Kadıköylü yazar Onur Gökşen yeni kitabındaki 18 anı-hikâyede, Kadıköy'ü fona alarak kimi zaman hüzünlü kimi zaman komik yaşanmışlıklarını paylaşıyor.
Gökçe UYGUN
“Bizim De Renkli Televizyonumuz Vardı” adındaki ilk kitabıyla yazın dünyasına merhaba diyen Kadıköylü yazar Onur Gökşen, şimdi de ikinci kitabıyla okurlarının karşısında; “Yedi Kere Sekiz”
Sanal dünyanın en çok takip edilen isimlerinden olan Gökşen, ilk kitabında Kadıköy’e hiç gitmemiş, 80’lerde ergen olmamış, Mr. Spock’u tanımayan, commodore 64’ü görmemiş ve hatta kızkaçıran atmamış alanlara bile “mahalle”yi anlatmıştı. Okuyan Us yayınlarının Dizüstü Edebiyat serisinden çıkan yeni kitabı Yedi Kere Sekiz’de ise yine anılarına devam ediyor. Önceki kitabı okuyanlar için artık neredeyse aile fertlerine dönüşen iki kafadar kardeş Onur ve Mert ile muhteşem babalarının maceraları tam gaz sürüyor. Kadıköy sokaklarından New York caddelerine, 8 mm film makinelerinden aynalı gözlüklere dek dönemin tüm nostaljik detayları, Onur Gökşen’in samimi anlatımıyla renkleniyor.
Kitabın arka kapak yazısında “Çarpım tablosunu ezbere biliyordum. Daha zor ne olabilirdi ki” diye soran Gökşen, “Çocuktuk biz. Başka türlüydü her şey. Eğlenmek istiyorduk; eğleniyorduk. Bir mutfağı mesela, yakmak istiyorduk; yakıyorduk. Azar işitmek istiyorduk; büyük olan bize kızsın... Kızıyordu babamız. Sonra hemen seviyordu. Seviyorduk. Yaramazlıklarımızın sonuçlarını bilmek tereddüte yol açmıyordu. Yaşamı ıskalamıyorduk. Güzeldik. Çocuktuk işte. Anlasanıza...”diyor.
UNUTMAK İÇİN YAZIYOR!
Onur Gökşen, ilk kitabı çıktığında Gazete Kadıköy'e verdiği röportajda, yazmak eyleminden, kitaptan ve elbette ki Kadıköy'den şöyle bahsetmişti: “Benim için yazı kurtulmak için değil, unutmak için var. Mevcudiyetimi unutmaya çalışıyorum. Kitleleri peşimden sürükleyeyim diye yazmıyorum. Hayata dair memnun olmadığım, değiştirmek istediğim birçok şey var. Bu yaşadığımız dünyanın doğru gitmediğini düşünüyorum. Değiştirmeye gücüm yetmiyor. Bu Don Kişotluk değil. Çünkü fikirsel anlamda konuşuyorsun orada. Düşünmek ağırdır. Sırtında büyük bir yük varmış gibi içinden hep bir şeyler yazmak istersin. Düzeltemeyeceğini bildiğin halde yazmak işin en acıklı tarafıdır. Bir şey yazarsın, bu birilerine dokunur. Bazen bir harfi bile öyle güzel bir yerde yazarsın ki, bu harf birlerini ağlatır, güldürür, bu yazının gücüdür.”