“Muayene süresi kısaldıkça şiddet artıyor!”

Sağlıkta en önemli sorunun kısa muayene süresi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Taner Gören, hastaya ayrılan süresinin kısa olmasının sağlıkta şiddetin en önemli nedenlerinden biri olduğuna dikkat çekiyor.

14 Mart 2019 - 12:34

Her yıl olduğu bu yıl da sağlık çalışanları 14 Mart Tıp Bayramı’nı sorunların gölgesinde kutlayacak. Başta şiddet olmak üzere birçok sorunla yüz yüze bırakılan sağlık çalışanları, bayram tadında kutlamak istiyor. Biz de 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu Üyesi Prof. Dr. Taner Gören ile sağlıktaki sorunlar ve çözüm önerileri üzerine konuştuk. 

  • Öncelikle 14 Mart Tıp Bayramınız kutlu olsun. Sizce 14 Mart gerçekten de bayram havasında mı kutlanıyor?

Teşekkür ederim. Bu yıl 14 Mart Tıp Bayramı’nın 100. yılını kutluyoruz. 1976 yılına kadar 14 Mart günü tıp bayramı olarak kutlanmış ve gece hekimlerin biraraya geldikleri baloların düzenlenmesi adet haline gelmiş. Ancak ülkemizde sağlık alanında yaşanan sorunların büyük bir boyut kazanması üzerine, 14 Mart Tıp Bayramı, Türk Tabipleri Birliği ve birliğe bağlı tabip odaları tarafından, 14 Mart Tıp Haftası veya 14 Mart Sağlık Haftası adıyla sağlık alanında yaşanan sorunların ele alındığı çeşitli aktivitelerin gerçekleştirildiği bir etkinlik olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde sağlıkta yaşanan sorunların giderildiği, herkese eşit, nitelikli, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hizmetinin sunulduğu bir sağlık sisteminin gerçekleştiği gün, 14 Mart’ı gerçek bir bayram duygusuyla kutlayacağız.

GÜNDE 3 MİLYON MUAYENE; SÜRE 5 DK

  • Sağlıkta yaşanan en can alıcı sorunlar neler?

Bunca yıldır hekimlik yapan bir kişi olarak sağlıkta en önemli sorunun kısa muayene süresi olduğunu düşünüyorum. Bugün Türkiye’de toplam 150 bin civarında hekim bulunmaktadır. Bu hekim sayısıyla 1. 2. ve 3. basamak kamu ve özel tüm sağlık kurumlarında yılda yaklaşık 720 milyon civarında hasta muayene ediliyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başladığı 2002 yılında bu sayı yaklaşık 209 milyon civarında idi. Yine 2002 yılında Türkiye’de insanlar yılda 3 kere doktora gitmekte iken bugün yılda yaklaşık 9 kere doktora gitmektedirler. Bu rakamlar ilk bakışta Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir başarısı olarak görülebilir ve Sağlık Bakanlığı tarafından da bir başarı olarak ileri sürülmektedir. Ancak mevcut hekim sayısı ile bu muayene sayılarına ulaşmak için tek bir yol vardı: O da muayene süresini kısa tutmak idi. Bugün ülkemizde günde 3 milyona yakın insan muayene edilmektedir ve muayene süresi en çok 5 dakikadır.

Bir hekimin beş dakikada gerçek sağlık hizmeti verebilmesi mümkün değildir. İlk kez başvuran hastaya bir hekimin muayene için ayıracağı süre Dünya Sağlık Örgütü tarafından en az 20 dakika olarak ilan edilmiştir. Buradan çıkardığımız sonuç şudur: Sağlıkta Dönüşüm Programı muayene süresinden ödün verilerek gerçekleştirilmiştir. Bu program 2002 yılında uygulanmaya başlarken muayene sürelerinin kısaltılacağı açık açık söylenmemiştir. Ama yapılan değişiklikler, muayene süresini kısaltmıştır. Bu değişikliklerin başında performansa dayalı ödeme sistemi gelmektedir. Hekimlere ne kadar çok hasta bakar ve ne kadar çok tetkik isterlerse o kadar çok ödeme yapılacağı ilan edilmiştir.  Muayene süresini kısaltan bir başka önemli değişiklik basamaklı sağlık sisteminin ve sevk zincirinin ortadan kaldırılmasıdır. İsteyen herkes istediği sağlık kurumuna kolayca başvurabilmektedir. Biz buna kışkırtılmış sağlık hizmeti talebi diyoruz. Örneğin öksürüğü olan bir kişi, sevk olmadan bir üniversite hastanesinin göğüs hastalıkları bölümüne rahatlıkla başvurabilmektedir.

  • Sorunlar arasında şiddet önemli bir yer ediniyor değil mi?

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın olumsuz sonuçları arasında sağlık çalışanlarına şiddet öne çıkıyor. En çok acil servislerde şiddet olaylarına rastlanıyor. Sağlıkta şiddetin en önemli nedenleri kışkırtılmış sağlık hizmeti ve hastaya ayrılan sürenin çok az olmasıdır. Türkiye, Avrupa’da acil servislere yılda nüfusundan daha fazla başvuru olan tek ülke. 2015 yılında 1 yılda acil servislere başvuran hasta sayısı 111 milyon olmuş. Bu başvuruların yüzde 80’i gerçekte acil olmayan hastalar. Merkezi randevu sisteminden randevu alamayan hastalar ile muayene için işyerinden izin alamayanlar çareyi acil servislere başvurmada buluyor. Acil servislerin fiziki ve personel yetersizliği nedeniyle hasta ile sağlık personeli arasında yeterli iletişim kurulamıyor. Hastalar çok beklemek zorunda kalıyor. Bütün bunlar şiddete zemin hazırlıyor. Sağlıkta şiddetin kısa vadede önlenmesi için ceza yasasına Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlanan ek madde taslağının eklenmesinin uygun olacağını savunuyoruz. Uzun vadedeki çözüm ise sağlık sisteminde hizmet sunumunu iyileştirici değişikliklerin yapılmasına dayanıyor. 

“YENİ BİR SAĞLIK SİSTEMİNE İHTİYAÇ VAR”

  • Şiddet başta olmak üzere diğer tüm sorunların çözümü için nasıl bir politika izlenmeli?

Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipleri Birliği olmak üzere sağlığın tüm bileşenleri tarafından Sağlıkta Dönüşüm Programı acil olarak masaya yatırılmalıdır. Öncelikle performansa dayalı ödeme sistemi kaldırılmalıdır. Hekimin ilk kez başvuran hastaya muayene için en az 20 dakika süre ayıracağı bir sağlık sistemi hayata geçirilmelidir. Sağlıkta dönüşüm programı 90’lı yıllarda İMF ve Dünya Bankası destekli sağlık projeleriyle hazırlık çalışmaları yapılan ve 2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına iktidara gelmesi ile hayata geçirilmeye başlanan bir program. Halkın sağlığı için başlatıldığı söylenen bu programın perde arkasındaki amacı sağlığı serbest piyasa koşullarına göre işleyen ticari bir alan haline dönüştürmektir. Çünkü sağlık alanı tüm dünyada silah ve enerji sanayisinden sonra en çok rant sağlayan üçüncü yatırım alanı durumundadır. Sağlığı ticari bir alan olmaktan çıkaran tedbirler alınmalıdır. Yapılması gerekenler arasında bir diğer önemli husus sağlıklı bir sevk zincirinin kurulmasıdır. Böylelikle eğitim ve araştırma hastanelerine, üniversite hastanelerine, yani 2. ve 3. basamak sağlık kurumlarına aşırı ve gereksiz başvurular önlenmelidir. 

  • “Şehir hastaneleri kamu sağlığına zararlıdır” başlığı altında TTB’nin bir değerlendirmesi de var.  Şehir hastaneleri neden zararlı?

Şehir hastaneleri, Sağlıkta Dönüşüm Programı sürecinde yasa ile kurulan Kamu-Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı’nın organize ettiği özel şirketlerle yapılan bir tür sözleşme çerçevesinde hayata geçirilmeye başlayan dev hastaneler. Toplam 32 proje planlanmış. Bugüne kadar Mersin, Yozgat, Isparta, Adana, Kayseri, Elâzığ, Eskişehir ve Manisa olmak üzere 8 şehir hastanesi hizmete açılmış durumda. 2019’da Ankara Bilkent, Etlik ve Bursa şehir hastanelerinin hizmete girmesi bekleniyor. Sağlık Bakanlığı bu hastaneleri en az 25 yıllığına kiralıyor. Özel şirketten sağlık hizmeti satın alıyor ve bina bakım paralarını da ödüyor. Ayrıca özel şirkete yüzde 70 doluluk garantisi veriyor. Özel şirketlere ödenen yıllık kira bedelleri çok yüksek ve bu paralarla klasik ihale yöntemi ile çok sayıda hastane yaptırılabileceği hesaplanıyor. Kamu alanında yatak sayısının artacağı izlenimi veriyor ancak gerçek öyle değil. Şehir hastaneleri açıldıkça o şehirdeki eski kamu hastaneleri kapanıp, şehir hastanesine taşınması planlanıyor ve böylece toplam yatak sayısı değişmiyor. Ankara’da Etlik ve Bilkent şehir hastaneleri açıldıktan sonra 12 eski hastanenin kapatılacağı söyleniyor.

“MUAEYENE EN AZ 20 DAKİKA OLMALI”

“Bir hasta hekime başvurduğunda hekim önce “Şikayetiniz nedir?” sorusu ile başlayarak hastanın şikayetlerini, şikayetlerinin hikayesini, tüm sağlık geçmişini ve aile geçmişini öğrenir. Bu konuşmaya anamnez almak denir. Ardından hekim hastayı gözleyerek, dokunarak, perküsyon dediğimiz yöntemle vurarak ve stetoskopla dinleyerek muayene eder. Buna fizik muayene denir. Anamnezin nasıl alınacağını ve fizik muayenenin nasıl yapılacağını 6 yıllık eğitim boyunca tıp öğrencilerine en ince ayrıntısına kadar öğretiyoruz. Anamnez ve fizik muayene eğitimine klinik beceri eğitimi diyoruz ve 6 yıllık eğitimin sonunda her öğrencinin yeterli klinik beceriye sahip olmasını hedefliyoruz. Bir hekimin ilk kez gördüğü bir hastanın yeterli anamnezini alabilmesi ve yeterli fizik muayenesini yapabilmesi için en az 20 dakika harcaması gerekir. Beş dakikada bunun yapılması mümkün değildir. Anamnez almadan ve fizik muayene yapmadan doğru teşhis konulamaz. Bugün Türkiye’de verilen sağlık hizmetinde anamnez alma ve fizik muayene neredeyse ortadan kalkmış durumdadır. Peki anamnez ve fizik muayene ortadan kalkarsa, yani muayene süresi 5 dakika olursa ne olur? Hasta ile hekim iletişimi yeterli olmaz, gereksiz tetkikler ve gereksiz tedaviler yapılır. Yanlış tanılar koyulur. Hastalar zarar görür, sağlık harcamaları artar ve hekim değersizleşir. Bütün bunların en kötü sonucu ise sağlıkta şiddetin artmasıdır. Hekimle doğru iletişim kuramayan ve derdine çare bulamayan hasta bunun sorumlusunun hekim olduğunu düşünerek hekime şiddet uygulama eğilimine girer.” 

“TIP EĞİTİMİ RANT ALANINA DÖNÜŞTÜ”

“Sağlıkta Dönüşüm Programı ile aile hekimliği sistemi getirilmiş ve sağlık ocakları bir çeşit muayenehane olan aile sağlığı merkezlerine dönüştürülmüştür. Aile hekimleri, çalıştıkları binanın kirasını ve yardımcı sağlık personelinin maaşını ödeyen, maliyeye kayıt yaptırmak zorunda olan çalışanlara dönüştürülmüş ve bir bakıma 1. basamak sağlık hizmetleri de özelleştirilmiştir. Esas fonksiyonunun koruyucu hekimlik olması gereken bu alan çok sayıda poliklinik hizmetinin verildiği, neredeyse tek görevinin hastaların raporlu ilaçlarını yazmak olduğu bir konuma getirilmiştir. Birinci basamak alanı koruyucu hekimlik hizmetini önceleyecek şekilde yeniden organize edilmelidir. Başka bir önemli husus Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın tıp eğitimine olan olumsuz etkisidir. Bu programa yeterli hekim sağlamak amacıyla büyük bir kısmının alt yapısı ve öğretim üyesi kadrosu yetersiz çok sayıda tıp fakültesi açılmıştır. 2002’de 44 olan tıp fakültesi sayısı 2017-2018 döneminde 97’ye çıkmıştır. Bu fakültelerden yeterli eğitim alamamış, asgari klinik beceri edinmemiş hekimler mezun olmaktadır. Açılan fakültelerin 27’si yüksek ücretlerle eğitim veren vakıf tıp fakülteleridir. Yani tıp eğitimi de bir rant alanına dönüşmüştür. Tıp fakülteleri yeterlilik bakımından mutlaka denetlenmeli ve eksikleri giderilmelidir.”

ADI ŞEHİR HASTANESİ AMA...

“Şehir hastaneleri birçok bakımdan sağlık alanına olumsuzluklar getiriyor. Adı şehir hastanesi olmasına rağmen bu hastanelerin çoğu şehir merkezine çok uzak yerlere yapılıyor ve hastanelere ulaşım zorlaşıyor. Halkın kolay ulaşacağı eski hastaneler kapanıyor. Bina bakım masrafları çok yüksek. Hastane içi ulaşım hastalar için çok zor. Bölümler arası mesafelerdeki uzaklık nedeniyle sağlık hizmeti sunumunda aksamalar oluyor. Konsültasyonlara ulaşımda zorluk oluyor. Acil durumda mavi koda erişim süreleri uzun. Hayati tehlikesi olan yaşlı ve engelli hastalar için olumsuz koşullar var. Hastane işletmeciliği bakımından bilimsel verilere göre ideal yatak sayısının 200-600 arasında olması ve hastanelerin şehir merkezinde olması öneriliyor. Bu hastanelerin çoğunun yatak sayısı ise binin üzerinde. Çalışanların iş yükü çok fazla. Bakanlık tarafından garanti edilen yüzde 70 doluluk sağlanmadığında aradaki farkı bakanlık ödüyor. Kısacası para halkın cebinden çıkıyor. Şehir hastaneleri modelinden vazgeçilmeli. Toplumun sağlık ihtiyacının karşılanması için kamu kaynaklarının kullanılması esas alınmalı. Sağlık çalışanları için güvenceli çalışma koşulları sağlanmalı, sağlık hizmetine kolay erişilebilen ve tedavi hizmetlerinin etkin ile bütünlüklü olarak sunulabildiği bir hastane sistemi hayata geçirilmelidir.”


ARŞİV