Uzun süredir hayatımızda olan korona virüsü, yeni gündemleriyle yaşamımızdaki varlığını korumaya devam ediyor. Türkiye’de aşılamalar hızla sürerken, 18 ayrı yerli aşı çalışmaları da devam ediyor. Öte yandan aşı olmak istemeyen büyük bir kitle, toplum bağışıklığının kazanılması yolundaki en büyük problemlerden biri.
Yasakların kaldırılmasının ise erken verilmiş bir karar olduğunu söyleyen uzmanlar, son zamanlarda sıkça görülen Delta varyantı ile birlikte değerlendirildiğinde, dördüncü dalga piki ile karşılaşma riskimizin oldukça büyük olduğunu söylüyor. Türk Tabipleri Birliği Merkez Delegesi/Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Samet Mengüç, tüm bu konuları gazetemiz için değerlendirdi.
“YERLİ AŞIDA BELİRSİZLİK DEVAM EDİYOR”
Yerli aşı hakkında bilgi paylaşan Dr. Samet Mengüç, “Türkiye pandemi ile ilgili her türlü bilginin şeffaflıktan, bilimsellikten uzak ve adeta gizlemeyi marifet sanan bir yönetim süreci yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor. Yerli aşı çalışmaları da ne yazık ki kamuoyuna ve bilim dünyasına açık bir şekilde yürütülmüyor. Bu nedenle gerçekten yerli aşı çalışmaları hangi aşamadadır sorusuna kesin ve gerçek bilgi ile cevap verebilmek olanaksız. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarına göre, bugün için Türkiye'de 18 ayrı yerli aşı çalışması mevcut. Bunlardan sadece bir aşının 3.faz çalışmasına başlandığı bilgisi paylaşıldı. Turcovac adlı bu aşının 3.faz çalışmalarının yapılıp yapılamayacağı soru işareti. Toplumsal aşılamayı hedef olarak kamuoyuna açıklayan Sağlık Bakanlığı, faz 3 için yeterli sayıda insan bulabilecek mi? Yani özetle pandemi süresince yaşadığımız belirsizlik, yerli aşı konusunda da devam etmektedir” diyor.
“BULAŞICILIĞI İKİ KAT FAZLA”
Bir süredir gündemde olan Delta varyantı, halk arasında endişeye sebep oluyor. Mengüç, konuyla ilgili şunları söyledi: “COVİD-19 pandemisi başladığından bu yana birçok varyantı ile hastalıklara yol açmaya devam ediyor. En son İngiltere, Rusya ve İsrail gibi fazla sayıda aşılama oranına sahip ülkelerde görülen Delta varyantı bulaşıcılığı, daha önceki varyantlara göre neredeyse iki kat daha fazla. Özellikle henüz aşılanmamış ya da tek doz aşı yapılanlarda görülen ve ciddi sorunlara yol açan bir varyanttır. Türkiye’de resmi verilere göre 130’un üzerinde kişide saptanan Delta varyantı tehlikesi ülkemiz için devam ediyor diyebilirim. Bu süreçte hızlı ve kitlesel aşılamaya devam edilmeli. Maske, mesafe, hijyen, kalabalık ve kapalı ortamlarda uzun süre bulunmama önlemlerimizi mutlaka sürdürmeliyiz.”
“KISITLAMALARIN KALDIRILMASI REHAVETE YOL AÇAR”
Yasakların kaldırılması ve normale dönülmesi hakkında konuşan Mengüç, “Hükümet yetkileri ve Sağlık Bakanlığı 21 Haziran’da yaptığı açıklama ile klasik bilimsellikten uzak, toplum sağlığını öncelemeyen bir tutumu tekrarlamıştır. Pandemi ile mücadele kapsamında alınan önlemlerin tamamen kaldırılacağı açıklandı. Bu kararın hangi veriler ışığında alındığı belirtilmedi. Son bilimsel bilgiler, bir ülkede pandeminin sonlandırıldığı ve tamamen kontrol altına alındığını söyleyebilmek için; günlük vaka sayısının binin altında olması, ölüm vakalarının olmaması, vaka sayısının 100 bin kişi de 10’un altına düşmesi, toplumda %70 oranında bir bağışıklığın sağlanmış olması gerektiğini gösteriyor. Gerek dünyada gerekse Türkiye’de bu şartlar henüz sağlanmış değildir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Türkiye’de güvenilmeyen resmi verilere göre günlük vaka sayısı 5000-6000 civarında. Günlük ölüm sayısı ise 50-60 arasında. Türkiye’de toplumun henüz yarısı 1.doz aşı olmuş, iki doz aşı yapılan nüfus ise ancak %20 civarındadır. Yani Türkiye henüz toplumsal bağışıklık ve tam serbestlik kriterlerinden oldukça uzaktır. O halde Sağlık Bakanlığı ve hükümet, bizim bilmediğimiz hangi kriterlerle böyle bir karar aldı sormak gerekir. Bu karar toplumda, ‘pandemi bitti’ algısına ve rehavetine yol açar. Bu ise son zamanlarda sıkça görülen Delta varyantı ile birlikte değerlendirildiğinde, 4.dalga piki ile karşılaşma riskimizi oldukça arttırmaktadır.
“YAN ETKİLER KABUL EDİLEBİLİR SINIRLAR İÇİNDE”
Hala aşı olmak istemeyen ve aşıya karşı çıkan büyük bir kitle mevcut. Her aşının yan etkisi olabileceğini söyleyen Mengüç, “Her ilacın olduğu gibi aşıların da istenmeyen birtakım etkileri olabilir, bunlara yan etki diyoruz. Tüm aşılarda farklı olmakla birlikte az veya çok yan etkiler görülebilir. Genel olarak aşılarda görülen yan etkiler şunlardır: Baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, kırgınlık, mide bulantısı, ateş, kas ağrıları, aşı yerinde kızarıklık gibi… Bununla birlikte COVİD-19 aşılarında bu genel yan etkiler dışında bazı yan etkiler kamuoyunda tartışıldı. Bu yan etkilerin, bilimsel olarak kabul edilebilir yan etkiler olduğu belirtildi. Bu açıklamalar dünya bilim otoriteleri tarafından da benimsendi. Özetle COVİD-19 aşılarına bağlı ciddi yan etkiler görülebilir, ancak aşıların toplamda sağladığı yarar göz önünde bulundurulduğunda tüm bu yan etkiler kabul edilebilir sınırlar içerisindedir. Bu yan etkileri en aza indirgemek için aşılama öncesinde kişilerin risk durumu sorgulanmalı ve uygun ortamda aşılamaları yapılmalıdır” diyor.
“AŞI KARŞITLIĞI YERSİZ VE GEREKSİZDİR”
Aşı karşıtlığını doğru bulmadığını söyleyen ve herkesin aşılanması gerektiğini belirten Mengüç, sözlerine şöyle devam etti: “Aşılar hayat kurtarıcıdır, sağlıklı ve uzun süreli yaşam için çok önemlidir. Aşılar sayesinde anne-bebek ölümleri azaltılmış ve ortalama yaşam süreleri uzatılmıştır. Yüzyıllarce insanın ölümlerine yol açan veba, tifo, tüberküloz, çocuk felci, kızamık, difteri, tetanoz gibi birçok hastalık aşılar sayesinde toplumlardan yok edilmiştir. Bu nedenle aşı karşıtlığını bilimsellikle ve iyi niyetle bağdaştıramam. Aşı karşıtlığını, bilim karşıtlığı ile özdeş görürüm. Aşı karşıtlığının elbette ideolojik, inançsal, kültürel ve ekonomik boyutları vardır. Kişi hak ve özgürlükleri bağlamında da değerlendirilmesi gereken yönleri vardır. Ancak bugünkü aşı hakkındaki endişe, kaygı ve tereddütlerin ana kaynağı güven vermeyen yönetimlerdir. Güven vermeyen yöneticilerin aldığı kararlar doğru olsa bile insanlarda hep şüpheyle karşılanır. Bu şüpheleri destekleyen bilinçli çıkar grupları da eklenince kaygılar artacaktır. Tüm bu gerçekliklere rağmen aşı karşıtlığı ve aşı tereddütlerinin yersiz ve gereksiz olduğunu söyleyebilirim. Her birey aşı olmayı hem kendi sağlığı, hem yakınlarının sağlığı, hem de toplumsal sağlık açısından bir görev ve sorumluluk olarak görmelidir.”