Bahar alerjisi özellikle ilkbaharda birçok insanın günlük rutinini etkiliyor. Pek çok insan baharın keyfini, tadını çıkarmak yerine alerjinin neden olduğu şikayetlerle mücadele ediyor. Peki bahar alerjisi nedir? Genetik faktörlerin ne kadar etkisi var? Bahar alerjisinden nasıl korunabilirsiniz? LifeClub Hekimi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özge Faydalıel Balcı ile konuştuk.
Özellikle bahar mevsiminde ortaya çıkan, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, gözlerde yaşarma ve hapşırma belirtileri ile seyreden alerjik tablo, bahar alerjisi ya da mevsimsel alerjik rinit denir. Genelde ilkbaharda görüldüğü için böyle ifade edilse de tutulduğu organa göre alerjik rinit, alerjik konjonktivit, alerjik bronşit ve alerjik ürtiker olarak adlandırılır.
“GENETİK ÖNEMLİ ROL OYNAR”
Tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi bahar alerjisinde de genetik önemli rol oynar. Ebeveynlerin birisi alerjikse, çocuğunda alerji gelişme riski yaklaşık yüzde 30, anne ve baba alerjikse çocukta bu ihtimal yüzde 60 ‘ın üzerine çıkabilir. Genetik yatkınlık ile birlikte egzoz dumanı, hava kirliliği, işlenmiş, paketli gıdalar, mikroplastikler, nanopartiküller, yoğun kimyasal deterjan kullanımı gibi tetikleyici çevresel faktörler hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştırır.
Aile öyküsü olan kişilerde daha erken yaşlarda ortaya çıkma eğiliminde olsa da, alerjik hastalıklar her yaşta ortaya çıkabilir ve her yaşta hastalıkla ilişkili semptomlar farklılık gösterebilir.
Kişilerin reaksiyon gösterdikleri polen çeşitleri farklılık gösterebilir. Renkli ve kokulu çiçeklerin polenleri daha büyük boyuttadır ve genelde alerjik reaksiyonlara neden olmaz. Bunlar dışında daha küçük boyutta olan polenlerde alerji riski yüksektir. Bunlar arasında en yüksek riske sahip olan üç grup; ağaç polenleri daha çok şubat-mayıs arasında, ot polenleri mayıs-haziran ayları arasında, yabani ot polenleri ise temmuz-ekim arasında alerji şikayetlerine sebep olur.
Nezle viral etkenler aracılığı ile gelişen, üst solunum yollarını lokal olarak tutan hafif seyirli bir hastalıktır. Bahar alerjisi belirtileri ile nezle belirtileri neredeyse aynıdır. Bu iki hastalık arasındaki en büyük fark ise nezle semptomları ortalama bir haftada kaybolurken, bahar alerjisinde bu sürenin iki, hatta dört aya kadar uzayabilmesidir. Dolayısıyla iki haftayı geçen semptomların varlığında altta yatan bir alerji olup olmadığının araştırılması gerekir. Ayrıca yakınmaların ataklar halinde olması ve ailede alerji öyküsünün olması bahar alerjisine işaret eder.
“TEDAVİ EDİLMELİDİR”
Genetik yatkınlığı olan kişilerde alerjene maruziyetin azaltılması, bahar alerjisine bağlı semptomların ortaya çıkmasını engelleyebilir. Aynı zamanda tetikleyici çevresel etkenlere maruziyetin azaltılması, dengeli, vitamin mineral ve antioksidandan zengin beslenme de hastalığa karşı koruyucu özellik gösterir.
Semptomların yoğunluğuna göre tedavi yaklaşımı değişiklik gösterir, alerjen ile tetiklenen bir durum olması nedeni ile alerjen ortadan kalktığında semptomlar da kaybolur. Özellikle çocuklarda alerjik tablonun üzerine sık bakteriyel enfeksiyon eklenmesi, otit, sinüzit gibi tablolara neden olur, burun tıkanıklığı uyku bozukluklarına neden olabilir, kişi gün içinde daha halsiz ve yorgun hissedebilir o nedenle tedavi edilmelidir.
Alerjinin kendisinin vücutta kalıcı bir hasar vermesi beklenmez ancak eşlik eden otit, sinüzit gibi hastalıklarla ilişkili komplikasyonlar görülebilir.
Özellikle alerjene maruziyeti azaltmak ilk koruyucu ve etkili tedavi yaklaşımıdır. Semptomlar bununla kontrol edilemiyor ise medikal tedaviye başlamak gerekir. Sigara vücudun özellikle mukozal koruyucu mekanizmalarına verdiği hasar ve içeriğinde var olan alerjenler nedeni ile bırakılmalıdır. Polene maruziyetin azaltılması için, güneşli, kuru ve rüzgarlı havalarda dışarı çıkmamaya özen gösterilmesi, özellikle tabloya konjonktivit eşlik ediyorsa geniş şapka ve güneş gözlüğü kullanımına önem verilmesi gerekir. Dışarıda giyilen kıyafetlerin eve gelince çıkarılması, polenlerin yüksek yoğunlukta bulunduğu sabah saatlerinde camların kapalı tutulması, yağmurlu havalarda evin havalandırılması, onun dışında camlara polen geçirmeyen filtre görevi gören özel teller takılması, evin sıklıkla su ile silinmesi, çamaşırların dışarıda kurutulmaması genel önlemler olarak sıralanabilir.
Alerjik kişilerin beslenmesinde yeterli A, C, D ve E vitamini, çinko, selenyum ve omega-3 alımı önemlidir. Bununla birlikte, özellikle quercetin yönünden zengin elma, biber, kiraz ve vişne gibi kırmızı-mor sebzeler, domates, brokoli ve lahana gibi turpgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kakao, kızılcık, kuşkonmaz, kapari, mor soğan, zeytinyağı gibi gıdaların tüketimine önem verilmelidir. Aynı zamanda prebiyotiklerden zengin, renkli ve lifli beslenme ile bağırsak mikrobiyatasının desteklenmesi önerilir. Ayrıca nane çayı, zencefil ve yeşil çay da semptomların kontrolünde destekleyici olarak kullanılabilir.