Geçirdiği hastalık sonucunda gıda konusunda farkındalığı artan Musa Özsoy 2017 yılından beri “Gıda Dedektifliği” yapıyor. Özsoy, sosyal medya hesaplarından ve gidadedektifi.com adresinden yaptığı yayınlarda, ürün etiketlerinin dilinden içindeki maddelere ve bu maddelerin etkilerine kadar her şeyi ortaya koyuyor.
1983 İstanbul doğumluyum. Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden mezun bir Şehir Plancısıyım.
Eşim Çevre Yüksek Mühendisi. Kendisinde çevre ve endüstriyel gıdalar konusunda bir hassasiyet hep vardı fakat ben endüstriyel gıdalara, geçirdiğim bir hastalık sonrasında daha da dikkat eder oldum. Bir cilt hastalığı sürecinde 1 yıl boyunca birçok doktora gittim ve genelde tamamı ilaçlar önerdi fakat içtiğim hiçbir ilaç –ki gayet pahalı ilaçlardı– hastalığımı geçirmedi. Tırnaklarımda cildimde geçmeyen yaralara sahiptim. Bu süreç sonrasında bir öneri üzerine gittiğim bir araştırma hastanesinde ürik asit seviyemin yüksekliği tespit edildi ve bunu düşürmek için et yememem, kola içmemem söylendi. Araştırdığımda bunun temel sebebinin aslında fruktoz şurubu olduğunu keşfettim. İçeriğinde fruktoz şurubu ve ilave şeker olan birçok ürünü hayatımdan çıkarttım ve 1-2 hafta içinde tüm problemlerimden kurtulduğuma şahit oldum.
GLİKOZ VE FRUKTOZ ŞURUBUNA DİKKAT!
Yaşadığım bu olaylar sonrasında mısır şurubu içeren ürünleri marketlerde tek tek tespit etmek ve insanlara duyurmak için Gıda Dedektifi hesabını açmaya karar verdim. Gıda Dedektifi’nde ilk olarak herkesin tükettiği abur cubur dediğimiz ürünlerle başladım. Neredeyse elimi attığım her şeyde glikoz şurubu ya da fruktoz şurubuna denk geliyordum. Sonrasında hesabı takip edenlerin yönlendirmeleri ve talepleriyle başta sofra şekeri olmak üzere, içerikleri daha detaylı ve anlaşılır şekilde sunmaya ve insanlara anlatmaya gayret ettim. Çalışmalar aylar geçtikçe daha da detaylı araştırmalar halini almaya başladı ve hesap henüz 1. yılını doldurmadan 100 bin takipçiyi geçti. Bu beklemediğimiz talep sonrasında daha net olarak gördük ki, insanların etiket okuma bilincini ve farkındalığını geliştirme konusunda ciddi bir ihtiyaç var. 2 buçuk yılı aşkın süredir biz bu ihtiyaç üzerine üzerimize düşen sorumluluğu bağımsız ve tarafsız yayınlarla yerine getirmeye çalışıyoruz.
Bu bağlamda endüstriyel gıda konusunda en büyük problem etiket okumamak. Daha basit deyişle, yediğimiz gofrette, içtiğimiz meşrubatta, çocuğumuza verdiğimiz bisküvide hangi yağın kullanıldığını, hangi katkı maddelerinin olduğunu ve hatta ne kadar şeker olduğunu bilmemek. Bu haliyle de farkında bile olmadan tek bir gofretten 8 tane küp şeker, tek bir meşrubattan 12 tane küp şeker ve tabii ki yanlarında birçok farklı katkı maddelerini vücudumuza alıyoruz. Üzücü olan, bunları fark etmeden tüketmenin yanı sıra bunların vücudumuza etkileri konusunda da yeterince bilinçli değiliz. Bunun yanı sıra, endüstriyel üretimin her boyutunda gıda güvenliği sorunlarıyla karşı karşıyayız. Kapıda bırakılan ayranlar, soğuk zinciri bozulmuş süt ürünleri, tarihi geçmiş fakat buna rağmen indirimli olarak satılan ürünler. Bunlar ve daha fazlasını 1 yılı aşkın süredir de ayrıca hesabımızda paylaşıyor ve bu yönde de tüketici bilincini arttırmaya çalışıyoruz.
Temel olarak bakılan şey; kalori oranı oluyor. Fakat aslında kalorinin miktarından ziyade; kaynağı önemli. Öyle ki, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da çerçevesi çizildiği haliyle ürünlerden aldığımız kalorinin ilave şeker ve doymuş yağdan gelen oranlarına dikkat etmemiz lazım. Çizilen bu çerçevede günlük alınan toplam kalorinin ilave şekerden ve doymuş yağdan ayrı ayrı olmak üzere yüzde 5’i geçmemesi gerekiyor. Bu da günlük 2000 kcal enerji kabulüne göre 25 gr. ilave şeker demektir. Yüksek gibi gelebilir ama bu oran ufak boy bir meyve nektarında bulunuyor. Sağlıklı bir tüketim için bu oranın yüzde 10’u ise kesinlikle geçmemesi öneriliyor. Bu durum gıda mevzuatlarında da yerini alıyor. Bu oranları geçen gıdalar Ocak 2020 itibariyle “sağlık beyanı” yapamayacak. Yani yüksek oranda şeker ve doymuş yağ içeren bir ürün, içeriğinde örneğin vitaminler gibi yararlı bileşenler içerse dahi bu ürünü yararlı bir ürün olarak beyan edemeyecek.
ÇİLEKLİ SÜT GERÇEKTEN ÇİLEKLİ Mİ?
Aslında hile demek doğru olmaz çünkü karşılaştığımız tüm endüstriyel ürünlerin içerikleri mevzuata uygundur. Yani içerik beyanları bakanlık tarafından mevzuata uygun olduğu onaylanmış ve besin değerleri tabloları da yapılan analizler sonrasında bakanlığın onayını almış verilerdir. Fakat biz olaya mevzuattaki kabuller değil; tüketici farkındalığı yönünden baktığımızda işler değişiyor. Buna en basit örnek; çilekli süt… İçeriğinde binde 1 oranında çilek tozu olan bir ürün mevzuata göre çilekli süt olarak satılabiliyor. Fakat biz tüketici olarak şunu soruyoruz; Bunun neresi çilekli? Benzer duruma yakın zamanda salepte rastladık. Dikkat ederseniz ambalajda “Salepli içecek” veya “Salep aromalı içecek” yazan bu ürünlerde on binde 1 oranında salep var. Bazılarında sadece aroması var. Fakat bunu alıp tüketenler gerçekten salep içtiğini sanabiliyorlar. Biz bu ve buna benzer durumları ambalajlardaki okunması zor içerik satırlarından çıkartıp büyük manşetlere ve yüzbinlere ulaşan paylaşımlara taşıdık. İşe başlarken bir gıda mühendisi tanıdığım; “Her şey çok güzel ama çok halk dilinde” demişti. Ben de “Asıl farkımız bu” demiştim. Bugüne kadar anlattıklarımız aslında birçok uzman tarafından para kazanma aracı haline getirilmiş uzmanlık sırlarını da kapsıyor. Paylaşımların tamamında kişisel araştırmalarım ve bunun yanı sıra takipçilerimden gelen verileri de değerlendiriyorum. Önceki gün bir paylaşımla ilgili olarak Azerbaycan ve Suudi Arabistan’daki takipçilerimden fotoğraflar alarak iddiamızı destekledik. Ve gördük ki, Gıda Dedektifi olarak Türkiye’nin her ilinde ve birçok ülkede bulunan yüzbinlerce takipçisiyle ender sosyal platformlardan biri.
ÇİKOLATADA “GİZLİ ZAM”
Firmalar başlarda bizi baskı altına alma ve sindirme yoluna gittiler. Bu da genel olarak “hukuki yollara başvurma” yöntemiyle oluyor. En son bir içecek firması 20 avukatın yer aldığı bir ihtarname yollamıştı. Bu bir göz korkutma ve baskı altına alma politikasıydı. Sonrasında yaptığımız yayınlarla 20 avukata karşılık olarak yüzbinlerce insan bize destek verdi. Çünkü yaptığımız tespitlerde bir hata bulunmuyor, gizli bir sır açığa çıkartılmıyor; aksine etiket verileri daha önce yapılmadığı haliyle herkesin anlayacağı bir dille yorumlanıyor ve bu yapılırken hiçbir şekilde firmalar karalanmıyor. Fakat buna rağmen hala bazı firmalar bu yola başvuruyor. Geçen sene bir paylaşımla ilgili bir sosis firması hakkımızda suç duyurusunda bulundu ve Emniyet Müdürlüğü’ne gidip ifade verdim. Suç duyurusunda; “Bu hesabın arkasındaki yapılar araştırılsın” ve “Hangi firmaların yönlendirdiği tespit edilsin” gibi mesnetsiz iddialar yer alıyordu. İfademde yayınlarımı bireysel bir tüketici olarak yaptığımı, hiçbir firma ve kuruluştan yönlendirme almadığımı anlatarak yaptığım paylaşımdaki teknik detayları bir bir aktardım. Sonrasında savcı bilirkişi tayin ederek bilimsel boyutuyla da paylaşımımı araştırdı ve bu iddialarla ilgili takipsizlik kararı verdi. Yani bu mesnetsiz iddiaların asılsız olduğu hukuken ortaya kondu.
Dolar meselesine gelirsek; geçen yıldan bu yana meydana gelen bu ekonomik süreçte bizim de çokça dikkat çektiğimiz “gizli zam” meselesi ortaya çıktı. Yani bir gofretin fiyatı değişmiyor fakat boyutu küçülüyor. Yani daha önce 50 gram olarak satılan ürün 45 grama düşüyor fakat fiyatı aynı. Bu konuda da Ticaret Bakanlığı gerekli düzenlemeleri yaptı fakat bu durum hala az da olsa devam ediyor. Biz üst üste 4 kez gramaj düşüren çikolata yayınladık. Maalesef bu konuda da tüketici dikkatli olmalıdır.
AYNI MARKA, FARKLI İÇERİK!
Türkiye pazarına üretilen ürünlerin çoğunlukla daha düşük kaliteli ve yüksek oranda şeker içerdiğini daha önce de benzer paylaşımlarla zaten ortaya koymuştuk. Buna örnek olarak sütlaçtan kahveye, patates cipsinden dondurmaya kadar birçok paylaşım yaptık. Fakat son paylaşım İngiltere’dekiyle bariz oranda farklılıklar içermesi ve özellikle çocuklara yönelik bir ürün olması dolayısıyla daha da dikkat çekti. Paylaşımımız diğer sosyal medya kanallarımız vasıtasıyla 3 milyona yakın kişiye ulaştı. Bu da kamuoyu oluşmasına ve toplumsal bir tepki meydana gelmesine sebep oldu. İnanıyorum ki, bu farkındalık yakın zamanda bu ve buna benzer ürünlerin içeriklerinin iyileştirilmesine vesile olacaktır.