Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Genel Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası’nın (Genel Sağlık-İş) çağrısıyla sağlık çalışanları özlük hakları ile ilgili 15 Aralık’ta iş bıraktı.
İş bırakma eyleminin sebebi ise özlük hakları ile ilgili düzenleme içeren yasa tasarısının iktidar tarafından geri çekilmesi. 15 Aralık’ta basın açıklaması yapan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, "Emekli hekimlere verdiğiniz ücret yüksek değildir, çalışanlara verdiğiniz düşüktür. Sağlık ekip işidir, ekibin her bir üyesi insanca yaşayacak bir ücret ve güvenli çalışma koşullarında ekip olarak iş barışını bozmadan çalışmak istemektedir. Sorumlu olduğu çalışanların hakları için sessiz kalan Sağlık Bakanı, görevini bir kez daha yapmamıştır" dedi.
TALEPLER NELER?
Talepler ise şu şekilde:
Özelleştirme politikalarından vazgeçin.
Koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyin.
Tüm işkolu emekçilerine emekliliğe yansıyacak yoksulluk sınırı üzerinde temel ücret uygulamasını başlatın.
Güvencesiz, gerçekdışı bahanelerle işimizden edildiğimiz ve köleliği dayatan çalışma koşullarına son verin.
Güvenceli çalışabilme koşullarını sağlayın. Şiddete karşı etkili yasa, güvenli işyerleri, sağlıklı çalışma ortamları oluşturun.
COVID-19 başta olmak üzere meslek kaynaklı hastalıklara karşı bütüncül bir meslek hastalıkları yasası
Ağır ve tehlikeli işler kapsamında faaliyet yürüten tüm işkolu emekçileri için 5 yıla 1 yıl yıpranma payı verin.
Bütçe teklifinde hekimlerin maaş ve emekli aylığına etki edecek 7 bin 200 ek göstergenin uygulanması ve özel hizmet tazminat oranlarının yükseltilmesiyle maaşlarda en az yüzde 150 oranında artış yapmaya olanak verilebilecekti.
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Osman Öztürk, g(ö)rev adı verilen iş bırakmayı değerlendirdi ve “COVİD-19 sürecinde bu salgının meslek hastalığı sayılması için eylemler yapmıştık. Her zaman haklarımızın yanındaydık. Burada da bir yasa söz konusu. Emekliliğe yansıyacak temel hizmetlerde artışı içeren. Ücretlerin 3’te 2’si performansla belirleniyor ve az bölümü yansıyor. Çalışırken kazanılsa bile emeklilikte yoksulluk sınırının çok altında maaş alınıyor. Performans denilen ücret de çok düştü. Toplumun büyük kesimlerinin asgari ücretle yaşadığını biliyoruz. Bizim de çalışanlarımız 7-8 bin TL alabiliyor. Yaşamak için çok yetersiz. Biz bunun sabit ücret olarak yansımasını istiyoruz” dedi.
SAĞLIK ÇALIŞANLARINA SALDIRI
Bununla birlikte Öztürk, hekimlere ve sağlık çalışanlara uygulanan ve yıllardır devam eden şiddete de değindi. En son Aydın Didim'de bir kişi Dr. Doğancan Kılıç'a kafa attı. Kılıç’ın kafasına 5 dişi atıldı.
Saldırgan Tahir D. olaydan 11 saat sonra serbest bırakılsa da sosyal medyadaki tepki sonucu yeniden gözaltına alındı ve tutuklandı. Tahir D.'nin saldırısına uğrayan doktor Doğancan Kılıç, "Muayene edecektim, 'Buyurun' dedim. O sırada bana kafa attı. Neden yaptığına anlam veremedim" demişti.
Öztürk, bu konuyla ilgili de şunları söyledi: “Sağlık çalışanlarına şiddetle ilgili mecliste rapor da hazırlandı. İki defa yasa değişikliği yapıldı ama hiçbiri yeterli değil. AKP’nin sağlık reformu dediği dönemde sağlık çalışanları itibarsızlaştırıldı. Ben 37 yıllık hekimim, eskiden de şiddete yeltenilirdi ama diğer hastalar müdahale ederdi. Şimdi ortadan itibar kalkınca insanlar çok rahat, kime saldırayım diye düşünüyor. Hastadan çok hasta yakınlarından kaynaklanıyor.”
“HEKİME SALDIRI DOĞAL KARŞILANIYOR”
Aydın’daki saldırı için de konuşan Öztürk, “Saldırı hekime yapılınca doğal karşılanıyor. Meslek hastalığına dönüşmüş durumda. Meslektaşlarımız can güvenliği olup olmadığını bilmeden çıkıyor evlerinden. Bu yüzden yurtdışına gidişler artıyor. Daha dün genç bir hekim arkadaşımız yurtdışına gitme kararı aldı. En önemlisi de bunlar, iktidarın teşvik ettiği şiddet olayları. 20 yıldır sokakta gaspçılar vardı, yüzde 90’ı bitti ama hala sağlık çalışanlarına saldırı yüksek oranda tutuklama halini gerektirmiyor. Saldırganlar serbest bırakılıyor. İnsanlar da bu yüzden aldırmıyor. Hastanelerdeki aciller teşvik ediliyor, hekimlerin çoğu özele kayıyor ve devlet hastanelerindeki iş yükü artıyor. Hasta sayısı ve yoğunluk artınca bundan herkes şikayetçi oluyor ama insanlar çözümü hekime saldırmakta buluyor” diye konuştu.