Türk Dil Kurumu’na göre ‘ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma’ olarak tanımlanan göçün esasen bu tanımı aşan çok boyutlu ve yaygın etkileri vardır. Yakın mesafeli göçlerde kültürel değerler ve ortak dil kısmen korunabiliyorken uzak mesafelerde yabancılaşma artmakta, yeni gidilen topluma uyum zorluğu daha fazla yaşanmaktadır.
Göç kararını almak hiç kolay değildir, çoğu zaman bir zorunluluk olarak gerçekleşir. Bazen ekonomik nedenler, bazen de siyasi veya doğal bir afet hatta günümüzde sıklıkla çatışma ve savaşlar bu zorunlu seçeneğin gerçekleşmesini sağlar. Yetişkinler için bile zorlayıcı olan bu değişim çocuk ve gençlerin ayrıca fiziksel ve ruhsal gelişim dönemlerine rastlamakta, korunma ve barınma bakımından dış kaynaklara bağımlı gençleri daha kırılgan hale getirebilmektedir. Üstelik göç kararı verilirken fikri neredeyse hiç alınmayan da yine maalesef çocuklardır.
İnsan biyopsikososyal bir varlıktır ve fiziksel, ruhsal ve sosyal tam iyilik hali sağlığı belirler. Ancak göç bu alanların her birini ayrı ayrı tehdit etmektedir. Bedensel yaralanmalar, hastalıklar, yeni ülkede sağlık güvencesinin yokluğu fiziksel sağlığı zorlamaktadır. Bu süreçte yaşanan güvensizlik, umutsuzluk, korku ve endişe sonucu kaygı ve depresyon gibi rahatsızlıklar ruhsal sıkıntılara yol açarken yeni ve yabancı bir kültürde farklı bir dilin varlığında yalnızlaşma, sosyalleşememe sonucu anlamsızlık, değersizlik fikirleri ile oluşan toplumsal soyutlanma da sosyal sağlığı tehdit etmektedir. Benlik saygısındaki düşmeye ek olarak çocuk ve gençlerde davranış sorunları, depresyon, kaygılar, bedensel şikayetler, alt ıslatmalar, uyku sorunları, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve akademik başarısızlık görülebilmektedir.
Göçle ilgili stresi üç evrede inceleyebiliriz. İlk evrede göç öncesi yaşananlar vardır. Bu dönemde çeşitli travmalar yaşanmış veya gözlenmiştir, sevdiklerinin yaralanması veya kaybı, şiddete tanıklık, evlerin yıkımı gibi. Uzun süreli çatışma ortamlarında çocuklar ve gençler hiçbir zaman güvende hissettikleri bir dönemi yaşamamış olabilirler. Göç ederken de çocuklar ailelerinden ayrı düşmekte, koparılmakta, temel yaşam haklarından mahrum kalabilmektedirler. Hedefteki ülkeye varıldığında da stres yok olmaz, yeni ülkeye uyum sürecinde ayrımcılık ve yeni dili öğrenme sıkıntıları gençleri beklemektedir.
Birçok çalışmadan biliyoruz ki ciddi stres altındaki çocuklar ruhsal bozukluk geliştirme açısından risk taşımaktadırlar. Zorlayıcı olumsuz yaşam olayları artıp birikince bozukluk gelişme ihtimali de artmaktadır. Ailede travma sonrası stres bozukluğu ve annede depresyon, çocuğun tanıklık ettiği olay sayısı ve dil zorlukları, sık yer değiştirme, fakirlik ve göçle ilgili belirsizlikler bu risk faktörlerinden sadece birkaçıdır.
Çocuk çalışmaları travma sonrası stres bozukluğu, uyku zorlukları ile beraber kaygı, depresyonun sık yaşandığını belirlemiştir. Ayrıca bu çocuklarda sıklıkla fobiler, yalnız kalamama, içe çekilme, kabus, çaresizlik, konsantrasyon zorluğu, yoğun endişe, baş ağrısı karın ağrısı gibi bedensel yakınmalar, sevdikleri şeylere karşı ilgi kaybı, okul başarısında düşme, davranım sorunları sık görülebilmektedir.
Yüksek risk altındaki bu çocukların fiziksel kadar ruh sağlığının da korunabilmesi önemlidir. Göç sonrası mümkün olan en kısa sürede ayrımcılık ve zorbalığın olmadığı bir eğitim kurumuna hızlıca yerleştirilmeleri şarttır. Akran ilişkisi geliştirmeleri, ailenin kısa sürede bir araya gelebilmesi, annenin ruh sağlığının iyi olması, göç edilen ülkedeki dilin öğrenilmesi için uygun destekler, sosyal destek hizmetlerine ulaşımın sağlanması diğer yararlı yaklaşımlardır.
Okul odaklı müdahalelerin yeri çok önemlidir, eğitim kurumları hem koruyucu hem de tedavi edici bir ortam sunmaktadır. Okullar bu çocuklara damgalamadan uzak, kolay ulaşılır, doğal hizmet sunum merkezi olarak işlev görmekte, hem akademik hem de davranışsal, duygusal ve sosyal gelişimlerinin gözlenmesini sağlayan merkezlerdir.
Yukarıda bahsedilen tüm olumsuz yaşam olaylarına rağmen çocukların uygun destekle göçün sonuçları ile iyi baş edebildiği ve uygun psikososyal uyumu yakalayabildikleri bildirilmektedir. Çoğunlukla ciddi psikiyatrik rahatsızlıklar gelişmemekte, var olanların da şiddet ve sıklığı zaman içerisinde azalabilmektedir. Aile bağlarının güçlendirilmesi, eğitime devamlılık ve toplum temelli kültürel aktiviteler iyileştirici olup travmanın aile içinde konuşulabilmesi de yarar sağlamaktadır.