiniz oluyor mu?

Çok oluyor. Çevremde kendimi en çok ben eleştiriyorum. Fakat nasıl total olarak kimseye iyi ya da kötü oyuncu demiyorsam anlarımı eleştiriyorum. Bence oyunculuk serüveni dediğimiz şey bütüncül bakılacak bir şey değil. Bir sürü küçük anın birleşiminden oluşan bir şey. Bir filmdeki, oyundaki, dizideki yüzlerce küçük anın birleşiminden oyunculuk kariyeriniz ortaya çıkıyor. Bu yüzlerce minik anının ellisi, atmışı kötü çıkıyor. Bunun karanlığına düşmüyorum. Biraz daha özgüvenli yaklaşıyorum. Yanlışı görmekte hiçbir sorun yok, aksine bir şeyin düzelmesini istiyorsanız tek yolu bu.

Ali’nin Tabiatı filmine gelelim. Bir yandan ekoloji bir yandan Alevi kültürünü konu alıyor. Bu filmle ödül de aldınız. Filme nasıl dahil oldunuz?

Filmin yönetmeni Levent Çetin ile yapımcısı Canol Balkaya bana ulaştılar. Filmi anlatıp ”seni düşünüyoruz” dediler. Pek bana uygun bir cast değildi ama onlar beni ikna ettiler. Ben de kendimi öyle bir rolde de görmek ve deneyimlemek istedim.

Bütün söyleşilerde oyuncularda bir film ya da diziye dahil olmalarıyla ilgili “senaryoya çarpıldım” “senaryoyu çok sevdim” cümlelerini kullanırlar. Senaryoda neye çarpılıyorsunuz?

Ben hiç çarpılmadım. Her senaryo güzel, özellikle sinema ve dizi işinde çekildiğinde iyi mi kötü mü olacak kafamda canlandıramıyorum. Sadece ben değil, kimse canlandıramıyor. O kadar kötü film var, baştan birileri görmüyor mu? Demek ki görmüyorlar. Senaryo bu işin önemli bir kısmı olmasına rağmen tek önemli kısım değil. O kadar çarpmayan senaryoların bir yönetmenin elinde çok iyi olduğunu görüyoruz. Ya da sen belki senaryoyu doğru yorumlamıyorsun. Sen kendi bakış açından yorumluyorsun ama film senin bakış açından çekilmiyor, yönetmenin bakış açısıyla çekiliyor. Dolayısıyla ben anlamıyorum. Ben karakter yolculuğunda nasıl değişimler yaşandığına bakıyorum. Bir karakterin derdini dert ederek oynayabiliyorsan çok büyük rahatlık. Öyle bir şey varsa benim için tamam.

Senaryoyu okuyup kafanızda canlandıramadığınız, kabul etmediğiniz ve çekildikten sonra pişman olduğunuz işler oldu mu?

Sinemada değil, tiyatroda oldu.

Asla oynamam dediğiniz bir rol var mı?

Bir gruba, bir zümreye zarar verici, aşırı derecede incitici amacı olan, sanat bazen incitir ama amacı bu olan bir işte oynamamayı tercih ederim.

Keşke içinde yer alsaydım dediğiniz bir proje var mı?

Var. Özellikle televizyon ve sinemadaki oyuncuların kendi stillerinin olması o stilde sizi kimse oynatmadıkça bir anlam ifade etmiyor. Kafama uzun süredir takılan hiperrealist bir komedi anlayışı var. Bizde komedi biraz da gelenekten gelen karikatürize etmeydi ve bu çoğunlukla iyi yapılmıyordu. Bu anlayış yavaş yavaş kırılmaya başlıyor. İşte Gibi veya Gülse Birsel’in filmleri gibi işlerde kırılmaya başladı. Böyle bir proje içinde olmayı çok isterim. Bu ne yazık ki oyuncuların elinde olan bir şey değil.

Ama komedi kavramı biraz değişti.

Evet değişti. Ama castı yapan siz değilsiniz, işler bizde cv ile başvurmak gibi işlemiyor. Öyle olsa ilk ona başvuracağım (Gülüyor)

Ali’nin Tabiatı nedeniyle merak ettim. Bir hayvanla konuşabilseniz hangi hayvanla konuşmayı ve onun ne düşündüğünü bilmeyi isterdiniz?

Ali’nin Tabiatı’ndan bağımsız olarak söyleyeceğim bunu; su dünyası gerçekten bambaşka. Köpekle falan biraz olsun empati kurulabiliyor. Aslan, kaplan bile sonuçta toprağın üzerinde yürüyen bir hayvan. Ama deniz… Hele çok derinlere iniyorlar ya. Uzay benim için daha az garip değil. Anlamam imkansız gibi geliyor. Sanırım onlarla konuşmak, o hayatı daha çok anlamak isterdim.

Kazanova oyununa gelelim. Oyun 2019’da başladı. Fakat üstünden pandemi geçti. 2019’da oynayabildiniz mi?

Biraz oynadık. Bir gün tiyatrodan önümüzdeki hafta görüşürüz diye ayrılıp pandemi nedeniyle üç yıl sonra geri geldik. Tiyatromuz hem ekibi hem de gelen seyirciyi riske atmama kararı aldı. Şimdi yeniden başladık.

Oyuncu ekibi de oyunun öyküsü de ilginç. Ekip nasıl bir araya geldi? Hepsi sanırım Bakırköy Belediye tiyatrolarının oyuncuları.

Ben özel tiyatroyu da kurum tiyatrosunu da deneyimledim. Özel tiyatrosunda istediğin castı oraya alabilirsin, bizdekinin kurum tiyatrosunun güzelliği de ev gibi olması.10 yıldır herkesle tanışıyorsun. Sahne üzerinde çok kolay ansamble yaratabiliyorsun.

Oyun neyi anlatıyor?

Oyun ve adalet ve namus ve etik arasındaki çatışmayı irdeliyor. Friedrich Dürrenmatt’ın bizim bildiğimiz modern liberalizmin ilk dönemlerini tanımladığı bir öykü. Biz günümüze uyarladık ama üç aşağı beş yukarı aynı. Terazinin bir kefesine vahşi kapitalizmi diğer kefesine eski dini, ahlaki değerleri koyuyor. Sistemin ne olursa olsun başarılı olmaya zorlamasını ve insanın da başarılı olmak adına katilliği bile göze almasını anlatıyor.

“ALKIŞ BAZEN ALDATICI OLABİLİR”

Oyun bittikten sonra seyirci tepkisini alkışta mı hissediyorsunuz, izleyici sayısında mı başka bir şeyde mi?

Bu sanırım tecrübeyle alakalı bir şey; artık seyirci tepkisini oyunda da hissedebiliyorum. Komedide işler çok kolaydır, seyircinin tepkisini hemen alabilirsiniz. Diğer oyunlarda bir an vardır sahnede çıt çıkmaz yani seyircinin de nefes alamadığını hissedersiniz işte o an seyircinin ne durumda olduğunu anlayabiliyorum. Bazı oyunlarda seyirciyle bir oluyorsunuz, onlar sizi siz kontrol edebiliyorsunuz. Sanki ele ele tutuşmuş gibi oluyorsunuz. Alkışa gerek kalmıyor.

Alkış bazen aldatıcı da olabilir. Özellikle izlediğim oyunlarda bazen seyircinin oyunu beğenmediğini görüyorum. İç çekmeler, öksürük başlar, birden seyircinin içinden lokal ışık yanar (cep telefonu), saatine bakar, başka yere bakar. Sonra oyun bitince herkes ayağa kalkıp alkışlamaya başlar. Seyirci alkışla kendini gösterinin bir parçası haline getirdiği için coşkulanır. Bu yüzden aldatıcı olabilir. Bu eskiden daha çok oluyordu şimdi daha az.

Menajerimi Arayın, Yalancı dizileri Ali’nin Tabiatı filmi, Kazanova oyunu sırada ne var?

Operation Fortune: Ruse De Guerre var. Yakında vizyona girecek.

Orada sizin dışınızda Türkiyeli oyuncu var mı?

Evet başka oyuncular da var. Mesela Kaan Urgancıoğlu ile karşılıklı bir sahnemiz var. Jenerikte bağırdığım sahne olduğu için basında benim adım çıktı.

Nasıl bir film?

Guy Ritchie’nin eski stiline geri döndüğü keyifli bir film.

Bildiğim kadarıyla müzikle de ilgilisiniz. Bu ilginin derecesi ne?

Amatör olarak ilgiliyim. Kulaklık olmadan gezmiyorum. Her anımda müzik dinliyorum. Bunun profesyonel boyutu olarak, müzikallerde oynuyorum. Şu anda da Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda oynadığımız Cıngıllı oyunu var. Cıngıllı bütün Türk müzikallerinin retrospektifi, yani hem biraz müzikal anlatıyor hem de o dönemin şarkısını söylüyoruz.

Gülünç Karanlık oyununda da gitar çalıp şarkılar söylüyordum. Yani becerimi orada değerlendiriyorum. Bir insanın bir yeteneği ya da tutkusu olması onu meslek olarak seçmediğinde bir anlam taşımıyor. Müziği çok seviyorum ama meslek olarak seçmedim.

Sizi çok fazla göz önünde görmüyoruz. Bu bilinçli bir tercih mi?

Öyle göz önünde olmayayım gibi bir tercihim yok. Çok sosyal bir insan değilim. Zaten öyle bir celebrity değilim. Ben şu anda yanında biri yürürken “bu kimdi ya, biri miydi” falan diye baktığı bir ünlüyüm. O da nerede olduğuna göre değişir. Mesela Nişantaşı’ndaysa “bu o galiba”  denir ama Kurtuluş’ta falan “o değildir” denir. O yüzden öyle bir dert yaşamıyorum sadece çok az insan arasında kendimi konforlu hissediyorum.

“KADIKÖY BİR KİMLİK YARATTI”

Kadıköy’le muhabbetiniz ve maziniz ne?

Aslında Acıbadem’liyim. Bizim ailemiz Kadıköylü. Babam orada büyümüş. Fakat benim yaşamım daha çok Avrupa yakasında geçti. Kadıköy’ün bir kimlik yaratmış olduğunu çok net olarak görebiliyorum. Bu kimliği iyi bir organizasyonla çok kısa zamanda yarattılar. Kadıköy benim çocukluğumda cool bir yerdi. Ama şimdiki Kadıköy imajı yoktu. Kadıköy sadece lafta veya politikada değil sokağında da farklılıklara saygılı, aydınlık bir yer. Sadece eğlence değil sanat ortamı da oraya kaydı. Bu açıdan çok değerli bir yere dönüştü. Bundan hoşlanıyorum ama Kadıköy’ün dokusuyla ilgili bir takım şeylerin bozulduğunu da görebiliyorum. Çünkü Kadıköy’e eğlence ortamı olarak biraz fazla yüklenildi. Bütün İstanbul’un ihtiyacını karşılayamıyor.

 KAZANOVA OYUNU HAKKINDA 

"İyi bir işiniz, evliliğiniz, iki çocuğunuz, pahalı bir arabanız var. Büyük bir şehirde kusursuz bir hayat kurdunuz. Hepsini de bileğinizin hakkıyla yaptınız. Değil mi?"

Ozan Ayhan’ın rol aldığı Bakırköy Belediye tiyatroları tarafından sahneye konan ve izleyici ile Yunus Emre Kültür Merkezi’nde buluşan Kazanova, Friedrich Dürrenmatt’ın “Duruşma Gecesi” adlı kısa romanından uyarlandı.

İş seyahatinde lüks aracı beklenmedik bir arıza yapınca emekli bir ihtiyarın evine konuk olan bir iş insanının sistemle yüzleşmesini anlatan oyunu Emrah Eren yönetiyor.

 
 

ARŞİV