Alzheimer hastalığını gün geçtikçe daha çok duyuyoruz. Peki halk arasında “bunama” olarak adlandırılan ve giderek daha fazla kişide görülen bu hastalığın nedenleri, risk faktörleri ve hastalıktan korunma yolları neler? 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü vesilesiyle Türkiye Alzheimer Derneği Kadıköy Şubesi Başkanı ve Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nilgün Çınar ile Alzheimer hastalığını konuştuk.
Alzheimer hastalığı nedir? Nedenleri nelerdir?
Demans, yani halk arasında “bunama” olarak bilinen tablo, zihinsel yetilerin kaybıyla ortaya çıkar. Demansın en sık görülen nedeni ise Alzheimer hastalığıdır. Hastalık ilk kez 1906’da Alman hekim Alois Alzheimer tarafından, genç sayılabilecek yaşta bir kadın hastada tanımlanmıştır. Hastalığın kesin nedeni hâlâ bilinmemektedir. Beyinde “beta-amiloid” ve “tau” proteinlerinin birikmesi, sinir hücrelerinin iletişimini bozarak onların ölümüne yol açar. Ancak bu süreci başlatan tek bir neden yoktur. Genetik yatkınlık, yaş, damar sağlığı sorunları, yaşam tarzı ve çevresel etkenler birlikte rol oynar. Bugün için en önemli gerçek, risk faktörlerini tanıyıp onlara müdahale etmenin hastalığın ortaya çıkma ihtimalini azaltabileceğidir.
RİSK FAKTÖRLERİNİ AZALTIN
Hastalığın belirtileri ve risk faktörleri nelerdir?
Alzheimer hastalığı sinsi başlar ve yıllar içinde yavaş ilerler. En erken fark edilen bulgu, yakın geçmişte yaşanan olayları hatırlayamamaktır. Zamanla konuşmada zorlanma, yön bulmada zorluk, ruh halinde dalgalanmalar, isteksizlik, kişisel bakımda azalma ve davranış değişiklikleri tabloya eklenir. İlerleyen dönemlerde kişi çevresinden kopar, sosyal ilişkileri zayıflar. Son evrede ise bedenin temel işlevleri de kaybolur ve hastalık ölümle sonuçlanır.
Alzheimer hastalığı için en önemli ipuçları çoğu zaman önce hasta yakınları tarafından fark edilir. Aynı soruların tekrar tekrar sorulması, konuşurken kelimeleri bulmakta zorlanma, dikkatin ve uykunun bozulması, çevreye ilgisizlik, parasal işlerde hata yapma, hobilere ilgiyi kaybetme ve yemekleri eskisi kadar özenle yapamama bu sürecin erken işaretleri olabilir.
Lancet Komisyonu 2024 raporuna göre Alzheimer hastalığı kader değildir. Yaş ve genetik yatkınlık değiştirilemeyen risklerdir, ancak bunun dışında kalan birçok etkeni kontrol altına almak mümkündür. Özellikle orta yaşta görülen sağlık sorunlarının düzeltilmesi, ileri yaşta Alzheimer hastalığına yakalanma riskini belirgin şekilde azaltmaktadır. Bu noktada en önemli adım, tansiyon, şeker ve kolesterol gibi risk faktörlerini kontrol altına almak, işitme cihazı kullanmak ve görme kusurlarını gidermektir. 2024 raporunda yüksek LDL kolesterolün orta yaşta kontrol edilmediği takdirde ileri yaşta Alzheimer riskini artırdığı, görme bozukluklarının da en önemli risklerden biri olarak öne çıktığı yer alıyor. Bu sağlık sorunlarının erken dönemde tedavi edilmesi, ileri yaşlarda Alzheimer hastalığı riskini belirgin şekilde azaltır.
Önceden bilinen ve hâlâ güçlü etkisini sürdüren riskler ise şunlar:
-Yüksek tansiyon, diyabet, obezite ve hareketsiz yaşam tarzı.
-İşitme kaybı, tedavi edilmediğinde hastalık riskini artırır.
-Hava kirliliği, uzun süreli maruziyetlerde beyin sağlığı üzerinde yıpratıcı etkiye sahiptir.
-Sosyal izolasyon ve depresyon,
-Aşırı alkol tüketimi ve sigara kullanımı.
-Kafa travmaları, özellikle orta yaşta maruz kalındığında ileri yaş için risk oluşturur.
Lancet 2024 bulgularına göre bu risk faktörlerinin ele alınması, demans vakalarının neredeyse yarısının (yüzde 45) önlenmesini ya da geciktirilmesini sağlayabilir. Yani genetik yatkınlık olsa bile, yaşam tarzında yapılacak değişiklikler Alzheimer hastalığı riskini belirgin şekilde azaltabilir. Özetle Alzheimer hastalığı yalnızca yaşlılığın doğal bir sonucu değildir; riskleri azaltmak için atacağımız adımlar hastalığı önlemeye ya da geciktirmeye yardımcı olabilir. Bunun yanında hava kirliliği gibi bireysel kontrolün sınırlı kaldığı çevresel faktörlerde toplumsal farkındalık, sağlık politikaları ve ekonomik tedbirler de büyük önem taşır.
“YAŞLILIĞIN DOĞAL SÜRECİ OLARAK GÖRÜLMEMELİ”
Hastalık nasıl teşhis edilir?
Alzheimer hastalığının tanısı tek bir testle konulmaz; dikkatli bir değerlendirme süreci gerektirir. Öncelikle nörolojik muayene yapılır ve kişinin belleği, dikkatini toplama becerisi, dil ve problem çözme yeteneği nöropsikolojik testlerle ayrıntılı biçimde ölçülür. Gerektiğinde beyin görüntüleme yöntemleri (MR, PET gibi) ve laboratuvar incelemeleri tanıya destek sağlar. Son yıllarda biyobelirteçler, yani kanda veya beyin omurilik sıvısında ölçülen bazı özel proteinler (beta-amiloid ve tau gibi) tanıda giderek daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Bu göstergeler, hastalığın biyolojik izlerini ortaya koyarak erken dönemde teşhise yardımcı olur.
Hasta yakınları için en önemli sorumluluk, ileri yaşta ortaya çıkan unutkanlığı “yaşlılığın doğal bir süreci” olarak görmemek ve zaman kaybetmeden uzman hekime başvurmaktır. Erken tanı konulduğunda Alzheimer hastalığının ilerleyişini yavaşlatmak ve yaşam kalitesini korumak çok daha mümkün hale gelir.
Tedavi yöntemleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bugün için Alzheimer hastalığını tamamen durduran ya da kesin olarak iyileştiren bir tedavi bulunmamaktadır. Ancak mevcut ilaçlar özellikle hafıza, dikkat ve günlük yaşam aktivitelerini desteklemeye yönelik faydalar sağlar. Uzun yıllardır kullanılan bu tedaviler hâlâ önemini korumakta ve birçok hastada semptomların hafiflemesine yardımcı olmaktadır.
Son yıllarda ise Alzheimer hastalığı tedavisinde yeni bir dönemin kapıları aralanmıştır. Erken dönemde tanı konulan hastalarda kullanılabilen, hastalığın altında yatan biyolojik mekanizmalara (örneğin beyinde biriken proteinlere) doğrudan müdahale eden ilaçlar onay almıştır. Bu tedaviler, hastalığın seyrini yavaşlatmayı hedefledikleri için büyük bir umut yaratmaktadır. Alzheimer hastalığı araştırmalarında gelinen bu nokta, gelecek yıllar için de yeni tedavi seçeneklerinin gündeme gelebileceğini göstermektedir. İlaçların yanı sıra ilaç dışı yaklaşımlar da tedavinin ayrılmaz bir parçasıdır. Düzenli fiziksel egzersiz, zihinsel aktiviteler, sosyal katılım, dengeli beslenme, kaliteli uyku ve stres yönetimi; tümü hastalığın ilerleyişini yavaşlatmaya ve yaşam kalitesini artırmaya katkıda bulunur. Ayrıca dil ve konuşma terapileri, hastaların iletişim becerilerini mümkün olduğunca uzun süre korumalarına yardımcı olmaktadır.
Kadıköy Belediyesi Alzheimer Merkezleri bu anlamda nerede duruyor?
Kadıköy Belediyesi Alzheimer Merkezleri’nde düzenlenen bilişsel ve fiziksel egzersiz programları, yalnızca hastalara değil, hasta yakınlarına da büyük fayda sağlamaktadır. Bu merkezlerde yapılan aktiviteler, günlük yaşam becerilerinin korunmasına, hastaların bağımsızlığını daha uzun süre devam ettirmesine ve yakınlarının bakım yükünün azalmasına yardımcı olmaktadır. Türkiye Alzheimer Derneği Kadıköy Şubesi, hasta ve hasta yakınlarına yönelik bilgilendirme toplantıları, eğitim programları ve farkındalık etkinlikleriyle görevini sürdürmektedir. Alanında uzman hekimler, hemşireler, psikologlar, fizyoterapistler, sosyal hizmet uzmanları ve dil-konuşma terapistlerinden oluşan kadrosu ile şube, yalnızca hasta ve hasta yakınlarına destek sunmakla kalmamakta, aynı zamanda toplumun Alzheimer hastalığı konusunda bilinçlendirilmesine ve ailelere sürdürülebilir destek sağlanmasına öncülük etmektedir.
ALZHEİMER HASTALIĞINDAN KORUNMANIN YOLLARI
Fiziksel aktivite: Düzenli yürüyüşler en basit ama en etkili egzersizlerden biridir. Hiç spor yapmayanlar için ev ortamında kısa yürüyüşler bile faydalıdır. Yürüyüşün yanı sıra yüzme, bisiklet, dans, yoga, pilates veya hafif kuvvet egzersizleri de beden ve beyin sağlığını destekler. Önemli olan hareketi hayatın bir parçası haline getirmektir.
Bilişsel aktiviteler: Hafıza çalışmaları, dikkat egzersizleri, kitap okuma, bulmaca çözme, yeni şeyler öğrenme gibi zihni zorlayan faaliyetler beynin dayanıklılığını artırır. Özellikle bu aktivitelerin fiziksel egzersizlerle birlikte yapılması, koruyuculuğu daha da güçlendirir.
Sağlıklı beslenme: Akdeniz tipi diyet, yani sebze, meyve, balık, zeytinyağı ve az miktarda et içeren dengeli bir beslenme düzeni, beyin için koruyucudur.
Sosyal aktiviteler: Sosyal ortamlarda bulunmak, sohbet etmek, topluluk etkinliklerine katılmak beynin “aktif” kalmasını sağlar.
İzolasyon ve depresyonun önlenmesi: Yalnızlık, sosyal hayattan kopma ve tedavi edilmeyen depresyon Alzheimer hastalığı riskini artırır. Bu nedenle sosyal destek ağlarını korumak, duygusal ihtiyaçları göz ardı etmemek çok önemlidir.
Uyku: Kaliteli uyku, beynin kendini yenilemesi için vazgeçilmezdir. Özellikle gece boyunca sık sık nefesin durduğu uyku apnesi gibi rahatsızlıklar hem beyin sağlığını bozabilir hem de Alzheimer hastalığı riskini artırabilir. Horlama, gündüz yorgunluğu gibi şikayetler varsa mutlaka bir uzman tarafından değerlendirilmelidir.
Ağız ve diş sağlığı: Son yıllarda yapılan çalışmalar, dişeti iltihapları ve kötü ağız hijyeninin beyinde iltihabi süreçleri tetikleyebileceğini gösteriyor. Düzenli diş bakımı ve diş hekimi kontrolleri, yalnızca ağız sağlığı değil beyin sağlığı için de koruyucudur.
Bağırsak sağlığı: “İkinci beyin” olarak adlandırılan bağırsak mikrobiyotası, bağışıklık sistemi ve beyin arasındaki dengeyi etkiler. Bağırsak disbiyozisi yani mikrobiyota dengesizliği, iltihabi süreçleri artırarak Alzheimer hastalığı riskine katkıda bulunabilir. Liften zengin beslenme ve probiyotik gıdalar bağırsak sağlığını destekler.
Viral enfeksiyonlardan korunma: Özellikle herpes virüsü gibi bazı viral enfeksiyonların Alzheimer hastalığı ile ilişkisi araştırılmaktadır. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak, aşılar ve enfeksiyonlardan korunmaya yönelik önlemler bu açıdan önem taşır.
Sonuç olarak, sağlıklı bir yaşam tarzı; hem bireysel hem de toplumsal düzeyde Alzheimer hastalığı riskini azaltmak için elimizdeki en güçlü araçtır.