Doğum sonrası depresyon

Kadıköy Belediyesi Çocuk Koruyucu Ruh Sağlığı Merkezi'nden Psk. Öznur YÜKSEL ÇAKMAK, "Postpartum Depresyon" olarak bilinen doğum sonrası depresyona ilişkin bilgi verdi

04 Ağustos 2017 - 11:31

Gebelik ve doğum süreci birçok çift için mutluluk verici ve keyifli bir süreç olarak tanımlanabilir. Bunun yanı sıra kadının yaşadığı fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişikliklere uyum sağlaması gereken, yeni rolleri ve sorumlulukları beraberinde getiren zor bir süreci de içermektedir. Doğum sonrası bu zor dönem kadınlar için yüksek risk taşır ve ruhsal rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bazı kadınlar için bu süreç kolaylıkla uyum sağlanabilir olmasına rağmen bazıları için o kadar kolay olamayabilir. Gebelik ve doğum süresince yaşanan fizyolojik zorluklar, aile içi etkileşim sorunları, sosyal destek eksikliği, maddi sıkıntılar gibi durumlar nedeniyle kadını, bebeği ve doğal olarak tüm aileyi etkilemektedir.

            Doğum sonrası dönemde ortaya çıkan rahatsızlıklar; şiddetine, belirtilerine ve tedavi gerekliliğine göre incelenmelidir. Örneğin annelik hüznü, yeni annelerin büyük bölümünü etkileyen, en sık karşılaşılan durumlardan biridir. Genellikle doğumdan sonraki 3. ve 5. günler arasında ortaya çıkar. Annelik hüznü yaşayan kadınlarda yorgunluk, uyku problemleri, dikkat kaybı, ağlama, kaygı, öfke, keder gibi durumlar görülebilir ve belirtilerin şiddeti azalarak 1-2 hafta içinde biter. Bu birkaç haftalık durumu bir uyum süreci, annenin bebeğe ve yeni düzene alışma sancısı, yani normal bir süreç olarak düşünebiliriz.

            Doğum sonrası depresyon (Postpartum Depresyon) ise genellikle doğumdan sonraki bir yıl içinde herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir. Yaşanan bu depresyon durumsal gibi görünse de birçok faktörün yansıması olarak düşünülebilir. Yaşam stresi, evlilik sıkıntıları, daha önceki gebelik öyküleri, kayıplar, örseleyici yaşam olayları, gebelikte ilgi ve bakım eksikliği, doğum şekli ve hastane koşulları, gebeliği isteme derecesi, eş desteğinin yetersiz olması, kadındaki mesleki kaygılar, sosyal destek yetersizliği gibi birçok etken postpartum depresyonun hazırlayıcısı olabilir. Belirtileri ise annelik hüznünde yaşanan durumlardan daha yoğun ve uzun süreli olarak düşünülebilir. Yoğun çökkün düşünceler, aşırı endişe, iştah değişiklikleri, ağlama nöbetleri, çevreye ve bebeğe karşı ilgisizlik ya da bebek ile ilgili aşırı endişe hali, “kimse bebeğime dokunmasın”  gibi kaygılarla birlikte anne-bebek ilişkisinin bozulması görülebilir. Mutlu olmaları gerektiğine inandıkları bir dönemde depresif hissetmenin/davranmanın getirdiği yoğun suçluluk hissi de olabilmektedir. Bu depresif durumun anne ve bebek arasındaki duygusal bağı kurmayı zorlaştırdığı görülmektedir.  Birçok anne toplumca kabul edilmeyeceği ve bunun kendi suçu olduğu düşüncesi ile rol yapmakta, duygularını reddetmekte ve bu konuda yardım almaktan kaçınmaktadır. Annenin bu reddedişi yardım aramaktan kaçınmasına neden olabilir. Bu durum ise sorunun derinleşmesine, şiddetlenmesine neden olabilmektedir.

            Tüm bu süreçlere bakıldığında yeni anne, gebelik dönemi ve doğum sonrası kendi duygu durumunun farkında olmalı ve reddetmemelidir. Bu farkındalık hem kendisini hem bebeği koruyan bir süreç haline gelecek, aralarındaki ilişkiyi düzenleyici ve onarıcı işlev halini alabilecektir.  Gebelik döneminde ve sonrasında bir kadın doğum uzmanından destek alınırken gerektiğinde ruh sağlığı çalışanlarından da değerlendirilme önemli olacaktır.  Bu destek sayesinde postpartum depresyonun uzun dönem olumsuz etkilerini en az düzeye indirmek mümkün olabilecektir.


ARŞİV