Türkiye’nin ilk sanatoryumu olarak 1924 yılında kurulan, verem hastalarının yıllarca şifa bulduğu Heybeliada Sanatoryumu 2005 yılından beri kapalı. 84 yıl hizmet veren İsmet İnönü, Ece Ayhan, Rüştü Onur ve Rıfat Ilgaz gibi isimlerin tedavi gördüğü sanatoryum ve çevresindeki 200 dönümlük arazinin bir kısmı Tarım ve Orman Bakanlığı’na bir kısmı ise “İslami Eğitim Merkezi” kurmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Bina ve çevresinin yeniden sağlık tesisi olarak kullanılması için yapılan başvurular ise sürekli reddedildi. Arazinin Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesinin ardından başlayan tartışmalar ise devam ediyor. Türk Toraks Derneği arazinin Sağlık Bakanlığına devredilerek onarılması, yenilenerek aslına uygun bir hastane ve bu dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak en kısa sürede pandemi merkezi haline getirilmesi için imza kampanyası başlattı.
Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Diyanet İşleri Başkanlığı, “Heybeliada’ya yeniden bir pandemi hastanesi yapılması halinde, söz konusu araziyi iade etmeye hazır olduğunu” belirtmişti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da “Bir irade ortaya konulursa sağlık amaçlı değerlendirmeyi gündemimize alabiliriz.” ifadelerini kullanmıştı.
Tartışmalar sürerken İstanbul Tabip Odası (İTO), Türk Toraks Derneği İstanbul Şubesi ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul İl Koordinasyon Kurulu tarafından ortak bir basın açıklaması yapıldı.
12 Eylül Cumartesi günü Heybeliada Sanatoryumu önünde yapılmak istenen ortak basın açıklamasına polis pandemi önlemleri gerekçesiyle vermedi. Heybeliada İskelesi’nde yapılan açıklamaya Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül, Adalar Kent Konseyi, Validebağ Savunması, SES Anadolu Şubesi ve Adalardaki kitle örgütleri üyeleri de destek verdi. Ortak basın açıklaması öncesi söz alan Adalılar hastanelerini geri istediklerini söyledi.
“HEYBELİADA SEMBOLDÜR”
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, Türk Toraks Derneği İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Hasan Bayram ve TMMOB İstanbul İKK Sekreteri Cevahir Efe Akçelik'in söz aldığı açıklamada ortak basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu okudu.
Heybeliada Sanatoryumu’nun Cumhuriyetin ilk yıllarında çok ciddi bir sağlık sorunu olan tüberküloza karşı verilen mücadelenin sembol kuruluşu olduğu belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Sanatoryum adeta Türkiye’de tüberkülozun tarihini oluşturdu. Tedavi hizmetlerinin yanı sıra tıp eğitimi de veren sanatoryum, aralarında Prof. Dr. Siyami Ersek'in de olduğu birçok yerli ve yabancı uzman ve hekim de yetiştirdi. Bu nedenle, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından tüberkülozda eğitim ve araştırma hastanesi olarak kabul edildi. Heybeliada’nın inşaatı, Cumhuriyet Türkiye’sinin inşasının tam bir yansımasıdır. Doğal havalandırması, mimarisi ve konumuyla tam bir örnek hastane olarak inşa edilmiştir.”
2005’de Sağlık Bakanlığı kararıyla kapatılan sanatoryumla ilgili gelişmelerin sağlık örgütleri tarafından sürekli takip edildiğine dikkat çekilen açıklamada bu çabaların sonuç vermesinin sevindirici olduğu ifade edilerek şu talepler sıralandı: “Heybeliada Sanatoryumu bir sağlık kuruluşu olarak yeniden yapılandırılmalı ve gerek ada halkının gerekse de ülkemizin ihtiyaçlarına göre değerlendirilmelidir. Adalar halkının sağlık ihtiyaçlarına uygun bir sağlık kuruluşu yanında, Tüberküloz ve diğer akciğer hastalıkları konusunda araştırma yapılabilecek bir tesis, kronik akciğer hastalıkları için bir rehabilitasyon merkezi vb gibi amaçlar için organize edilmelidir. Bunların yanında, bu kompleks içinde bir Tıp Tarihi ve Tüberküloz Müzesi kurularak tarihi ve kültürel kimliği yaşatılmalıdır.”
“ISRARLA SAHİP ÇIKILMALI”
Sanatoryumun “Tıp Tarihi Müzesi ve Karantina Merkezi” olması için imza kampanyası başlatan Türk Toraks Derneği’nin İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Hasan Bayram’a kampanya başlangıcını ve sanatoryumların önemini sorduk
Biz göğüs hastalıkları uzmanları orayı çok iyi biliriz. Orası bizim tarihimiz. Farklı amaçlarla kullanılması için bir kampanya başlatalım dedik. Burası hiç değilse bir müzeye dönüştürülsün, bir araştırma ve eğitim kurumu olsun. Adalar halkının ihtiyacı varsa bir sağlık tesisi de yapılsın yönünde önerilerimiz vardı. Sonra Diyanet İşleri’ne devredildiğini duyduk.
Göğüs hastalıkları ile ilgili hastanelere ihtiyaç var. Ama sanatoryumların konumuna bakarsanız; doğal ortamı, havası, çevresi, her türlü hastalık ve hastane için çok uygun bir ortamı var. Dolayısıyla bu kurumlar bu yünde değerlendirilebilir. Ya da benzer amaçla rehabilitasyon merkezleri olarak değerlendirilebilir. Çok ihtiyaç var. İstanbul’da akciğer hastalıkları alanında doğru düzgün rehabilitasyon merkezi yok. Yeni ihtiyaca göre bir takım değerlendirmeler yapılabilir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bütün olanaksızlara rağmen buralara büyük yatırımlar yapılmış. Hiç değilse bu kurumların bu ruhu yaşatılmalı. Başka ülkelerde bu kurumlar yaşatılırken bizim ülkemizde 2005’ten beri kendi kaderine terk edilmiş durumda.
Kamuoyu sahip çıkınca geri adım atmak zorunda kaldılar. Yoksa ihtiyaç bilinmiyor da birden fark ettiler diye düşünmüyorum. İnsanların ısrarla sahip çıkmaları lazım.
Tabii ki düzenlenebilir. Başka yerlere onca yatırım yapılacağına buradaki hazır tesisi düzenleselerdi çok daha uygun, çok daha iyi bir hastane kazanılmış olurdu.
“HEYBELİADA SANATORYUMU BİR OKULDUR”
Heybeliada Sanatoryumu’nda 1984-1998 yılları arasında görev yapan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Benan Çağlayan, sanatoryumun bir okul olduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
“Heybeliada Sanatoryumu bir okuldur. Bu okulda benden önce yüzlerce hekim yetişmiştir. Benden sonra da yetişmiştir. Ve bu hekimler hastanenin kendisiyle birlikte ülke sathında her yerde gerek verem savaş mücadelesinde gerekse göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi konularında örnek mücadele vermiş meslektaşlarımızı yetiştirmiştir. Heybeliada Sanatoryumu bir okuldur. Hemşire okulunun binası hala orada duruyor.”
Sanatoryumda bir kompleks olarak hizmet veren rehabilitasyon merkezi olduğunu söyleyen Çağlayan; Sanatoryum, sadece hemşire ve hekimler için bir okul değildi. Yurdun en uzak köşelerinden 30-35 kiloya düşmüş bir battaniye içinde hasta yakınlarının sırtında kapıdan içeri giren verem hastaları o kapıdan yürüyerek çıktı. Çıkarken bir de üstüne sanat kazandı. Rehabilitasyon merkezinde hastalara saatçilik, marangozluk, ayakkabıcılık gibi meslekler öğretilirdi ki çıktıktan sonra geçimlerini sağlayabilsinler, hastalıkla mücadeleleri kolaylaşsın diye. Hastaneden pek çok insan zanaat öğrenip çıktı ve adada dükkan açtı. Hala çalışanlar var.” dedi.
Hastanenin 2000’li yıllarda işlevsizleştirilmeye başladığını anlatan Çağlayan, 700 yatakla hizmet veren hastanenin sağlıktaki dönüşümle birlikte değişmeye başladığını belirterek “Önce kaynakları kesilip kurutularak, daha sonra da kapatılarak hizmet dışı bırakıldı.” ifadelerini kullandı.
Heybeliada Sanatoryumu’nun Cumhuriyetin gururu olduğunu ifade eden Benan Çağlayan Diyanet İşleri’nin “geri verebiliriz” açıklamasına ilişkin, “Burası Sağlık Bakanlığı’nın malıdır. Bakanlık geri almalıdır. Bu Diyanet İşleri’nin bir lütfü değildir. Bakanlık kendi malına sahip çıkmalıdır.” dedi.
SANATORYUMU’NUN TARİHİ
Cumhuriyet döneminin ilk sanatoryumu olan Heybeliada Sanatoryumu, 01.11.1924’de açıldı. Sanatoryumun üst katında biri kadınlara, diğeri erkeklere ayrılan sekizer yataklı iki koğuş vardı. Alt kat ise idare ile hekim ve memurların ikametine ayrılmıştı. Sanatoryumun sınırları zaman içinde genişletildi, yeni yapılar yapıldı.
A ve B blokları olarak adlandırılan yapılarda mutfak, kiler, elektrik, kalorifer, kullanma ve atık su, çöp toplama ve yok etme gibi altyapı tesisleri günün koşullarına göre yenilenerek, tesislerin kurulu bir düzen içinde işletilmesi sağlandı, hastaların diş tedavilerinin yapıldığı bir diş ünitesi de devreye girerek hastalara hizmet vermeye başlandı.
Tüm bu yapılara ek olarak 1954 yılında rehabilitasyon merkezi ve aynı yıl hemşire okulu faaliyete geçirildi. Rehabilitasyon merkezinde ustalar vasıtasıyla hastalara ayakkabıcılık, çorapçılık, fotoğrafçılık, vb. kurslar veriliyor, hastalar zanaat öğrenip meslek sahibi olabiliyorlardı. Sanatoryumun kuruluşunun 50. yılında yapılan bir araştırmaya göre, kurslara katılan yaklaşık bin kişinin yarısı meslek ve iş sahibi olmuştu.
Tüberküloz ile savaşta çığır açan, on binlerce hastanın tedavi edildiği, yüzlerce uzmanın yetiştiği, binlerce akciğer ameliyatının yapıldığı Sanatoryum; cerrahi, KBB ve diş servisleri; bakteriyoloji-biyokimya, röntgen, patoloji-sitoloji ve solunum fonksiyon laboratuarları; eczanesi; yardımcı hemşire okulu ve rehabilitasyon tesisleri ile tam donanımlı bir göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi eğitim ve araştırma hastanesi olarak uzun yıllar hizmet verdi.
1980 öncesi tüberküloz; “devletin bakmakla yükümlü olduğu bir hastalık” olarak kabul edilip hastanenin yakıt, gıda, elektrik, su masrafları sağlık bakanlığı tarafından ödenirken, 1980'lerde değişen sağlık politikası sonucu hastane kendi ihtiyaçlarını kendi gelirinden karşılamak zorunda bırakıldı ve yeni sisteme uyum sağlayamayan hastane maddi sıkıntı çekmeye başladı.
Sağlık Bakanlığı’nın 01.08.2005 tarihinde onayladığı bir kararla, Heybeliada Sanatoryumu Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi lağvedilerek, kadroları ve tıbbi donanımları Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne nakledildi. 100 kadarı doktor ve hemşire olmak üzere 250 personeli ve 660 yatak kapasitesi olan bu emektar hastane 30.09.2005 tarihi itibariyle kapılarını kapattı.
Boşaltıldıktan sonra iki bekçi eşliğinde kaderine terk edilen binalar zamanla bakımsızlıktan çürümeye başladı. 18.10.2009 tarihinde A-Blok, çatısında bilinmeyen bir nedenle çıkan bir yangın sonucunda kullanılamaz hale geldi.