Grafik sanatçısı Tuba Şahintürk, Yeldeğirmeni mahallesinin tarihi dokusuna dikkat çekmek için “Bir Ev” projesini başlattı
Erhan DEMİRTAŞ
Uzun yıllardır Kadıköy’de yaşayan ve son bir yıldır da Yeldeğimeni’nde ikamet eden genç sanatçı Tuba Şahintürk yaşadığı mahalle için “Bir Ev” projesini başlattı. Şahintürk, mahallenin eski ve yeni sakinlerini, tarihi apartmanların ve köşklerin içinde hayal ederek çizmeye başladı. Mahallenin bakkal amcasına, manavına, kadınlarına ve sanatçısına illüstrasyonlarla yeniden hayat veren Şahintürk, tarihi yapıların önünde çizimlerinin fotoğrafını da çekiyor. Yeldeğirmeni mahallesinin modern zamana karşı direndiğini ifade eden Şahintürk, “Hayal ediyorum, çiziyorum. Kentin bana hayal ettirdiği her şeyi sayfalarıma aktarıyorum” diyor. Yeldeğirmeni’nde söyleştiğimiz Tuba Şahintürk hem projenin nasıl ortaya çıktığını hem de son yıllarda Yeldeğirmeni’nde yaşanan fiziki değişimi anlattı.
“MODERN ZAMANA DİRENİYOR”
Ne zamandan beri Yeldeğirmeni’nde yaşıyorsun mahalle ile nasıl bir ilişkin var?
Uzun zamandır Kadıköy’de yaşıyorum, yaklaşık bir senedir de Yeldeğirmeni’nde yaşıyorum. Fakat küçük yaşlarımdan beri Yeldeğirmeni’ne gelip giderdim ve o eski mahalle yapısı ile bağım vardır.
Bu projeyi hayata geçirme fikri nasıl oluştu, nasıl karar verdin?
“Bir Ev” benim yıllardır düşündüğüm bir çatı projeydi. İlk ürünü Yeldeğirmeni projesi oldu. Uzun bir sürecin ardından hayata geçirdim. Hepimiz bir ev gördüğümüzde durup, evin içindeki yaşama dair bir şeyler düşünürüz. Dolandığımız sokakların, oturduğumuz apartmanların eski sakinlerini merak eder, üzerine düşünür hayal ederiz. Ya da söz konusu kendi hayatımız, çevremiz olur ve resmedilmesi gereken kişiler, yerler olduğunu düşünürüz. Tam olarak bunu yapıyorum aslında. Hayal ediyorum, çiziyorum. Kentin bana hayal ettirdiği her şeyi sayfalarıma aktarıyorum. Kent ve insanların iç içe geçtiği çalışmalar yapıyorum. Bakımlı binalar, temiz sokaklar yerine, göz alıcı güzellikleri, enstantaneleri yakalayabildiğim sokaklar ve binalar seçiyorum. Yeldeğirmeni mahallesinin kapitalizm ve modern zamana karşı direnişine tanıklık ederken eski ve yeni sakinlerini harmanlayıp bu projeyi çıkarttım.
Yaptığın işi nasıl tanımlıyorsun?
Teknik olarak iki farklı disiplinin birleşmesi, duygu olaraksa tarihe bir iz bırakmak diyebilirim. Yaptığım illüstrasyonların ortak noktası toplumsal ve kişisel durumları çizim yoluyla anlatmak. Bu projede de hayatımdan yola çıkarak toplumsal bir duruma dokunmaya çalıştım. Tipolojik dönüşümler, yaşandığı mahalleyi ya da semti olduğu havasından uzaklaştırıp, farklı bir kimliğe sokar, bu durum da o bölgeyi kaybetmemiz anlamına gelir. Her sokağı denize dik, tarihi binalarla dolu bir mahallenin kafelere teslim olma evresi ve mahallenin ruhunun bir yandan bu duruma direnmesi efsane bir durum. Ben de bu dönüşümden rahatsız olan bir Yeldeğirmeni gönüllüsü olarak bu projeyi gerçekleştirdim.
“SANATÇIYI İÇİNE ÇEKEN SEMT”
Mahallede yaşayanları gözlemliyor musun?
Mahallede yaşayanları gözlemliyorum, sokakları geziyorum sürekli ve çok enteresan ama her defasında yeni bir şeye heyecanlanıyorum.
Yaptığın iş biraz da mahalle kültürü ve dokusunun önemine işaret ediyor. Yeldeğirmeni de tarihi bir mahalle. Aynı çizimleri yüksek katlı binalardan oluşan bir semt için yapabilir miydin?
Benim işimin alt metni tam da bu; mahallelerin yok edilmesine karşı duruş bir yerde. Koca koca plazalara, yüksek iş merkezlerine, insanı hapseden dev yapılara karşıyım. Dolayısıyla bunu tercih etmezdim. Kaldı ki estetik olarak da pek bir şey ifade etmiyor ve tarihi yapılarla kıyaslanması bile imkânsız.
Yeldeğirmeni’nde çok fazla zaman geçiriyorsun. Neler değişiyor burada?
Çok fazla kafe açılmaya başlandı. Turistik bir bölge olma durumu söz konusu. Benim hoşuma giden bir durum değil. Turistik olma ve popülasyonun artma durumu, kiraların artmasına, yıllardır burada oturan kiracıların yükselen fiyatlar nedeniyle mahallesinden kopmasına sebep oluyor.
Kadıköy’ün sanatçılar için nasıl bir dokusu var?
Kadıköy sanatla uğraşan, uğraşmayan herkesi içine çeken bir semt. Yeldeğirmeni’nden, Moda’ya, Hasırcıbaşı’ndan, Caferağa’ya her noktasında ayrı bir dinamik var. Sanatla uğraşan biri olarak hayatımın sonuna kadar yaşayabileceğim bir yer diyebilirim. Denizi, yeşili, tarihi binaları, dar yolları, hiç beklemediğin ara sokakta karşına çıkan atölyeleri, tiyatroları, kültür merkezleri ile sanatçının çoğu ihtiyacını karşılayacak bir semt.
“KENDİNİZİ GÖREBİLİRSİNİZ”
İllüstrasyon sanırım güncel sanat içinde daha da önemli bir hale geldi. Sen nasıl değerlendiriyorsun?
İllüstrasyon çok geniş bir alan. Çizeri kısıtlamaz belirli bir kalıba sokmaz. Tamamen hayal dünyanı bileğinle birleştirirsin. Bu açıdan çok değerli bir alan kendine son dönemlerde daha fazla yer bulması sevindirici.
Çizdiğin insanlar hayal ürünü mü, yoksa temas ettiğin insanlar mı?
Aslında karakterlerin hayal ürünü olup olmamasından ziyade, hepsinin bir hikâyesi var ve hepsi şehrin bir yerlerinde yaşıyor. Eğer benim çevremde olan biriyseniz, birden bire kendinizi bir çizimin içinde bulabilirsiniz. Ya da bir çizimin içinde kendinize dair bir şeyler…
Proje nereye varacak bir sergi ya da kitap oluşturma fikrin var mı?
Projeyi bir müddet sonra Yeldeğirmeni’nde çekeceğim bir video art ile tamamlayıp, sergi açma planım var. Ayrıca mini bir kitap planı da var. Ancak ikisi de fikir olarak olgunlaşma sürecinde.