Yeni romanı "Kafamda Bir Tuhaflık" ile Kadıköy Belediyesi'nin konuğu olan Nobelli yazar Orhan Pamuk; yazı yazma biçiminden, romanlarındaki kadın karakterlere dek pek çok konuda duygu ve düşüncelerini
Gökçe UYGUN
Fotoğraflar: Sinem TEZER ÇATAL
Kültür ve sanata verdiği özel önem ile bilinen, bu alanda pek çok başarılı projeye imza atan Kadıköy Belediyesi, okurları; yazar, şair ve gazetecilerle buluşturmak amacıyla gerçekleştirdiği etkinliklerini hız kesmeden sürdürüyor. Belediye, bu etkinlikler dizisine geçen haftasonu yeni bir halka ekledi, hem de dünyaca ünlü bir yazarla, Orhan Pamuk’la... Kitapları dünyanın her yerinde milyonlarca satan, Nobel ödüllü yazar Pamuk, Kadıköy’ü ziyaret ederek, belki de yıllar sonra ilk kez Kadıköylü okurlarıyla bir araya geldi. 28 Şubat Cumartesi günü Kadıköy Belediyesi’nin davetlisi olarak Kadıköy’de ağırlanan Pamuk, Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Kütüphanesi’nin etkinliğine katıldı. Yüzlerce Kadıköylü de Pamuk’u görebilmek, onun sohbetini dinleyebilmek amacıyla CKM’nin büyük salonunu doldurdu. Azıcık geç kalanlar ise merdivenlerde oturmayı göze alarak söyleşiyi dinleme fırsatını elde etti.
PAMUK, ÇALIŞKAN BİR YAZAR MI?
“Edebiyat, roman, tuhaflık ve hayat” konulu söyleşi, yazar-akademisyen Erkan Irmak’ın sorduğu sorulara Pamuk’un yanıtları üzerinden, kimi zaman eğlenceli bir şekilde ilerledi. Pamuk, bir romanın ilk cümlesinin çok önemli olduğunu, eserin tüm havasını, dokusunu yansıtması gerektiğini ancak o ilk cümleyi bulmanın da çok zor olduğunu vurgulayarak, Kadıköylülere şu küçük sırrını verdi: “İlk cümle kadar son cümle de önemli. İlk ve son cümle, bu ikisi birbirini tamamlamalı. Eleştirmenler farketmedi ama ben burada Kadıköylü okurlarıma şunu söylemek isterim; mesela Masumiyet Müzesi romanımın ilk cümlesi ‘Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum’dur, son cümlesi de ‘Herkes bilsin çok mutlu bir hayat yaşadım’dır. Yani ilk cümlede de son cümlede de hayat, mutluluk ve bilmek kelimeleri geçiyor!” Tam bu noktada Erkan Irmak’ın Pamuk’un kitaplarından ilk cümle örnekleri vermesi ve “Siz ilk cümlelere önem veriyorsunuz ama sanırım bu kitapta (Kafam Bir Tuhaflık) böyle değil” demesi üzerine Orhan Pamuk’un şu hazırcevaplılığı salondakileri oldukça güldürdü: “Aslında öyle ama ötekiler gibi bir vuruşta nakavt getiren türden değil, kusura bakmayın.”
“MEMUR GİBİ HİSSEDİYORUM”
Erkan Irmak’ın “Siz çalışkan bir yazarsınız” cümlesine Pamuk , “Ben bunu öyle görmüyorum. Ben, yaptığı işten memnun olan biriyim sadece… Oyuncaklarıyla oynayan bir çocuğa ‘çok çalışkan’ diyebilir misiniz? Ama romancılık meşakkatli bir iş! Bir romanı yazdıktan sonra onun kontrolleri kısmını yaparken, mesela 88. kez virgülleri düzeltirken oyuncaklarıyla oynayan bir çocuk gibi değil de bir memur gibi hissediyorum” karşılığını verdi.
Orhan Pamuk, sık sık karşılaştığı ve “tuzak soru” olarak nitelendirdiği “Kimin için yazıyorsunuz, sadece Türkiye’deki okurlarınız için mi?” sorusuna verdiği “Dünyanın pek çok yerinde okurum var. Sadece Türk okur için yazıyorum desem, diğer okurlarımın günahı ne?” yanıtı ile salondakileri güldürdü. Pamuk, romanlarındaki kadın karakterler hakkında da “Erkek egemen bir toplumda bir erkek yazar kadınları ne kadar yazabilir sorusuna yanıtım ‘yazmalıdır’ olur. Romancılık budur. Bu romancılığın ahlaki bir şartıdır. Ben de iyi niyetli bir erkek yazar olarak özellikle ilk romanlarımda bu konuda eksiklikler olduğunu kabul ediyorum” diye konuştu.
ALÇAKGÖNÜLLÜ OLABİLMEK...
Orhan Pamuk, Erkan Irmak’ın “En sevdiğiniz romanınız hangisi?” sorusunu, “Ruh halime göre değişir. Ama bana sıklıkla ‘Kara Kitap’tan daha iyi bir roman yazamayacağımı’ söyleyenler olur. Bazen onlara hak veririm…” diye yanıtladı. “Kafamda Bir Tuhaflık, göründüğü kadar basit bir roman değil. Çok okunaklı bir romandır, herkese tavsiye ediyorum” diyerek CKM salonunu dolduran Kadıköylü okurlarına kahkahalar attıran Pamuk, 40 yıllık yazarlık hayatından “alçakgönüllü olmayı, insanların acılarına cımbızla pul tutar gibi itinayla yaklaşmayı” öğrendiğini, ancak bunu ne kadar uygulayabildiğini bilmediğini sözlerine ekledi.
“DOĞMAK İÇİN KADIKÖY’E GELDİM!”
Söyleşinin ardından yaklaşık 2 saat boyunca, uzun bir kuyruk oluşturan Kadıköylü okurlarına kitap imzalayan, onlarla fotoğraf çektiren Orhan Pamuk, imza sonrasında da çok yorgun olmasına rağmen, Gazete Kadıköy’ün sorularını yanıtladı:
Orhan Bey Nişantaşlı olduğunuzu biliyoruz ama ben hakkınızda az bilinen bir bilgiye ulaştım; Kadıköy’de doğmuşsunuz!
Evet, Moda’da doğdum. Bütün hayatım Nişantaşı’nda geçti ama doğmak için Moda’ya geldim. (gülümsüyor)
Nişantaşlı Orhan Pamuk neden Moda’da doğmuş acaba?
Dedemin bir arkadaşı, Moda’da bir hastaneden doktor olduğu için annem beni doğurmak için oraya gitmiş. Demin de dediğim gibi; Avrupa yakasında büyüdüm ama doğum için Kadıköy’e geçtim, Modalıyımdır yani...
Ne kadar kaldınız Moda’da?
Hiç! Hastanedeki doğum süresi kadar.
Bir dönem de Erenköy’de yaşamışsınız...
Evet, bir dönem Kara Kitap’ı bitirmek için, 1989-1993 yılları arasında Erenköy istasyonu civarındaki yeni yapılmakta olan yüksek apartmanlarda yaşadım. Sabah kalkıp gazete almaya istasyona gider, oradaki kahvede sabah çayımı içerdim. O zamanlar benim için bütün evlerin, sokakların hep demiryoluyla bağlantısı var gibi gelirdi. Tren rayları çevresinde yaşamak… Erenköy, Fenerbahçe, Bağdat Caddesi… Şimdi oralar hep şehirleşti…
Murat Belge ile söyleştiğiniz bir yazıda, “Anadolu yakası ya yazlık ya da yoldan geçerken kullandığım bir yerdi. Nişantaşlılar için Suadiye, Moda gibi yerler aşinaydı” demişsiniz. Kadıköy ile şu anki ilişkiniz nasıldır?
Eskiden Kadıköy, benim için İstanbul’un bir çeşit bahçesiydi. Ama şimdi her şey değişti. Hep söylediğim gibi İstanbul benim yaşadığım eski İstanbul değil artık. İstanbul’un Asya yakası, Avrupa yakası, Kadıköy’ü Bakırköy’ü hepsi birbirine benziyor. Büyük bir zenginleşme de var. Ama ben çocukluğumun Kadıköy’ünü özlüyorum. İstanbul’daki değişmeyen önemli şeylerden biri de Kadıköy vapurudur. O vapura binmek, gerçekten İstanbul’un en büyük ayrıcalığıdır.
Sık sık kullanıyor musunuz o vapuru?
Mesela bugün buraya gelirken Kabataş’tan bindim o vapura (gerçi o motor ama). Kadıköy benim için her şeyden önce o vapurdaki tarihtir, kültürdür, insanların birbirini tanımasıdır, bilmem artık tanıyorlar mı...
Kadıköy’e sık gelir misiniz peki?
Geliyorum zaman zaman… Sahaflardan kitap almaya, arkadaşlarımla yemek yemeye… Kadıköy’ün o çarşısı, kitapçıları en sevdiğim yerler. Şimdi tiyatro olan Haldun Taner binası halk binasıydı, Harem’in kurulmasından evvel otobüsler oradan kalkardı filan. O halini bilir, severim.
Romanlarınız İstanbul’da genelde Avrupa yakasında geçiyor. Kadıköy’ün fonda olacağı bir roman yazmayı düşünüyor musunuz?
İstanbul’un her bir parçası romanlarıma girebilir. Beklemekte yarar var.
“Kadıköylüler sırasını beklesin” mi diyorsunuz?
Hayır öyle demiyorum (gülüyor)