Dünya Sağlık Günü, 1950’den beri her yıl 7 Nisan'da Dünya Sağlık Örgütü'nün öncülüğünde kutlanan küresel bir sağlık bilinci günü. Biz de bu vesileyle, yaşamını insanları iyileştirmeye adamış bir hekimi ve onun yazdığı kitabı odağımıza alıyoruz. Prof. Dr. Mustafa Taner Gören ve Ayrıntı Yayınları etiketiyle çıkan kitabı “Sağlığın Ölümü”.
MAKİNE MÜHENDİSLİĞİNDEN HEKİMLİĞE
Prof. Dr. M. Taner Gören, aslında makine mühendisi olmayı hayal ederken bir tesadüf sonucu tıp dünyasına adım atmış. 1952 doğumlu olan Gören, Rize'de büyümüş ve eğitim hayatına İstanbul'da devam etmiş. Tıp fakültesini, ilk başta makine mühendisliğine kaydını aldırmak için tercih etse de, tesadüfler sonucu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde eğitimine başlamış. Sonra da yıllarca bu mesleği yapmış.
Dr. Gören, kitabında kullandığı "Sağlığın Ölümü" başlığının ironik bir anlam taşıdığını söylüyor. Sağlık kelimesiyle ‘sağlık sistemi’ni işaret ediyor ve bu sistemin giderek ticarileştiği vurgulanıyor. Bu sistemin amacının insanların sağlıklı yaşatmak değil sektöre yatırım yapan küresel sermayenin daha fazla kar elde etmesi olduğunu savunuyor.
ÖZELLEŞTİRİLEN SAĞLIK SİSTEMİNİN SONUÇLARI
Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, hastaları "müşteri" olarak gören bir anlayışın doğmasına sebep olmuş. Dr. Gören, sağlık hizmetinin ahlaki bir sorumluluk olduğunu ve para kazanma amacı güdülen bir sistemde bu sorumlulukların ihlal edilebileceğini belirtiyor. Sağlık hizmetlerinde özelleştirmenin arttığı 80'li yıllardan sonra, özel hastanelerin sayısının büyük bir hızla arttığına dikkat çeken Gören, bugünlerde hastaların sağlıklarını satın alabilecekleri bir sisteme mahkum kaldıklarını belirtiyor.
Kitabını “bir hekimin feryadı” olarak tanımlayan Gören, şu anki sistemin hekim ve hasta arasındaki temel iletişimi zayıflattığını bakın nasıl anlatıyor; “Hekimlik hizmetinin iki öznesi, hekim ve hastadır. Rahatsız edici bir şikayeti olan hasta veya şikayeti olmayıp ileride hasta olmamak için sağlık kontrolü yaptırmak isteyen birey, hekime başvurur. Hekim ve hasta; acil servis, poliklinik, hastane servisi ve benzeri bir ortamda bir araya gelir. Hekim şikayetini, geliş nedenini sorarak hastayla konuşmaya başlar. Bu konuşma gelişigüzel bir konuşma değildir, belli bir düzen dahilinde yapılır. Tıp eğitiminin büyük bir bölümünde tıp öğrencilerine hasta ile nasıl konuşulacağı öğretilir. Hekimin hastayla yaptığı bu konuşmaya tıp dilinde “anamnez” adı verilir. Konuşma faslı bitince hekim hastayı muayene eder. Muayene; hasta gözleyerek, dokunarak, göğüs ve karın bölgesine parmakla vurarak ve dinleme aletiyle göğsü, kalbi, karın bölgesini dinleyerek yapılır. Bu muayeneye tıp dilinde “fizik muayene” adı verilir. “Anamnez” ve “fizik muayene” hekimliğin olmazsa olmaz iki ritüelidir. Bu iki yöntemin doğru uygulanması halinde hastaların yüzde 80’inde doğru teşhis koyulabilir. Bunun için de hekimin hastasına en az 15-20 dakika süre ayırması gerekir. Bugün Türkiye’de günde 3 milyon civarında hasta muayene ediliyor. Hastaya ayrılan süre 5 dakikanın altında. Bu sürede hekim hastayla yeterince konuşamaz ve onu yeterince muayene edemez. Onun yerine hekim, hastaya sadece şikayetini sorup ona uyan tahlilleri, pahalı görüntüleme yöntemlerini isteme yoluna gidiyor. Hedefi para kazanmak olan sağlık sistemi için hastayla uzun uzun konuşmak ve muayene etmek vakit kaybı. Sistem, hekimi kısa sürede çok hasta görmeye ve çok tetkik istemeye zorluyor. Tetkiklerin gerekli olup olmaması sistem için önemli değil. İşte böyle bir sağlık sisteminde hekimliğin bu ritüelleri yok oluyor. Benim feryadım buna…”
“GÖÇ EDEN HEKİMLER HAKLI”
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, Türkiye'de giderek artan bir sorun haline geldi. Dr. Gören, bu durumun temel sebeplerini Sağlıkta Dönüşüm Programı'na bağlıyor. Kısa muayene sürelerinin, hastalarla sağlıklı bir iletişim kurulmasının önündeki en büyük engel olduğunu vurguluyor. Bu sorunun sonucunda hastalar mağdur olurken, mağduriyetlerini hekimlere yansıttıklarını ve şiddetle çözmeye çalıştıklarını belirtiyor.
Hekimlerin yurtdışına göç etmesi de günümüzdeki en önemli sağlık sorunlarından biri. Dr. Gören, bu konuda onları haklı buluyor zira yeni mezunların Türkiye'deki çalışma koşullarının ve eğitim olanaklarının yetersiz olduğunu düşünüyor; “Yeni mezun olan bir hekimin beklentisi, az çok emeğinin karşılığını alabilmek. Daha da önemlisi, mesleğini uygularken bir yandan da mesleki yönden gelişebileceği koşullarda çalışmak. Ne yazık ki bugün Türkiye’de hekimlerin çalışma ortamları bu beklentiyi karşılamaktan uzak. Bu nedenle yeni mezun hekimler, yurtdışında beklentilerini karşılayacak koşullarda çalışma ve eğitim alma olanaklarını arama gayretine giriyor.”
“ SAĞLIKTA DEVRİM ŞART”
Prof. Dr. Taner Gören, sağlık sorunlarının çözülmesi için üç temel adım öneriyor:
- Devletin özel sektörle ilişkisini kesmesi: vatandaşlar devlet hastanelerine yönlendirilmeli, özel hastaneler yalnızca acil durumlar için kullanılmalı.
- Sevk zincirinin güçlendirilmesi: Aile sağlığı merkezleri etkin bir şekilde kullanılmalı. Hastalar önce birinci basamağa başvurmalı ve gerektiğinde ikinci basamağa sevk edilmeleri gerek.
- Tıp eğitiminin nitelikli hale getirilmesi: Türkiye'deki tıp fakültelerinin bir kısmı altyapı ve öğretim kadrosu açısından yetersiz. Bu fakülteler denetlenmeli.