“Yine bildiğim gibi filmler yazıp çekeceğim”

Yönetmen Kıvanç Sezer ile son filmi Küçük Şeyler’i ve bağımsız sinemanın yaşadığı sorunları konuştuk. Sezer, “80 milyonluk bir ülkede bağımsız sinema 30 bin kişilik bir toplama kısılıp kalmış durumda. Sanki hikayelerimizi zaten bizim gibi düşünen bir kesime anlatıp duruyormuşuz gibi geliyor bazen” diyor

13 Aralık 2019 - 11:56

Ödüllü yönetmen ve senarist Kıvanç Sezer’in ikinci uzun metraj filmi “Küçük Şeyler” sinemaseverlerle buluştu. Yeni orta sınıfın ve beyaz yakalıların yaşantılarını, Onur ve Bahar çifti üzerinden kaçınılmaz kavgalarla, kabuslarla, absürt durumlarla, bedensel ve ruhsal değişimlerle anlatan Sezer’in filmi 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüştü. “Küçük Şeyler”in başrol oyuncularından Alican Yücesoy, filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü alırken, filmin kurgusunu üstlenen Selda Taşkın ise, Cahide Sonku Ödülü’nün sahibi olmuştu. Dünya prömiyerini Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali 2019’da gerçekleştiren filmin başrol oyuncularından Alican Yücesoy, Herceg Novi - Montenegro Film Festivali’nde, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü alarak filme ilk ödülünü kazandırmıştı.

Ancak bol ödüllü Küçük Şeyler, sinema salonlarında benzer başarıya ulaşamadı. İlk olarak 100 kopya olarak gösterilen film, “yeterli izleyiciye ulaşamadığı” gerekçesiyle gösterimlerin yapıldığı salon sayısı 4’e indirildi. Hem filmin oyuncuları hem de yönetmen Kıvanç Sezer, sosyal medyada birçok duyuru yaparak izleyiciye ulaşmaya çalıştı. Özellikle Kadıköy’deki meslek örgütleri ve sendikalar da bu kolektif çabaya destek verdi. Sezer ile filmini, sinema piyasasındaki dağıtım sorunlarını ve Küçük Şeyler üzerinden geliştirilen dayanışma pratiklerini konuştuk. Sezer, “Kadıköy Rexx sineması filmimizin en fazla izlendiği salonlardan biri oldu. Kadıköy’ün gerek kendi kitlesi gerek de KESK, TMMOB, Tabip Odası gibi sendika ve odaların yoğun katılım sağladığı bir yer olması bizlere buralarda birçok söyleşili gösterim yapma imkânı verdi. İlk filmimde de bu kurumlar büyük destek olmuştu. Bağımsız sinema için bu kurumların önemli olduğunu düşünüyorum ve kendilerine teşekkür ediyorum.” diyor.

“HEPİMİZİN ORTAK DERTLERİ”

Babamın Kanatları’nda iş cinayetlerine, kentsel dönüşümün sorunlarına değiniyordunuz. Şimdi ise o Babamın Kanatları’nda gördüğümüz apartmanlara yerleşen beyaz yakalı bir aileye odaklanıyorsunuz. Neden işsizlik, kriz ve sosyal meseleleri dert ediniyorsunuz?

Çünkü bu dertler hepimizin ortak dertleri. Bizleri ayıran değil birleştiren dertler üzerine filmler yapmak isterim. İçinde yaşadığım ülkeye, dünyaya ve giderek çağa dair eleştiri gözlem ve tespitlerim filmlerimin içinde yer alsın ve mümkünse seyircinin zihninde de bir çağrışım yapsın isterim. Kapitalizm dediğimiz sistem kendi krizlerini insanlara mal ederek varlığını sürdüren bir sistemdir. Bunun farkına vardığımız sürece yaşamımızı yeni bir zeminde kurabiliriz gibi geliyor bana.

Filminiz 100’e yakın kopyayla çıktı ama “yeterli izleyiciye ulaşamadığı” gerekçesiyle salon sayısı 4’e indi. Bunun üzerine biraz konuşabilir miyiz? Yani ikinci hafta hemen salon sayısının düşürülmesi yöntemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sinema bir sanat. Fakat ne yazık ki pahalı bir sanat. Bizler de üretimlerimizi sürdürebilmek adına bunun ekonomisini yaratmak durumundayız. Bu da filmlerimizi vizyonda biletli gösterimlerle seyirciye sunmak zorunluluğu getiriyor. Ama Türkiye’de yaşadığımız ve neredeyse her sektörde varlığını sürdüren büyük balığın küçük balığı yutma durumu sinema dağıtımında da kendini gösteriyor. Bizim 4 kopyaya düşmemizden ziyade 100 kopyayla çıkmamız benim için şaşırtıcı olmuştu. Birçok bağımsız film bu kopya sayılarını da ne yazık ki göremiyor. Fakat böyle bir dramatik düşüş de seyircinin ve bizi takip eden insanların tepkisini çekti. Diğer taraftan salon sayısının düşürülmesinin temel nedeni insanların filme yeterince gitmemesi. Salonlar yeni girecek ve daha fazla seyirciyi çekeceğini düşündüğü her yerde afişleri ve tanıtımları olan “garanti” filmlere ağırlık ve önem veriyorlar.

“EN ÇOK KADIKÖY’DE İZLENDİ”

Sizin filminiz özelinde aslında genel bir sorunu konuşuyoruz. “Sinemada dağıtım ve salon sorunu.” Bir yönetmen olarak bu durumdan nasıl etkileniyorsunuz?

Yıllar boyunca AVM’lerin içinde seyircinin karşısına çıkan filmler giderek seyircinin film algısını şekillendirdi. Büyük dağıtımcılar, tekelleşmiş salonlar ve bunların sunduğu filmlere şartlanmış izleyiciler bugün geldiğimiz noktayı doğurdu. Böylelikle üretimler, salonlar, seyirci tek tipleşti. Bu durum bir yönetmen olarak bende umutsuzluk yaratıyor. 80 milyonluk bir ülkede bağımsız sinema 30 bin kişilik bir toplama kısılıp kalmış durumda. Biz de sanki hikayelerimizi zaten bizim gibi düşünen bir kesime anlatıp duruyormuşuz ve topluma dokunamıyormuşuz gibi geliyor bazen. Yine de tüm bunlara rağmen filmlerimizi üretmeye ve o filmleri izlemeye niyet eden izleyici ile buluşturmak için elimden geleni yapmaya devam edeceğim.

Bütün bu sorunlara karşın hem filmin oyuncuları hem siz sosyal medyada birçok duyuru yaparak izleyiciye ulaşmaya çalışıyorsunuz. Özellikle Kadıköy’deki meslek örgütleri ve sendikalar da bu kolektif çabaya katıldı. Bu dayanışma örneğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Reklam ve tanıtım bütçemiz olmadığı için sosyal medyayı kullanıyoruz. Kısıtlı da olsa bir kitleye ulaşmayı başarıyoruz böylece. Kadıköy Rexx sineması filmimizin en fazla izlendiği salonlardan biri oldu. Kadıköy’ün gerek kendi kitlesi gerek de KESK, TMMOB, Tabip Odası gibi sendika ve odaların yoğun katılım sağladığı bir yer olması bizlere buralarda bir çok söyleşili gösterim yapma imkânı verdi. İlk filmimde de bu kurumlar büyük destek olmuştu. Bağımsız sinema için bu kurumların önemli olduğunu düşünüyorum ve kendilerine teşekkür ediyorum.

“SENARYO VE OYUNCU SEÇİMİMİ ETKİLEMEZ”

Yaşanan sorunlar aynı zamanda çözüm yolları noktasında deneyimleri de arttırıyor. Siz bu süreçte neler öğrendiniz? Bir dahaki filminizde nasıl bir politika izlemeyi düşünüyorsunuz?

Buradan edindiğimiz deneyim şu oldu; önemli olan kaç salonda girdiğimizden ziyade hangi salonlarda nasıl bir seans ve ne ölçüde bir tanıtım ile girdiğimiz. Biz bu süreci tanıtım bütçemiz olmadığından büyük ölçüde sosyal medya ile götürmeye çalıştık. Buna rağmen vizyona girdiğimizde yeterli bir görünürlük yakalayamadık. Zaten yoğun bir vizyon döneminden geçtiğimiz için bir anda kopya sayımız yüzde 96 azaldı. Buradaki edindiğim deneyim benim film yapma sürecimi senaryo ve oyuncu seçimimi etkilemez. Yine bildiğim gibi filmler yazıp çekeceğim. Vizyondaki bu amansız rekabet muhtemelen o zaman da devam edecek ve biz bu kavgaları yine vereceğiz. Dilerim zaman geçtikçe kapısı sokağa açılan Beyoğlu, Kadıköy ve Rexx gibi sinemalar kapanmaz daha da artar.

Küçük Şeyler nerede gösterilecek? Daha ne kadar gösterimde kalacak? 

Küçük Şeyler’in ne kadar gösterimde kalacağı mevcut salonlara ve seanslara seyircinin gitmesiyle doğru orantılı. O yüzden kestirmek güç ama özel gösterimlerimiz Ocak sonuna kadar devam edecek. Bursa, Yalova, Sakarya, Eskişehir, Gebze, Kars, Ardahan, Edirne, Mersin, Bandırma, Lüleburgaz şimdilik kesinleşen yerler. Başka iller için de görüşmelerimiz sürüyor. Film nereye ben oraya. Seyirciyle bu vesileyle buluşmak ve film üzerine söyleşmek beni çok heyecanlandırıyor.


ARŞİV