Kadıköy Belediyesi 19 Mayıs Mahallesi Sosyal Yaşam Evi'nde düzenlenen Aktif ve Sağlıklı Yaş Alma Seminerleri, yoğun bir katılımla devam ediyor. Seminerler dizisinin 16 Kasım Çarşamba günkü konusuysa parkinson hastalığıydı. “ParkinSON DEĞİL” başlığı altında düzenlenen seminerde, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Kenangil, parkinson hakkında ayrıntılı ve yol gösterici bilgiler verdi.
“Parkinson bir hareket bozukluğu hastalığıdır” diyerek bilgi vermeye başlayan Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Kenangil, şöyle devam etti: “Adını, 1800'lerin başında James Parkinson'dan alan bir hastalık. Beyinin derin çekirdeklerinin hastalığı aslında. Parkinson hastalarında dopamin üreten hücreler ölüyor. Dopamin sinyal taşıyıcı bir kimyasaldır. Dopamin azaldığı zaman hareketimiz yavaşlıyor ve parkinson hastalığı ortaya çıkıyor. 60-70 yaşlarında ortaya çıkan bir hastalık. Erkeklerde daha sık görülüyor. Yaklaşık yüzde 5-10 kadarı da genetik.”
“ÖNE EĞİK, KÜÇÜK ADIMLARLA YÜRÜME”
“Peki parkinson hastalığından ne zaman şüphelenmeliyiz” sorusunu Prof. Dr. Gülay Kenangil, şöyle cevaplıyor: “Ellerde titreme, özellikle tek taraflı. Birşey alırken ya da tutarken değil istirahat halinde olan titreme. Normal yazan birisinin giderek el yazında küçülme olması. Koku duyusu kaybı, uyku bozuklukları, kabızlık, ses kısıklığı, baş dönmesi, maske yüz (mimiklerin azalması). Öne eğik, küçük adımlarla yürüme. Hastalığın uyarıcı belirtileri.”
Kenangil, “Hastalığın en belirgin özelliği hareketlerde yavaşlama. Kollarda da bacaklarda da olabilir. Kollarda olduğunda el parmaklarında başlar. Hasta düğme iliklerken, ayakkabısının bağını bağlarken sıkıntı yaşamaya başlar. Cebinden ya da cüzdanından para çıkarmaya çalıştığında da zorlanır. Yürürken ayakkabılarını sürümeye başlayabilir. Daha çok küçük küçük adımlarla yürürler. Arabadan inerken zorluk yaşarlar. Yüz kaslarında, çiğnemede, yutmada, konuşmada yavaşlama olur. Hastalık ilerledikçe psikiyatrik problemler de görülür. Daha çok depresif ve sinirli olurlar. Hayaller görülmeye başlarlar. Hastalar rüyalarını canlı yaşayabilirler. Bazıları rüyalarında koşuyorsa kalkıp koşabilir.” diyerek hastalık hakkında önemli bilgiler verdi.
“TEDAVİ DURDURMUYOR, RAHATLATIYOR”
“Tanıyı nasıl koyuyoruz” sorusunun cevabını Prof. Dr. Kenangil, şöyle verdi: “Nöroloji muayenesi olmazsa olmazımız. Bazen MR istiyoruz. Emin olmadığımız durumlarda fonksiyonel görüntüleme dediğimiz bir çeşit beyin tomografisi gibi bir tetkik yapılıyor. Orada dopamini ölçebiliyoruz aslında. Bunu gerçekten çok zor durumda kaldığımızda kullanıyoruz. Tanıyı koyduğumuz an tedaviye başlıyoruz. Ağızdan alınan ilaçlar var. İleri hastalar için kullandığımız apomorfin iğne var. Bağırsaktan jel uygulaması da yapılıyor. Uygun hastalara beyin pili takılıyor. Fizik tedavi egzersizleri mutlaka olmalı. Konuşma terapistlerinden yardım alıyoruz. Psikiyatrik destek her zaman olmalı. Hastaya göre tedaviye karar vermek önemli. Tedavi yöntemleri hastalığı durduramıyor. Hastanın günlük yaşamını rahatlatıyor.”
“EGZERSİZ HASTALIĞI YAVAŞLATIYOR”
Denge ile esneklik kazandıran ve güçlendiren egzersizlerin çok önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Kenangil, sözlerine şu bilgileri ekledi: “Egzersiz yapan ile yapmayan hasta arasında çok fark oluyor. Haftada en az iki buçuk saat yapılan bir egzersizin hem hastalığı yavaşlattığını hem de beyni koruyucu etkisi olduğunu artık biliyoruz. Egzersiz mutlaka yapılmalı. Sağlığımız için çok önemli. Yüzme, yürüyüş, bisiklete binme, ip atlama. Kim ne yapabiliyorsa ve yapabildiği kadar. Bulmaca çözelim. Kitap okuyalım. Beynimiz onu kullandıkça bizimle kalacak.”
D VİTAMİNİ İLE PARKİNSON İLİŞKİSİ
Kenangil, parkinson hastalarının beslenmesiyle ilgili ise şunları söyledi: “Parkinson hastaları, sık sık ve hafif beslenmeli. İlaçların proteinli gıdalarla alınmamasını istiyoruz. Çünkü ilaçların emilimi bozuluyor. Proteini gün içine dağıtıyoruz. Lifli gıdalar önemli. Somon ve yeşil yapraklı sebzeleri tüketebilirsiniz. D vitamini ile parkinsonun ilişkisi yavaş yavaş konuşuluyor. O yüzden D vitamini düşükse hekiminiz ile konuşarak uygun dozda alabilirsiniz. Bol sıvı alımı önemli. Güvendiğiniz yerlerden kuruyemiş alıp belirli miktarda tüketebilirsiniz. Elimizdeki tedaviler semptomlara yönelik. Ne yazık ki tamamen ortadan kaldıracak tedaviler değil. Her geçen yıl yeni tedavi yöntemleri doğmakta. Ümidimizi kaybetmiyoruz.”