Bipolar bozukluk son yıllarda oldukça çok duyduğumuz bir hastalık. Araştırmalara göre dünyada erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 2-3’ünde bipolar bozukluk var. Aynı zamanda hakkında kulaktan dolma ve önyargılı bilgilere sahip olduğumuz bir hastalık. Bir yandan da davranışları hoşumuza gitmeyen insanları damgalamada kullandığımız bir terim. Bipolar bozukluk ne demek? Nasıl ortaya çıkar? Tedavisi nedir? Damgalama bipolar bozukluğu olan insanları ve yakınlarını nasıl etkiliyor? Bipolar Bozukluklar Derneği yönetim kurulu üyeleri Prof. Dr. Devran Tan ve Dr. Öğr. Üyesi Neşe Yorguner ile konuştuk.
Neşe Yorguner: Bipolar bozukluk, diğer adıyla iki uçlu bozukluk, tüm dünyada yaklaşık her 40-50 kişiden birini etkileyen, kişinin kendisini aşırı coşkulu (mani/hipomani dönemleri) veya durgun (depresyon) hissettiği tekrarlayıcı hastalık dönemleri ile seyreden, ataklar arası dönemde ise tamama yakın iyilik halinin görüldüğü, tedavi ile kontrol altına alınabilen bir duygudurum bozukluğudur.
* Görülme yaşı nedir? Ya da böyle bir yaş aralığı var mı?
Devran Tan: Her yaşta görülebilir ama erkek ve kadınlarda 20’li yaşlarda ortaya çıkıyor.
Neşe Yorguner: Bütün insanların duygusal dünyasında, ruh halinde değişiklikler, inişler-çıkışlar olur. Herkes günlük yaşamında dakikalar, saatler veya bazen birkaç gün süren öfke, neşe, üzüntü, coşku, keder, huzursuzluk, endişe duyguları arasında değişimler yaşayabilir. Ancak bipolar bozuklukta yaşamsal olaylarla kısmen veya tamamen ilişkisiz olarak, uzun süren, keskin iniş çıkışların olduğu, yoğun duygudurum değişimleri yaşanır. Bu değişimler kişinin düşüncelerini, duygularını, fiziksel sağlığını, davranışlarını, işlevselliğini ve yaşamını etkiler.
“KİMSE İSTEYEREK HASTA OLMAZ”
Devran Tan: Duygu durumunda mani dediğimiz aşırı yükselme ve depresyon dediğimiz çökkünlük dönemlerinin aralarındaki dönemlerde çoğu zaman normal duygudurum dönemleri görülür. Yükselme dönemlerinde; kişi kendini aşırı mutlu, coşkulu ve enerjik hisseder, bazen de aşırı öfkeli olabilir. Uyku ihtiyacında azalma görülür ve az uykuya rağmen çok fazla enerjiktir, başkalarının yetişemeyeceği kadar hızlı konuşur, düşüncelerinde hızlanma olur, zihninde düşünceleri hızla akmaya başlar. Konsantrasyon kaybı olabilir, dikkati çabuk dağılır. Kendine güveni artar, kendini güçlü, önemli, diğer kişilerden üstün görür. Fazla para harcama, hediyeler alma, cinsel aktivitede artma, alkol kullanımında artma, hızlı araba kullanma, kumar oynama gibi riskli davranışlar olabilir. Aşırı miktarlarda iş yapma (yeni planlar ve projeler) gibi davranış değişiklikleri görülebilir. Daha ağır durumlarda gerçekte olmayan sesler duymak, nesneler görmek gibi halüsinasyonlar ve dış gerçeklikle ilişkisiz yanlış inanışlar ve düşünceler (şüphecilik, takip edildiğini düşünmek, kendini önemli ve üstün özellikleri olan biri zannetmek vb.) görülebilir.
Çökkünlük döneminde ise kişi kendini üzgün, kederli hisseder veya normalde zevk aldığı şeylere karşı ilgisini kaybeder. Kendine bakımı azalır, çok uyumaktan veya hiç uyuyamamaktan veya sabah çok erken uyanmaktan yakınır. İştah kaybı veya artışı görülebilir, dikkatini toplamada veya karar vermede güçlükler yaşar. Unutkanlıktan şikâyet eder. Kendini değersiz, suçlu hissedebilir. Enerji kaybı vardır, halsizlik ve yorgunluk hisseder. Daha ağır durumlarda intihar, ölüm düşünceleri olabilir.
Devran Tan: Değişken oluyor. Maniler daha kısa sürer ama depresyonlar çok uzun süreli olabiliyor.
Neşe Yorguner: Akıl hastalığı deyimi kelime anlamı olarak bir sorun içermemesine rağmen maalesef yıllar içerisinde damgalayıcı bir ifade haline geldi. Bipolar bozukluk bir beyin hastalığıdır, aslında şeker ya da kalp hastalığı gibi tıbbi bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip olmak kimsenin suçu ya da hatası değildir. Unutulmamalıdır ki “kimse isteyerek hasta olmaz”.
Neşe Yorguner: Hastalığın tek ve kesin bir nedeni henüz belirlenememiş de olsa genetik, biyokimyasal ve çevresel nedenlerden kaynaklanan bir hastalık olduğu biliniyor. Genetik yatkınlığı olan kişilerde stresli yaşam olayları, madde kullanımı ve düzensiz yaşam gibi bazı durumlar hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştırabilir.
Devran Tan: Bipolar bozukluğun ana tedavisi ilaçlarla yapılır. Hastalığın doğası gereği, çoğunlukla manik ve depresif belirtileri kontrol altına tutmak için tek ilaç yeterli olmayabilir. Dolayısıyla, hastalık döneminin tipine ve belirtilerin şiddetine göre birden fazla ilaç kullanılması gerekebilir. Tedavilerin temel hedefi mani ve depresyon dönemlerinin iyileştirmenin yanında hastalık dönemlerinin tekrarlamasını da önlemektir. İlaçları düzenli kullanmak hastalığın kontrol altında tutulmasında büyük bir öneme sahip.
Bir diğer yardımcı tedavi de psikoterapiler. İlaç tedavisiyle birlikte psikoterapi uygulandığında hastaların ve ailelerinin hastalığı anlamalarına ve yaşamlarını yeniden kurmalarına yardımcı olur. Psikoterapiler bipolar bozukluğu olan kişilere büyük yarar sağlayabilir.
“HEKİM- HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİ ÖNEMLİ”
Devran Tan: Buna hasta bazlı karar vermek gerekir ama şimdiki durumda ömür boyu alması gerekir. Bazı ilaçların alımının çok yakından takip edilmesi gerekir.
Neşe Yorguner: Yan etkileri olan ilaçlar var ama yan etkiler kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. Biz uygun ilacı uygun hasta ile buluşturmaya çalışıyoruz. Hekim- hasta arasındaki ilişki iyi olursa hasta görüşmelere düzenli devam ederse daha az yan etki yapan ilaçlarla hastayı buluşturmak mümkün. Yeter ki hastalar ‘yan etki oldu’ ya da ‘olacak’ düşüncesiyle tedaviyi bırakmasın.
Neşe Yorguner: Bipolar bozukluğu olan kişilerin okuması ya da çalışmasının önünde engel yok. Bipolar bozukluk, atak dönemleri (mani, depresyon) arasında düzelmelerle giden bir hastalık. Bu nedenle bipolar bozukluğu olan birçok kişi hastalık dönemleri dışında çalışma yaşantısını sürdürebilir. Ancak hastalık dönemlerinin; yoğun stres, uyku ile uyanıklık döngüsünde bozulma, düzensiz yaşam sürme gibi bazı faktörlerle daha fazla tetiklenebildiği bilindiğinden mümkün olduğunca bunlardan kaçınabileceği bir işte çalışması, hastalığın daha iyi kontrol altında tutulmasını sağlayabilir. Örneğin vardiyalı çalışma bu kişiler için zorlayıcı olabilir. Bunun yanında bipolar bozukluk hastaları mevzuat gereği polislik, askerlik, pilotluk, kaptanlık gibi bazı meslekleri yapamazlar ancak memurluk için bir engel söz konusu değildir.
Devran Tan: İyi bir doktor ve hasta işbirliği çok önemli. Kişinin hayatında ve akışında bir problem olmaz. Pek çok meslekte görev alabilir.
“HASTA YAKINLARINA ÖNEMLİ GÖREV DÜŞÜYOR”
Neşe Yorguner: Sosyal destek hastalığın kontrolünde önemli bir yere sahip. Bazı dönemlerde hastalar ataklarının tetiklendiğinin farkında olamayabilirler. Bu dönemlerde hastaların tedaviye ulaşmasında hasta yakınlarına önemli bir görev düşüyor. Ancak hasta yakınlarının aşırı tetikte olması veya hastayı sürekli kontrol ediyor olması hastalar için de zorlayıcı olabilir. Bu durumda yaşanabilecek çatışmaları önleyebilmek için düzenli takiplerin sürdürülmesi, erken hastalık belirtilerinin önceden hasta ve hasta yakınların ile konuşulması, acil durumlarda yapılacakların hasta ve hasta yakınları ile önceden kararlaştırılması iyi olabilir.
Devran Tan: Hastalık bir seçim değildir ancak tedavi bir seçimdir. Hastalığı inkâr etmek veya gizlemeye çabalamak maalesef tedavi başvurularının önündeki en önemli engel. Oysa bipolar bozukluk etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Bipolar bozukluğu olan kişilerin yüzde 40’ından fazlasında tam düzelme ve yaklaşık yarısında da hastalık belirtilerinde çok belirgin düzelme görülür. Tedavi edilmediğinde ise hastalık genelde daha sıklıkla yinelemekte ve sonuçta hastanın iş ve sosyal yaşamını bozarak ciddi kayıplara yol açmaktadır. Ayrıca tedavi edilmeyen atak sayısı arttıkça daha sonra uygulanacak tedavilere yanıt oranı düşmekte ve hastalık daha ciddi bir seyir izlemektedir. Bu nedenle hastalığın kabulü etkili bir şekilde kontrol edilebilmesinin en önemli adımlarındandır.
“ETİKETLEME DUYGUSAL İSTİSMAR”
Neşe Yorguner: Maalesef son dönemde dizi ya da filmlerde tutarsız davranışlar sergileyen karakterler bipolar bozukluğa sahipmiş gibi yansıtılmakta. Ruhsal hastalıkların tanısının bilinçsizce kullanılması hastalığa sahip kişileri ve yakınlarını damgalamakta ve derinden etkilemekte.
Neşe Yorguner: Bu konuda hastalar çok zorlanıyor. Bu insanların çalışamayacağı, evlenemeyeceği ile ilgili düşünceler hastaların bir işe başlarken, biriyle tanıştığında hastalığı gizlemelerine neden oluyor. Bu da hastalığı yönetmeyi zorlaştırıyor. Oysa hastalık iyi yönetildiğinde bipolar bozukluğu olan insanlar diğer insanlarla benzer bir hayat sürebilir.
Dünyada erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 2-3’ünün bipolar bozukluğa sahip olduğu düşünülüyor. Bu da, ülkemizde yaklaşık bir buçuk- iki milyon kişinin, dünyada ise yaklaşık 250 milyon insanın bu hastalığa sahip olduğu anlamına geliyor. Bu sayıda insanın yaşadığı bir rahatsızlık olmasına rağmen toplumsal farkındalığın düşüklüğü bireylerin hastalıklarını dillendirmelerinin önünde engel. Oysa hastalık ne kadar erken tanınırsa ve tedavi edilirse o oranda iyi kontrol edilir. Hastalık belirtilerini bilmek, bu belirtilerin ortaya çıktığı anda bir psikiyatriste başvurmak tedavi ve süresi açısından çok önemlidir.
Devran Tan: Kişinin kendisinin ve ailenin kabul etmesi ile ilgili de bir durum var. Aileye de kabul ettirmek zaman alabiliyor. Kişinin kendisinin de kabul etmesi gerekiyor. Çünkü hayatınızı hastalığa göre ayarlamanız gerekiyor. Bu hastalık ömür boyu süren bir hastalık olduğu için ilk etapta kabul etmek kolay olmuyor. O nedenle kişi ve aile yakını dışında toplumun da etiketlemesi olunca kişi kabuğundan çıkmış, kabullenmişken tekrar kendi kabuğuna dönüyor.
Devran Tan: İletişim problemi ve özgüven eksikliği. Bu çocuklukla başlıyor. Anne- babadan rol model olarak etiketlemeyi gören bir kişi bunu devam ettiriyor. Bu sadece bipolar bozuklukta değil pek çok hastalık için geçerli. Küfür, hakaret gibi kullanılıyor. Etiketleme aslında duygusal bir istismar.
Bipolar Bozukluk Derneği’nin ne gibi çalışmaları var?
Devran Tan: Dernek 2007 yılında kuruldu. Profesyonellere yönelik bilimsel çalışmalar ve toplantılar yapıyoruz. Aynı zamanda Bipolar Yaşam Derneği ve hasta yakınları ile de birlikte çalışmalar yapıyoruz. Bu konuda ne kadar çok eğitim verilirse hastalığa ilişkin farkındalığın artacağını ve yaklaşımın daha doğru olacağını düşünüyoruz