Korona virüsü salgını, eğitimden sağlığa, ekonomiden sanata kısacası yaşantımızın temel taşlarını yerinden oynattı. Salgın bireylerin kaygı ve endişe seviyesini daha da yükseltti. Bu süreçte “maskeli depresyon”un fazla yaşandığına dair bir araştırma verisi olmamasına rağmen bu depresyonun görülmesinde de artış olduğunu dair düşünceler sözkonusu. Kadıköy Belediyesi Çocuk Koruyucu Ruh Sağlığı Merkezi'nde Uzman Klinik Psikolog Öznur Yüksel ile maskeli depresyon üzerine konuştuk.
Günlük hayatta rahatsız edici olaylar ve ilişkisel zorluklar yaşandığında kişi kendini üzgün, mutsuz, karamsar ve isteksiz hissedebilir. Bazen bu duyguları açıklamak için depresyon kelimesi kullanılıyor, bireyler bir duygu durumunu tanımlamaya çalışıyor. Fakat klinik anlamda biliyoruz ki depresyon çok daha şiddetli ve uzun süreli bir durumu içeriyor. Kısaca tanımlamak gerekirse depresyon; çeşitli dışsal ya da içsel zorluklar sebebiyle karamsarlık, çökkünlük, yoğun keder hali, günlük aktiviteleri yapmada isteksizlik gibi olumsuz duygulanımlar yaşama halidir. Bunların yanı sıra uyku düzensizlikleri, cinsel işlevlerde bozulma, fiziksel yakınmalar, bazen ise intihar düşünceleri ve girişimleri görülebilir. Dolayısıyla olağan duygu değişimlerine göre şiddetli olan ve kişinin baş etme mekanizmasını etkisiz kılan bu rahatsızlıkta yoğun bir yetersizlik ve çaresizlik hissi yaşanır.
Tarihsel gelişime baktığımızda depresyonun değerlendirilmesinde bazı yardımcı tanımlamalar yapılmış, maskeli depresyon kavramı da bunlardan bir tanesi. Maskeli depresyon yaşayan kişilerde bedensel (somatik) belirtilerin, psikolojik belirtileri ve yaşamsal sorunları maskelediği düşünülüyor. Yani kişilerde tıbbi bir nedenle açıklanamayan yoğun bedensel belirtiler görülürken depresyonun yaygın duygusal belirtileri görülmüyor ya da bilinen depresif duygulanımların çok daha az yoğunlukta olduğu düşünülüyor.
“TANI KONMASI GECİKEBİLİYOR”
Maskeli depresyon yaşadığı düşünülen bireyler uyku bozukluğu, odaklanma problemi, cinsel işlev bozukluğu, bağırsak problemleri, çarpıntı, iştah problemleri yaşayabiliyorlar. Ayrıca yoğun şekilde baş, boyun ve bel gibi çeşitli ağrılarla hekime başvuru yapıyorlar. Klasik depresyondaki duygusal belirtiler neredeyse hiç görülmüyor ve birey yaşamsal sorunları inkar etme eğiliminde oluyor. Klasik depresyonda kişinin yüz ifadesi çökkün oluyor, üzüntülü ve isteksiz hali çevresindekiler tarafından rahatlıkla görülebiliyor. Maskeli depresyonda ise bireyin duygusal zorluklarını ifade edemeyip inkar mekanizmasına dönüştürdüğü, bu inkarın ise bedensel şikayetlere yol açtığı düşünülüyor. Dolayısıyla kişi psikiyatriste ya da psikologa gitmek yerine daha çok fiziksel belirtilerinden kurtulma arzusu ile diğer hekimlere başvuruyor. Böylece kişinin depresyon tanısı alması ve tedaviye başlaması gecikebiliyor.
Bireylerin içinde bulunduğu ruhsal zorlukları anlaması kolay değil elbette. Bazı seziler, tahminler olmakla birlikte birey kendini daha iyi anlayabilmek için bir uzmana ihtiyaç duyar. Unutulmamalı ki ruh ve beden bir bütündür. Birbirlerini dinamik bir şekilde etkilemeye devam ederler. Stresten, krizlerden, zorlu yaşamsal olaylardan etkilenen ruhsallık bazen kendini ifade edecek uygun bir yol bulamadığında bedensel rahatsızlıklarla kendini gösterir. İyileşme arzusu ile çıkılan yolda tıbbi ihtimaller dışlanırken psikolojik etmenler de düşünülmeli ve psikolojik/psikiyatrik değerlendirmeler de aksatılmamalı. Aile hekimleri, dahiliye uzmanları gibi ilk aşamada başvurulan hekimlerin psikolojik değerlendirme önerileri dikkate alınmalı.
Araştırmalara göre maskeli depresyonun genellikle 35-65 yaş aralığında daha çok görüldüğü ve kadınların erkeklere kıyasla daha fazla depresyon çeşitlerinden mustarip olduğu düşünülüyor. Bu durumun hormonal farklılıklar, genetik yatkınlık gibi biyolojik nedenleri olduğu gibi sosyo-kültürel sebepleri de var. Türkiye’nin kültürel yapısı ele alındığında kadının kendini ifade etme olanaklarının sınırlılığı, düşük eğitim ile düşük gelir düzeyi, erkeklere göre daha pasif ve bağımlı olmayı öğrenme, gündelik yaşamı belirleyen toplumsal roller ile kadından beklenen iş, davranış biçimleri (ev işleri, çocuk doğurma-yetiştirme, iş hayatında ayrımcılığa maruz kalma) gibi sebepler etkili görünmektedir.
Maskeli depresyonun zor fark edilmesi bireylerin tanı ve tedavisini geciktiriyor. Bedensel şikayetlerini yok edebilmek için uzun süreli tetkik ve tedavilerle vakit kaybedebiliyorlar. Bazen ise bireyler psikolojik rahatsızlık sahibi olmayı kötü bir etiketlenme olarak kabul edip süreci zorlaştırabiliyorlar. Daha önce de değindiğim gibi ruhsallığın bazen bedensel zorluklara yol açtığı akılda tutulmalı. Bunun için toplumsal psikoeğitim çok önemli. Bireylerin yaşadığı rahatsızlıklar bütüncül bir bakışla ele alınmalı, hekimlerin psikiyatrik değerlendirme taleplerine önem verilmeli. Uygun psikolojik değerlendirme araçları, yani testler ve envanterlerle konulan tanılardan sonra farmakolojik tedaviyle birlikte terapi ya da danışmanlık alınmalı. Terapi sayesinde bireyin kendi duygularına temas edip, zorluklarını sözelleştirebilmesi mümkün olabilir. Böylece psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıklar kronik hale gelmeden çözülebilir.