Hareketsiz yaşam risk taşıyor!

Masa başında 8 saatten daha uzun sürelerde hareketsiz çalışmak birçok sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Uzman Fizyoterapist Elif Öztürk “Ofis içinde saat başı ya da 2 saatte bir yapılacak 2-5 dakikalık egzersizler motive olmaya ve başarılı çalışmaya katkı sağlayacaktır” diyor

09 Temmuz 2020 - 12:36

Vücudumuz biyolojik ve fizyolojik açıdan hareketli olmak üzere tasarlanmış. Uzmanlar insan vücudunun sağlıklı bir şekilde devamlılığını sürdürebilmesi için düzenli hareket edilmesi gerektiğini öneriyor. Fakat korona virüsü hastalığının yüksek bulaş riski oluşturması sebebiyle evde kalmak ya da evden çalışmak ister istemez daha az hareket etmemize sebep oldu. Yeni normal sürecin başlamasıyla ofislerde iş başı yapan insanlar günlerinin büyük bir kısmını masa başında geçiriyor. Ancak masa başı işler; bel ağrısı, tutulmuş bir boyun ve gergin omuzları da beraberinde getiriyor. Yapılan araştırmalar neticesinde bilgisayar ve tablet kullanımı özellikle ofis ortamında omurgamıza 60 kilograma kadar yük bindiriyor. Peki uzun süre hareketsiz kalmak vücudumuzu başka nasıl etkiliyor? İş yerinde hareketsiz kalmamak için neler yapılmalıdır? Uzman Fizyoterapist Elif Öztürk ile konuştuk.

“SOLUNUM VE SİNDİRİM SİSTEMİNİ ETKİLİYOR”

Solunum, sindirim gibi önemli fonksiyonların oluşabilmesi için düzenli hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Elif Öztürk “Hareketsizliğin en önemli olumsuz etkilerinden biri dolaşım üzerine olan etkisidir. Solunumun rahat gerçekleşmesi, hazımsızlık, kabızlık gibi problemler yaşamadan sağlıklı şekilde sirkülasyonuna devam edebilmesi, sağlıklı beslenmenin yanında düzenli ve amacına uygun harekete bağlıdır. İdeal duruş pozisyonu bozulmuş, iki büklüm kambur şekillerde saatlerce masa başında, bilgisayar başında ya da cep telefonuna bakarak geçirilen zamanlarda göğüs bölgesinde yer alan akciğerler, kalp ve değerli pek çok damar sinir dokusu da sıkışmış olur, akciğer kapasitesi yeterli şekilde kullanılamaz. Bu durumda dolaşım da sekteye uğrar; nefes darlığı, dokulara ve beyne yeterince iletilemeyen besin ve oksijen sonucu halsizlik, baş dönmeleri, yorgunluk, odaklanma problemleri gibi pek çok şikâyet ortaya çıkabilir. Hareketsizlik sonucu dokulara kan yolu ile iletilen besinler ve oksijen yeterli şekilde iletilemez. Dokularda oluşan atıklar da yeterince temizlenemez. Oksijensiz kalan kasların spazma girerek ağrıya sebep olması muhtemeldir. Görüldüğü gibi hareketsizlik sadece kas iskelet sisteminde ağrıya ve huzursuzluğa sebep olmakla kalmaz, tüm sistemlerin çalışmasını sekteye uğratarak yaşam kalitesini düşürür.” şeklinde konuştu.

“OFİS EGZERSİZLERİ MOTİVE EDECEKTİR”

Suyun büyük bir önem taşıdığını, her saat başı en az yarım bardak içilmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, şöyle devam etti: “Kasların yüzde 70’ten fazlasını su oluşturduğu için hareketin sağlıklı olmasında suyun önemi de çok büyüktür. Kaslarımızı bir bulaşık süngeri gibi düşünebiliriz. Yeterince su varken esnektir ve sıkıp bıraktığımızda kolaylıkla ilk haline dönebilir. Fakat kurumuş bir sünger sertleşmiştir, hareket etmesi zordur ve açmaya çalıştığınızda parçalanıp kopması muhtemeldir. Bu sebepten uyanık olunan her saat başı en az yarım bardak su içilmesi gerekmektedir. Ofis içinde saat başı ya da 2 saatte bir yapılacak 2-5 dakikalık egzersizler (özellikle hareketsiz kalan omurga, kalça, bacak, boyun kasları; ya da sürekli aynı pozisyonlarda sabit kullanılan omuz, kol, el bileği kasları gibi kaslarımıza yönelik germe egzersizleri) hem dolaşımı artıracak, ağrıları azaltacak, önleyecek, hem de daha motive ve başarılı çalışmaya katkı sağlayacaktır. Ofislerde yapılacak egzersizler herhangi bir aparat gerektirmeyen, kendi vücut dinamiklerimizi ya da masa, sandalye, duvar gibi hali hazırda ofiste bulunan malzemeleri kullanarak yapılan basit, kısa süreli fakat amaca yönelik konsantre egzersizler seçilerek hazırlanır. Kas iskelet problemi olan çalışanlara kişiye özel klinik egzersiz programı verilirken; diğer çalışanlara grup egzersizleri öğretilebilir. Bu sayede grup içi sosyal iletişim de kaliteli şekilde desteklenmiş olur.”

“İNSAN BİR SİSTEMLER BÜTÜNÜDÜR”

İnsan vücudundaki sitemin bir bütün olduğuna dikkat çeken Elif Öztürk, “İskeletimizin temeli olan omurgamızın sağlıklı şeklinde belli doğal eğrilikleri mevcuttur. Bu eğriliklerimiz omurgamızın en az yükle en verimli şekilde çalışabilmesi için dizayn edilmiştir.  Fakat kötü postürlerde (duruş) uzun saatler kullanılan bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi cihazlara bakarken bu açılar ve eğrilikler bozulur. Kimi artarken kimi azalır ve sağlıksız bir hal alır. Böylelikle omurgaya ve kaslara binen yük dağılımı bozulur, bozulan bu açılar sebebiyle kimi kaslar pasif kalır, kimi kaslar da onların görevini de üstlenerek aşırı çalışır ve yıpranır. Sonuç olarak postür bozuklukları, kamburluk gibi kişinin görüntüsünde oluşan kötü durumun yanında kas ağrıları, eklem problemleri, bel ve boyunda fıtıklaşmalar, kol ve bacaklarda güç kaybı, uyuşmalar, omurganın bozulan açısı sebebiyle sıkışan iç organlarda problemler ve solunum güçlüğü gibi pek çok semptoma zemin hazırlanmış olur.” dedi. Öztürk, şöyle devam etti: “Omurga sağlığı henüz bozulmadı ise gerekli düzenlemeler, postür eğitimi ve egzersizler ile korunması daha kolaydır. Fakat bozulmuş bir omurga ve ağrılar mevcutsa, birey bu ağrılar sebebiyle egzersizleri yapamayacak durumda olabilir. Bu durumda ilgili hekime muayene olduktan sonra bir fizyoterapist gözetiminde manuel terapinin “trigger point terapi” yöntemi gibi kasları rahatlatıp, ağrıları azaltarak kasları egzersize uygun hale getirecek fizik tedavi modalitelerinden yardım alınmalıdır. İnsan bir sistemler bütünüdür. Tedavi de bütüncül olmalıdır. Egzersiz beden, zihin ve ruhun bütününe iyi geldiği kanıtlanmış bir yaklaşımdır. Kişiye özel planlanarak riskleri en aza indirilmiş şekilde uygulanan egzersiz her alanda fayda sağlayacaktır.”


ARŞİV