“Korkmaktan çok korunmalıyız”

Çin’de başlayarak dünya geneline yayılan Corona virüsü için uzmanlar uyarıyor. Corona virüsünün daha fazla yayılma tehlikesi var mı, grip salgınları 2020’de bizi ne kadar etkiliyor, neler yapmalıyız? Hepsi haberimizde…

31 Ocak 2020 - 15:29

Çin’in Wuhan kentinde 12 Aralık 2019’da ortaya çıkan, bugüne kadar 132 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan Coronavirüs yayılmaya devam ediyor. Çin Ulusal Sağlık Komisyonu, teyitli vaka sayısının ise 1459 artarak 5974'e yükseldiğini açıkladı.

Çin dışına da çıkan virüs Fransa, Almanya, ABD, Avustralya, Japonya gibi ülkelerde de görüldü. Tüm dünya virüs konusunda alarm durumuna geçerken ülkemiz de virüsün yayılmasını engellemek için teyakkuzda. Aksaray’da öksürük ve bulantı şikâyetleriyle hastaneye kaldırılan 10’u Çinli, 2’si Türk 12 kişi, ‘Coronavirüs’ şüphesiyle tedbir amaçlı gözetim altında tutuldu. Bakanlık da konuyla ilgili harekete geçti, havalimanlarında kontroller sürerken bunun dışında salgından şüphelenen hastaların başvuracağı hastaneler de açıklandı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu üyesi Dr. Emrah Kırımlı ile Corona virüsünden, domuz gribi tehlikesine, salgınların önceki senelerden farklı olup olmadığından, asıl sorunun ne olduğuna birçok konuyu konuştuk. 

“VİRÜSLER HER ZAMAN VAR OLACAK”

  • Corona virüsü tartışmaların merkezinde. Bu ve bunun benzeri virüslerden korkmalı mıyız?

Korkmaktan çok korunmalıyız. Virüsler her zaman var olacaklar ve milyonlarca kişiyi hasta edecekler. Coronavirüs salgınında korkumuz virüsün öldürücü olma riski. İsminde henüz ortaklaşamadık ama Corona virüsü akciğerlerde yoğun olarak ürüyor ve bizi zatürree ediyor. Biz bu virüsün başka alt tiplerini 2003 yılında Asya’da başlayan SARS Cov ve 2012’de Orta Doğu ülkeleri kaynaklı MERS CoV ile gördük. SARS kedilerden, MERS ise develerden insana bulaştı. 2019 nCoV ise bir balık pazarında deniz ürünlerinden insana bulaştı. Hepsi de Coronavirüs kaynaklı. Hızlı ve ağır seyirli akciğer enfeksiyonlarına yol açan virüsler. Biz ülke olarak 2012’den bu yana Hacca giden tüm vatandaşlarımızı dönüşlerinde MERS CoV riski açısından takip ederiz. Her aile hekimi hacca-umreye giden hastasını sağlık müdürlükleri ile birlikte takip eder. Burada da aynı hikaye mevcut. Toplu yerler bulaşma riskini, bağışıklık sistemi kırılgan olan kişiler ise ağır bir hastalık geçirme ve ölüm riskini artırıyor.

- Konuşmamız gerekirken, aşı karşıtlığı meselesine geliyoruz…

2009 domuz gribi salgını sonrası şiddetlenen aşı karşıtı tartışmaları ne yazık ki Coronavirüs gibi virüslere karşı temel savunmamız olan aşının toplumda uygulanma imkanını daralttı. Bu tartışmada aşıyı suçluyor olsak da hastalandığımızda daha fazla ilaç kullanmaktan çekinmiyoruz. Bu sene mevsimsel gribe karşı aşıdan daha çok antiviral ilaç tüketildi, 2 buçuk milyona yakın ilaç kullanıldı Türkiye’de. Bir de virüs ilaçlara karşı direnç geliştirip elimizde güvenli bir silah kalmazsa iyice zorlanırız. Aşı olmuyoruz ve sonucunda virüs ilaca direnç geliştirirse sıkıntı yaşayacağımız kesin. İlaç sektörü tartışmasını alevlendirenler belki bize çeşitli bitki suları filan önerecekler ancak ne yazık ki gerçek hayat sosyal medyada aktığı gibi akmıyor. 2019’da Corona virüsünün yapısı hakkında hemen tüm bilgiye sahibiz ve bilim insanları bunu birkaç ay gibi kısa bir sürede ortaya çıkardı. Şu an bir tanı testi tamamlanma aşamasında yakında termal kameralar değil basit tanı kitleri kullanıyor olacağız. Bu ne ilk ne son salgın olacak. Sağlık kurumları bu konuda giderek daha çok hazırlık yapıyor. Toplumun da hazır olması gerek.

“DOMUZ GRİBİ ATLATILDI AMA…”

- Grip salgını önceki yıllarla aynı mı seyrediyor, herhangi bir farklılık var mı?

Her yıl bu vakitler, mevsimsel grip salgınını en yoğun olarak gördüğümüz dönemdir. Bizim açımızdan bu sene iki temel fark var. Ne yazık ki bu sene risk altındaki pek çok kişi gribe karşı aşılanamadı. Grip aşısı virüs bedenimize girmeden önce bağışıklık sistemimizi hazırlayıp hastalanmamızı önleyecek en güçlü silahımız. Ancak bu sene Sağlık Bakanlığı ve sigorta geri ödeme politikaları nedeniyle aşı tedarikinde sorunlar yaşadık. Bu senenin ikinci sorunu da havaların sıcak gitmiş olması. Virüs, nemli hava koşullarında havada daha kısa mesafelere gidebiliyor ve daha kısa süre havada kalıyor. Yani havaların nemli olmaması virüsün daha çok insana bulaşmış olmasına neden olmuş olabilir. Bunu da biraz daha uzun süren bir salgın seyri ile görüyoruz. Ne yazık ki iki sorun da insan kaynaklı.

- Etrafımızda griplerin artık daha ağır geçtiğine dair örnekler var. Bunun sebebi ne?

Hastalarımdan gördüğüm bu sene grip olanların daha fazla geniz akıntısı olduğu. Bu durum öksürük, sinüzit gibi ek sorunlara neden olarak biraz daha uzun süren şikâyetlere yol açabilir. Bir de bu sene daha fazla kişi gribe yakalanmış olabilir. Bu sene dediğiniz gibi biraz farklı. Aşı karşıtlığı tartışmaları, aşının kullanıma geçişinde sorunlar olması ve Çin’deki salgın gribin çok daha fazla gündemimizde yer almasına neden oldu. 

- Peki, domuz gribi tehlikesi tamamen atlatıldı mı? 

Aslında bu sorunun yanıtı kolay. Evet, tamamen atlatıldı ama tehlike yerinde duruyor. Domuz gribi tanımı 2009 yılındaki influenza salgınında hayatımıza girdi. Virüsün H1N1 denilen alt tipine domuz gribi der olduk ve bu alt tipin aşısı artık elimizde mevcut. O nedenle bizi hasta etme tehlikesine karşı etkili bir gücümüz var. 2009 yılında domuz gribi ortaya çıktığında çok sayıda ölüme yol açtı ve öldürücülüğünün yüksek seyredeceği endişesi sağlık kurumlarını alarma geçirdi. Bu alarm sonucunda hızlı bir aşı geliştirme ve aşılama kampanyası yapıldı. Burada sorun influenzanın çok yaygın olması. Tüm dünyada beş kişiden birini hasta eden bir virüsten bahsediyoruz.

“RİSKLİ GRUPTAYSANIZ AŞI YAPTIRIN”

  • Son olarak, gribe ve salgınlara karşı neler yapmalıyız? 

Öncelikle korunmalıyız. Hepimizin mahallesinde aile hekimlerimiz var. Mevsimsel grip seneye de karşımıza çıkacak. Eğer riskli gruptaysak aşılanmamız gerekiyor. Hamileliğin üçüncü ayını geçenler, astım, KOAH gibi kronik akciğer hastalıkları olanlar, diyabet gibi kronik, metabolik hastalıkları olanlar, kronik böbrek yetersizliği olanlar, bağışıklık sorunu yaşayanlar derhal aşılanmalı. Grip ellerimiz va öksürükle havadan virüslerin yayılması ile bulaşıyor. Ellerimizi sürekli yıkamak, yakın temastan kaçınmak önemli. Eğer hastalanırsak bir kişinin çok kişiye hastalık bulaştırdığını hatırlamalı ve taşıdığımız virüse bir tür karantina uygulamalıyız. Hastalık sürecinde virüsü başkalarına taşımamak kendimize bakmamız kadar önemli bir görevimiz. Bunu unutmamalıyız.

“SEKTÖR OLARAK ADLANDIRILMASI BAŞLI BAŞINA SORUN”

- İlaç sektörünün hastalık yaratarak insanları sömürdüğü gibi bir iddialar, fısıltı halinde yayılıyor. Ne dersiniz?

Sağlığın ve ilaçların ‘sektör’ olarak adlandırılması başlı başına sorun. İlaç sektörü de kar edeceği, ortaklarına kar payı dağıtacağı, bunun için satış tekniklerini, pazarlama araçlarını ve sömürü ilişkilerini kullanacağı bir alan yaratır ama bunu grip üzerinden tartışmak, en çok bu sömürü ilişkilerinden kar edenlerin işine gelir. Aşı üzerinden sağlıkta ticarileşme tartışmalarında Küba örneği aklıma gelir. Küba’da riskli grupların yani çocukların, 65 yaş üzerindekilerin, kronik hastalığı olanların ve hamile kadınların grip aşısı olma oranı yüzde 98 civarındadır. Bu durumda Küba, halkını grip hastalığı ve grip aşısı ile sömürüyor mu diyeceğiz?

Bilim insanlarınca, halkı sömürmek üzere üretilmiş bir hastalık söz konusu değil. Bunun yapılması da mümkün değil. Sağlık sektörünün pazarlama metodu yoktan hastalık üretmek değil. Sağlık sektörü karlı alanlar arayıp oraları alevlendiren bir pazarlama metoduna sahip. Başımız ağrısa ‘kanser mi oldum’ diyerek tomografi MR istememiz bundan veya burnumuz akıp ateşimiz çıktığında ‘eyvah domuz gribiyim’ diye hastane hastane dolaşmamız bundan. 


ARŞİV