Vardal Caniş Su… Adı-soyadı sosyal medya hesaplarında böyle yazıyor. Oysa bu, genç ressamın bir nevi sahne adı. Esasen adı Su, soyadı Vardal. Caniş de çocukluğundan beri kendisine edilen hitap şekli. Onu bu haberimize konu edense ilginç sergi çalışması.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunu olan, halen aynı üniversitede yüksek lisans yapan 27 yaşındaki Vardal, aslen Adapazarlı. Ancak üniversite yıllarından beri yani 9 yıldır İstanbul’da, çoklukla da Kadıköy’de yaşamış. Halen de bu ilçede yaşamını sürdürüyor. Kendi deyimiyle ‘kimi zaman yaşanan sorunlardan kimi zaman da sadece şımarıklıktan’ tam 15 tane ev değiştirmiş bu kentte, şehrin Ortaköy, Kanlıca, Beşiktaş, Kadıköy, Şişli, Nişantaşı, Balat gibi pek çok semtindeki kiralık dairelerde yaşamış. Hal böyle olunca her evden somut (anahtar gibi) ve hüzün, neşe gibi soyut anılar biriktirmiş zihninde. Ve bunları bir solo sergi projesine dönüştürmüş; Yaşadığım Yerler…
Saraybosna gülünden ilhamla…
Bu sergi projesi adından da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi Vardal Caniş Su’nun yaşamının o 9 yılında kaldığı evlere işaret ediyor. Bu apartmanların dış yüzeylerine doğaçlama gül resimleri çiziyor. İşe ilk olarak da Kadıköy’de ilk oturduğu ev olan Şair Latif Sokak’ta 40 Gül Apartmanı’yla başlamış. Daha sonra Çırağan, Kanlıca’daki evini çiçeklendirmiş. Dizi sergi bu şekilde diğer evleriyle sürüp gidecek.
Peki bir evi boyama süreci nasıl gerçekleşiyor? İşe başlamadan evvel gidip de izin almak, merhaba demek için zillere basmıyor, direkt işe koyuluyor. Sonra gelen gidenlere soranlara anlatıyor. Şimdiye dek hiç olumsuz bir tepkiyle karşılaşmamış. ‘’Kadıköylüler zaten sokak sanatlarına aşina. Düzgün iletişim kurduğunda kabul ederler. Etmezlerde de etmezler. Apartmanlarına zorla sanat yapacak değilim ya’’ diye anlatıyor gülerek.
Vardal Caniş Su neden gül deseni tercih ettiğini de şöyle açıklıyor; ‘’Manası, derinliği, romantikliği, naifliği… Güldeki mana, madde olan halinin çok ötesinde benim için. Saraybosna gülünden (Bosna savaşı zamanındaki bombaların zeminde bıraktığı izlere daha sonra kırmızı boya dökülünce gül şekli meydana geliyor) de çok etkilendim. O yüzden çizmek için kendime yakın buluyorum’’
‘’Resimlerimi karalayabilirler’’
Desenlerinin bir çerçevede korunaklı durmasındansa, sokakta müdahaleye açık bulunmasını tercih eden Vardal, ‘’Tıpkı benim o evlerden taşınmam, o evlerin değişmesi gibi resimler de değişebilir. Resimlere müdahale çok da abes olmaz. İsteyen üzerini karalayabilir ama tabi ki karalamazlarsa sevinirim’’ çağrısında bulunuyor. Öte yandan bu resimler, günün birinde doğaya olaylarına ve dahi insan eliyle yapılan kentsel dönüşüme direnemeyecek. Vardal bunu da göze almış; ‘’Sonsuza kadar kalıcılıktan ziyade böyle bir şey yapmak beni mutlu ediyor. Çünkü kafama da sürekli ‘yarın nereyi nasıl boyasam?’ sorusu var ki bu en sevdiğim kısım. Yani çizdiğim deseni ertesi gün silseler bile benim için önemli olan onu çiziyor olmak, ben bunu yaptım demek’’
Online gezilen sokak sergisi
Vardal Caniş Su, boyama işlerini yaptıkça Google Maps’e o binaların yerlerini işaretliyor. Tüm işler bittiğinde fotoğraflara bakmak, sergiyi online olarak da gezmek mümkün olacak. http://myfirstpersonalexhibition.com/
İşin bir de ‘maddi’ yanı mevzubahis. Peki ya bir galeri dışında, dileyen herkesin ücretsiz ziyaret edebileceği bir sokak sergisi açmak, bu ‘eser’lerin maddi bir karşılığının olmaması ve dahi eserlerinin ‘müdahaleye açık’ bir konumda bulunması nasıl hissettiriyor? Artık sanatçıların galerilerden çıkarak, sokağa daha fazla açılmaya başladıklarını, Kadıköy’deki Mural Festivali’nin de bunun örneği olduğunu söyleyen Vardal Caniş Su, ‘’Bir galeriyle çalışma deneyimim olmadı hiç, o jargonu da bilmiyorum. Çok utanıyorum para ilişkisi girdiği için araya, bedava olsun diyebiliyorum yani (gülümsüyor)’’ sözleriyle anlatıyor. Son olarak Vardal Caniş Su’ya ‘İnsanlar neden evlerinden kalkıp da İstanbul sokaklarında bu desenlerin peşine düşsünler?’ diye soruyorum. Yanıtı; ‘’ Bunu yapmak benim kendimi iyi hissetme yöntemim ama birileri de bunlara bakarak iyi hissederse sevinirim. İzleyiciler illa ki evlerimle benim kurduğum ilişkiyi kuramayacak ama bu ilişki onlara kendi ilişkilerine, anılarına bakma zemini sağlayacaktır’’
Gül Apartmanı’ndaki toyluğa ithafla…
‘’2011 yılında kalıyordum 5. kattaydı evimiz. Vişneçürüğü renginde duvarlara sahipti taşındığımızda; tavanı ise ahşap görünümlü plastik bir malzeme ile kaplıydı ve aslında evin salonu olduğu için en geniş olan da o odaydı. Sonraki senelerde ne zaman önünden geçsem; yazın ortasında, kışın gittiğin okulun önünden geçerkenki o yabancı hisse kapılır oldum. Bu sebeple kapısına, eski Japon ressamların çizdiği; uzak dağları anımsatan bir gül motifi nakşetmeye çalıştım. Oldukça acemi ve heyecanla yaptığım bir desen oldu. Bu apartmanda kaldığım yıllardaki toyluğuma, aptallığıma yakıştığını düşündüm.’’