Teknolojinin hayatımıza girmesi, hayatımızı birçok açıdan kolaylaştırsa da teknolojiyle birlikte değişen alışkanlıklarımız ve hayatımızı “kolaylaştırmak” için kullandığımız yeni enstrümanlarımız birçok sorunu da beraberinde getirdi. Bunlardan biri de oyun bağımlılığı… TÜİK verilerine göre, 16-24 yaşları arasında bilgisayar kullanımı 2005’te yüzde 25’lerdeyken 2017’de yüzde 90’lara çıkmış durumda. Dünyada ve Türkiye’de yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlar ise oldukça vahim. Araştırmalara göre bilgisayar ve telefon kullananların yüzde 10’u internet ve oyun bağımlısı. Bu oranlar dünyanın farklı yerlerindeki milyonlarca insan gibi Türkiye’de yaşayan yüz binlerce çocuk ve yetişkinin de oyun bağımlısı olduğunu gün yüzüne seriyor.
Özellikle son yıllarda oldukça tartışılan oyun bağımlılığını Dünya Sağlık Örgütü’nün Uluslararası Hastalıkların Sınıflandırması Kurumu da “dijital bir uyuşturucu madde” şeklinde tanımlayarak, akıl hastalığı kabul etti.
Peki, kendimizin veya çocuğumuzun oyun bağımlısı olduğunu nasıl anlarız? Oyun bağımlılığının psikolojik ve fiziksel etkileri nelerdir? Bu hastalıktan nasıl kurtulabiliriz? Ağırlıklı olarak ritüel halindeki davranışlar üzerinde çalışmalar yürüten Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uzmanı Erdem Pur, bu soruları Gazete Kadıköy okuyucuları için cevapladı.
“MADDE BAĞIMLILIĞI GİBİ…”
Bir davranışın bağımlılık olarak nitelendirilebilmesi için öncelikli olarak devamlılığına bakmamız gerekiyor. Oyun bağımlılığında da birey artan sıklık ve istek düzeyiyle birlikte, hayatının büyük bir bölümünü “çevrimiçi” geçiriyor ve gündelik işleri ile ilişkilerinde yoğun kontrolsüzlük yaşıyorsa o noktada oyun bağımlılığından söz edebiliriz. Günümüzde özellikle dijital oyunlar bireyin keyif ve heyecan duyduğu sanal platformlar. Oyun bağımlılığında bu duygular adeta oyun oynandığı sürece yaşar, oyun bittikten sonra kaybolur. Tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi yoksunluk yaşanır. Huzursuz bir ruh hali ile birlikte gerçek yaşama yönelik konsantrasyon güçlüğü görülür. Birey günlük faaliyetlerini aksatır ki bu durum özellikle ebeveyn-çocuk çatışmasını doğurabilir. Bunların haricinde yorgunluk, uykusuzluk, göz sulanması ve öz bakım becerilerinde düşüşlerin görülmesi de oyun bağımlılığının fiziksel belirtileri arasındadır ve dikkat edilmesi gerekmektedir.
“ÇOCUKLARA ALTERNATİFLER YARATAMIYORUZ”
Hani vardır ya bir mesel; körlerin fili tuttuğu yerine göre tarifi… Burada da nereden baksak farklı bir yap-boz parçası çıkıyor karşımıza bütünü oluşturan. Öncelikli olarak anne-baba tutumları kaynaklı tabii. Yapılması istenen davranış ne olursa olsun, bu isteği talep eden kişi rol model olmadığı müddetçe bir sonuç alınabilmesi pek mümkün olmuyor. Aile içi iletişim eksikliği, akabinde hissedilen yalnızlık duyguları da bireyi oyun faaliyetine itebiliyor. Şahsen en önemli neden olarak hem aile hem de eğitim sistemimiz içerisinde alternatif alanlar oluşturamama problemini görüyorum. Çocuğu oyundan kaldırıp o boşluğun yerine geçecek imkânlar sunabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Çocuk veya genç, enerjisini atacak alan bulmakta zorlanıyor. Bununla birlikte okulların merak duygusunu köreltici ezberci eğitim politikası da çocuğu yeniliklere, keşiflere yönelme açısından sınırlayarak kısır bir davranış örüntüsü kurmasına sebebiyet veriyor. Ruhsal nedenleri de es geçmemek lazım. Çünkü oyun bağımlılığı bir nevi derin bir boşluğu doldurma çabası. Yapılan araştırmalarda da oyun bağımlığının çoğunlukla özgüveni eksik, kendisini değersiz hisseden bireylerde görüldüğü saptandı. Kişi burada bir dünya kurar, yapamadıklarını yapar, söyleyemediklerini söyler. Kendisini karakterlerle özdeşleştirir. Bunlar bu bireyler için cezbedicidir.
“ÇOCUKLARIN YENİ BAKICISI KONSOLLAR”
Genel görüntüde ergenlerin daha ciddi bir risk grubu oluşturduğunu söyleyebilirim. Gelişim dönemi itibariyle de anne-babadan uzaklaşıp yalnız kalma isteğiyle birlikte kabul gördükleri ve kolay ulaşılabilir ilk mecra olan özellikle çevrimiçi oyunlara yöneliyor, arkadaşlık ilişkilerini buradan veya buraya yönelik oluşturuyorlar. Böyle olunca da her ihtiyaçlarını giderebildiklerini düşündükleri bir alan açmış oluyorlar kendilerine. Ayrıca çocuklarda da yüksek oranda görüyoruz artık maalesef. İşten sonra ikinci planda kalan çocukların bakıcısı rolüne büründü artık konsollar. Geçici bir çözüm olarak olabilir ancak uzun vadede ciddi sorunlara yol açabiliyor. Son zamanlarda ise yetişkinlerde de karşılaştığımı belirtmem gerekiyor. Özellikle yaşamı idame ettirmede güçlük yaşayan ebeveynlerde sorunlardan bir müddet de olsa uzaklaşabildikleri oyunlara eğilim artıyor.
Oyun bağımlısı birey fiziksel açıdan vücut dengesinin bozulması, çeşitli kas ve eklem ağrıları, göz problemleri, sürekli yorgunluk ve uykusuzluk, psikomotor beceri bozuklukları gibi problem durumlarıyla karşılaşabiliyor. Ayrıca dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da bu bireylere sıklıkla tanılanıyor. Psikolojik olarak ise takıntılı ve agresif davranışlar, duygu ve hislerde duyarsızlaşma, şiddete eğilim, anksiyete gibi etkileri bilhassa görüyoruz. Bunun yanında adeta makineleşmiş gibi özgür düşünce ve arzu eksikliği de önemli olumsuz etkilerden. Sosyal açıdan ise eğitim veya iş hayatında verimin düşmesi, ilişkilerde kopukluk gibi sorunlar karşımıza çıkıyor.
“AKIL HASTALIĞI DEMEK İÇİN ÇOK ERKEN”
Bu bağımlılık türü çok güncel. Çok kısa bir zaman önce başladı ve yayıldı. Elimizde de yeterli çalışma yok maalesef. Bu açıdan baktığımda temelinin sağlam olmadığını ve erken bir tanımlama olduğunu düşünüyorum. Ayrıca milyonlarca oyuncuya yönelik de ağır bir itham olduğu gibi bu konuda çok da bilinçli olmayan ailelerin endişesini artırabilir. Oyunlardan çok bu duruma iten nedenlerin üzerinde durulması ve önlem zemininde yapılacak çalışmalar kanaatimce daha destekleyici olacaktır.
“KADEMELİ OLARAK AZALTIN”
Kişinin problemi kabul etmesi öncelikle. Kesinlikle en önemlisi ve en zoru bu, ancak şart. Bir anda aşmak mümkün değil hatta yoksunluk hissedildiğinde geri dönme riski de var. Kademeli olarak oyun oynama süresini azaltma yoluyla en aza indirmek faydalı olacaktır. Her alışkanlıktan vazgeçişte yerine bir şey koymak gerekir. Kişi neyi tercih ederse. Sürecin zaman alacağı benimsendiğinde ve sabırlı olunduğunda ise bireyin bağımlılığından kurtulması kolaylaşacaktır.
Avrupa’da ve özellikle Uzakdoğu ülkelerinde ciddi çalışmalar var. Çeşitli rehabilitasyon merkezleri ve kamplar kurulmaya başlandı. Uyuşturucuyla mücadele formatında sürdürülüyor daha çok. Ülkemizde ise ne yazık ki bu amaç doğrultusunda sistemli bir çalışma yapılmadı henüz. Terapi şeklinde değil de daha çok bu konuyu alternatif etkinlik olarak sunma ya da farkındalık eğitimleri gibi yan programlarla süreç götürülmeye çalışılıyor.
Öncelikle mümkün olduğu kadar birlikte oynamaya teşvik edilmeli çocuk. Yaparak yaşayarak oynamalı. Kendini ifade edebileceği, geliştirebileceği bir saha oluşturulmalı. Dokunmalı, hissetmeli, eğlenmeli… Değer gördüğünü bilmeli. Sosyal becerilerin ve sağlıklı bir aile etkileşiminin temelini atmada çok güzel bir fırsattır bu. Tabii arkadaşlarıyla görüşmesinin, sosyal aktivitelerinin de desteklenmesi bu becerilerin hayatın her alanına sirayet etmesinin sağlanması da önemli. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde teknolojiden kopmak mümkün değil pek tabii. Bu noktada da yasakçı bir tavırdan ziyade çizelge oluşturmak ve çocukla dijital oyuna ayrılacak süre için anlaşmaya varmak gerekiyor. Bu noktada bilgisayar destekli eğitsel oyunlar teşvik edilebilir. Maruz kaldığı oyunların kontrolünün yapılması da önemli. Genel itibariyle çocuğa model olmak ve ona alan açmak gerekiyor. Anonim bir deyişte olduğu gibi, “Çocuklar yağmura benzer. Onları bir kaba koymaya çalışmayın, toprak olun.”