2016 yılının kasım ayında çıkarılan 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aralık 1991’den bu yanan yayın yapan Evrensel Kültür’ün kapısına kilit vuruldu. 25 yıllık bir yayın tarihine sahip olan dergi, OHAL’le kapatılan ilk kültür sanat dergisi olarak Türkiye tarihine geçti. Türkiye edebiyatının önemli kültür sanat yayınlarından Evrensel Kültür serüveni bir gecede sonlandırıldı. “Yeni e” dergisi yayın hayatına işte o gecenin sabahında başlamaya karar verdi. “e” harfinin çağrıştırdıkları ise “edebiyat, estetik, eylem, emek, epik, evrim, ekoloji, enternasyonal, evrensel” gibi sözcüklerle sıralanıyor. Kadıköy’de küçük, mütevazı bir ofiste hazırlanan derginin bir buçuk yıllık yolculuğunu, Yeni e dergisi editörlerinden şair C. Hakkı Zariç’ten dinledik.
25 +1,5 YIL
“Yeni e” dergisinin adı yeni ama aslında çeyrek asırlık bir geçmişi var. Derginin macerasını anlatır mısınız?
Onca zamanın geçmişiyle birlikte, aslında biz kendimizi “Küllük” dergisiyle de özdeşleştiriyoruz. Biraz daha yakına geldiğimizde Şükran Kurdakul’ların çıkardığı “Yeryüzü” dergisi de aslında bizim öncelimiz. Hemen peşinden takip eden “Berabere” dergisi vardı onu da anmalıyız. 60’larda Adnan Özyalçıner’ler “a dergisi” çıkarıyor, onunla da bir bağımız var. Sonrasında aynı ekip “Yeni a” dergisini çıkardı. Tabii kendimizi Evrensel Kültür’le de adlandırıyoruz. Evrensel Kültür 25 yıl yayın hayatına devam ederken bir gecede Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı. Edebiyat tarihimiz böyle çok batıp-çıkan, kapatılan, kapattırılan dergilerimizle dolu. Dolayısıyla Yeni e de bu birikimi sahiplenen ve kabul eden bir dergi. 25 yıllık geçmişi var fakat 1 buçuk yıllık bir dergi diyebilirim.
Aslında bu tarz baskı ortamları bir dayanışma ağının da oluşmasına neden oluyor. OHAL’de yayıncılık da sizin dosya konularınızdan birisiydi, ilk sayınızda nasıl tepkiler aldınız?
Tabii, ilk sayımızda çok fazla yazar ve şair ürünleriyle dayanışma için bizi destekledi. Biz de bu sayede ilk sayımızı çok kısa sürede hazırlayıp kararnameye bir tepki olarak dergiyi hemen çıkardık. Arkamızda o gücü ve desteği hissettik. Bu destek devam ediyor; hem yazarlar, şairler, hem de çizerler destek sunmaya devam ediyorlar. Kadroya sürekli yeni insanlar katılıyor, böyle olunca biz de daha çok motive oluyoruz.
HER AY FARKLI BİR DOSYA
15. sayınızı Ocak 2018’de çıkardınız. Her ay farklı bir dosya konusuyla okurlarla buluşuyorsunuz. Şimdiye kadar hangi konular işlendi?
Yeni e aslında kültür, sanat, edebiyat dergisi. Ama daha çok edebiyat. Toplumsal olayları da ele aldığımız bir dergi aynı zamanda. Bizim amacımız sanatla, edebiyatla muhalefet etmek. Mülteciler dosyası yaptık en son. Mülteci kimdir? Sığınmacı kimdir? Göçmen kimdir? Bu meseleyi biraz tartışmaya çalıştık çünkü memlekette böyle bir sorun var ve insanlar dışarıdan gelenlere karşı anlayış sınırlarını aşan bir tavır sergiliyor. Demokrasi kültürünü tartıştık bir önceki sayıda. Marx dosyaları yaptık, Ekim Devrimi’nin 100. yılına özel bir sayı çıkardık.
Gelecek sayının konusu ne olacak peki?
Gelecek sayı için Bitcoin meselesini düşünüyoruz. Bu para nereye gidiyor, insanların sosyal ve entelektüel hayatını nasıl etkiliyor? Bunların cevabını arayacağız. “Türk edebiyatında para” diye bir başlık olacak. Bizim edebiyatçılarımız paraya nasıl yaklaşmışlar? Bunun peşine düşeceğiz.
“OKUR NİTELİKLİ YAZININ PEŞİNDE”
Edebiyat, kültür ve sinemayla ilgili yazılar artık internet ortamında çok fazla takip ediliyor. Dijital ortamın bu kadar çok kullanıldığı bir süreçte işiniz daha zor görünüyor?
Dijital ortam biraz daha tercih edilebilir gibi görünebilir. Özellikle sosyal medyada çok kısa metinlerin okunuyor olması kendi alanında büyük bir etki yaratıyor. Fakat bizim seçtiğimiz dosyalar ve konu başlıkları hâlâ bir okur kitlesini canlı tutuyor. Oturmuş bir okur kitlemiz var ve bu insanlar her ay dergisini bayiden alıyor. Yani onların önüne dijital bir dergiyle çıksak bu da elverişli olabilir. Yeni e dergisi gelecekte tabii ki dijital platformda yerini alacak ve matbu ile eş zamanlı olarak e-dergi formatında okurlarıyla buluşacak.
İşin bir de dağıtım kısmı var. Yani dergiyi ve gazeteyi çıkarmanın ötesinde bu yayınları okurla buluşturmak da gerekiyor. Siz okurlarınıza nasıl ulaşıyorsunuz?
Dağıtım da Türkiye edebiyatının temel sorunlarından biri. Bunu çözmek hayli zor. Biz bir dağıtım şirketiyle çalışıyoruz. Keşke daha rahat bir dağıtım ağına sahip olabilsek çünkü burada da bir tekelleşme var. Bu ağa dahil değilseniz yayınevlerine ya da büyük kitapçılara girme şansınız yok. Bir takım kitabevleri, zincir mağazalar sizin derginizi, kitabınızı almıyor sadece o dağıtım şirketinden geleni kabul ediyor. Astronomik rakamlar istiyorlar. Böyle olunca da tabii ki alternatif dağıtım ağlarını kullanmak durumunda kalıyoruz. Ama bundan da memnunuz sorun yok. Biz de okurlarımızla buluşmak için çözümler üretiyoruz.
Son dönemde birbirine benzer çok sayıda dergi çıkmaya başladı. Sizce bu alanda bir açık mı var?
Aslında okurlar nitelikli edebiyata, nitelikli sanat yazılarına, öyküye ve şiire nereden ulaşabileceğinin gayet farkında. Popüler kültürün getirdiği bir dinamizm var fakat bu aynı zamanda daha kof bir dinamizm. Ama hem dünya hem de Türkiye edebiyat tarihinden kaliteli örnekleri okumak isteyen okur kitlesi giderek büyüyor.
“OKURLARIMIZ VE YAZARLARIMIZ KADIKÖY’DE”
Peki, Kadıköy’ü neden tercih ettiniz?
Kadıköy kültür sanat ortamına daha elverişli bir ilçe. Yazan, çizen ve okuyan insanların daha yoğun olduğu bir yer. Yazarlarla, şairlerle daha iyi iletişim kurabiliyoruz. Okurlarımızın bir kısmı da Kadıköy’de yaşıyor. Yazarlarımızın birçoğu da öyle. Dolayısıyla Kadıköy’de olmak bu iletişimin daha özgür bir ortamda sürmesini sağlıyor. Sokakta okurlarımızla karşılaşıyoruz ve iyi tepkiler alıyoruz.
Baskı ve şiddet arttığı oranda insanlar daha çok şiire ve hikâyeye sarılıyor sanırım.
Baskının olduğu yerde mizah vardır. Baskının olduğu yerde şiir vardır, baskının olduğu yerde öykü vardır. Çünkü çok kısa metinlerle, çok kısa cümleler ve dizelerle bir biçimde dışa vurup muhalefet etmek istiyor insanlar.
1960-1970’lerde genç öykücüler yazılarının dergilerde yayınlanması için dergilere gönderirlerdi. Size de gönderiyorlar mı?
Evet, hem de çokça. Çok heyecan verici bir şey bu bizim için. Ama o dönemlerde İstanbul’da çıkan dergilere değil de “merkezin dışında” çıkan dergilere gönderirlermiş. Çünkü İstanbul dergileri çok fazla yer vermezmiş genç edebiyatçılara. Bir biçimde genç edebiyatçılar, bizimle çok yakın ilişki kuruyorlar, çok yakın iletişimleri var. Hatta sadece bizim dergide yazıp çizen nice şair çok ciddi ödüller aldı ve bu bizi çok mutlu ediyor.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
İnsanlar şiir okusunlar, öykü okusunlar, edebiyatla ve sanatla ilgilensinler. Umutsuzluğa kapılmasınlar çünkü insanların umudunu yeşertmeleri için bizim edebiyat tarihimiz inanılmaz hikâyelerle dolu. Orhan Kemal gözaltına alınıp tutuklandığında Melih Cevdet bir konuşma yapmış, “Orhan Kemal gibi bir edebiyatçının yaşadığı ve yazdığı memlekette umut kesilmez, geleceğinizden umut kesmeyin.” demişti. Biz de böyle birikimlerin olduğu memleketin geleceğinden umudumuzu kesemeyiz.