"Ruh sağlığı, sağlığın ayrılmaz parçasıdır"

Psikiyatri Uzmanı Dr. Emine Kılınç, Türkiye nüfusunun yüzde 18’inin hayatında bir kez de olsa ruhsal hastalık geçirdiğini belirterek, “En yaygın görülen ruhsal bozukluklar arasında kaygı bozuklukları ve depresyon görülüyor” dedi

05 Ekim 2022 - 16:55

Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu, ruh sağlığı ve ruhsal hastalıkların farkındalığını artırmak amacıyla 1992 yılında 10 Ekim’i Dünya Ruh Sağlığı Günü olarak kabul etti.

10 Ekim Pazartesi günü 30. kez kutlanacak olan Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısı ile Türkiye’nin ruh sağlığını konuşmak için Psikiyatri Uzmanı Dr. Emine Kılınç ile görüştük.

Sağlığın, sadece hastalık ve sakatlıkla bozulmadığını kaydeden Uz. Dr. Kılınç, “DSÖ’nün sağlık tanımına göre sağlık; sadece hastalık ve sakatlık halinin olmayışı değil; kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması durumudur. Bu tanıma göre ruh sağlığı, sağlığın ayrılmaz bir parçasıdır. Ruh sağlığı, ruhsal hastalık yokluğundan daha fazlasıdır. Bireyler, aileler ve toplum için hayati öneme sahiptir” dedi.

“POLİTİKA ETKİNLİĞİ DEĞERLENDİRİLMELİ”

DSÖ’nün ruh sağlığını koruma ve güçlendirmek için yaptığı öneriler hakkında bilgi veren Kılınç, “Ruh sağlığı, bireyin ve toplumun iyilik hali ve etkili işleyişi için esastır. Ruh sağlığı sosyoekonomik ve çevresel faktörler tarafından belirlenir. Ruh sağlığı ve hastalıkları, tıpkı genel sağlık ve hastalıklar gibi, çok sayıda ve birbirleriyle etkileşimli sosyal, psikolojik ve biyolojik faktörler tarafından belirlenir. Ayrıca, etkin halk sağlığı müdahaleleri ile güçlendirilebilir” dedi ve şöyle devam etti: “Birçok ülkede kalp sağlığının iyileştirilmesinde, belirli ilaçlar ya da tedavi tekniklerine kıyasla çevre, tütün ve beslenme politikalarındaki değişikliklerin daha etkili olduğu gözlenmiştir. Değişen çevre koşullarının kalp sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri, çeşitli düzeylerde müdahalelerle tersine çevrilmiştir. Benzer şekilde, araştırmalar ruh sağlığının da örneğin ekonomi, çalışma, barınma, eğitim ve çocuk bakımı gibi sağlık dışı politika ve uygulamalardan etkilendiğini göstermiştir. Bu durum, çeşitli sağlık ve sağlık dışı alanlarda politika ve uygulamaların etkinliğinin değerlendirilmesi ihtiyacını öne çıkarmıştır.”

Ruh sağlığının güçlendirilmesi için sektörler arası işbirliğinin zorunlu olduğunu dile getiren Kılınç, “Ruh sağlığı, toplumun bir bütün olarak hareket etmesiyle geliştirilebilir. Ruh sağlığının iyileştirilmesi eğitim, çalışma, çevre, barınma ve sosyal yardım gibi farklı sektörlerdeki programların geliştirilmesinin yanında, hastalıkların önlenmesi ve tedavisine ilişkin özel sağlık faaliyetlerine de ihtiyaç duymaktadır. Ruh sağlığı herkesin işidir” ifadelerini kullandı.

“KAYGI BOZUKLUĞU VE DEPRESYON”

“Ruhsal bozukluklar toplumda sık karşılaşılan sağlık sorunlarındandır” diyen Kılınç, “Yapılan çalışmalarda birinci basamak sağlık kuruluşlarına başvuranlarda ve genel toplumda ruhsal bozuklukların yaygınlığının %11 ile %50 arasında değiştiği belirtilmektedir. Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması’nda Türkiye’de nüfusun %18’inin yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçirdiği bildirilmektedir. Ruhsal bozuklukların her yaşta ortaya çıkması mümkündür. Toplumda en yaygın görülen ruhsal bozukluklar arasında kaygı bozuklukları ve depresyon başta gelmektedir. Cinsiyetlere göre incelendiğinde ise, kadınlarda kaygı bozukluklarının ve depresyonun, erkeklerde ise alkol ve madde kullanımının en yaygın tanılar olduğu saptanmıştır” şeklinde konuştu.

COVİD-19’UN ETKİSİ

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), depresyon ve anksiyete gibi psikolojik hastalıklar nedeniyle her yıl dünya genelinde 12 milyara yakın iş gününün ziyan olduğunu açıkladı. DSÖ 2022 raporuna göre Covid-19 salgınının dünya genelinde depresyon ve anksiyeteyi yüzde 25 yükselttiği, bu durumun iş ortamına da olumsuz etki ettiği belirtildi. Bu raporu değerlendiren Kılınç, Ruhsal bozuklukların sık ve yaygın görülmesinin yanı sıra genellikle fark edilememesi ve bu nedenle yeterince tedavi edilememesi, bu hastalıkların iş gücü kaybına neden olmasına ve topluma maliyetinin yüksek olmasına neden olmaktadır. İş yerlerinde kişilerin ruh sağlıklarını korumaları için gerekli düzenlemelerin yapılması koruyucu ruh sağlığı uygulamaları açısından ciddi önem taşımaktadır. Yapılan çalışmalar ruhsal bozuklukların, hastaların mesleki ve sosyal fonksiyonlarında azalmaya ve özellikle yaşlı kişilerde daha fazla olmak üzere bilişsel yetersizliğe neden olduğunu ortaya koymuştur.  Ruhsal bozukluk tanısı alan hastalarda daha fazla sosyal ve bedensel yeti yitimi olmakta ve bu hastalar günlük işlerini daha sık aksatmakta ve daha fazla günlerini yatakta geçirmektedirler. Bu nedenle ruhsal bozuklukların erken tanısı ve tedavisi, toplumun sağlığı ve topluma olan maliyeti azaltmak açısından çok önemlidir” dedi.

DAMGALANMAKTAN KORKUYORLAR”

“Ruhsal bozukluğu olan bir grup hasta, semptomları şiddetli de olsa psikiyatrik destek almamaktadır. Bu durumun ruhsal rahatsızlıkları olan kişilerin damgalanmaya maruz kalmaktan korkmalarıyla ilgili olduğu gözlenmektedir” diyen Kılınç, “Bu hastalar, hastalık şiddeti veya yeti yitimi nedeniyle destek aramamakta veya çözümü kendi kendilerini telkin etmekte, aileden ve çevreden yardım almakta veya psikiyatri uzmanı dışındaki doktorlardan destek almakta bulabilmektedirler. Hastaların bir bölümü de geleneksel dinsel yöntemler gibi tıp dışı tedavilere yönelmektedir. Ruh sağlığı sorunları beden sağlığını olumsuz yönde etkiler. Ruh sağlığının bozuk olması bağışıklık sistemini bozarak vücudun hastalıklara yatkın hale gelmesine neden olur. Tetikleyici, yatkınlaştırıcı faktör olarak, stres ve ruhsal hastalıklar ile baş ağrısı, yüksek kan basıncı, kalp rahatsızlıkları, astım, obezite, mide hastalıkları, cilt rahatsızlıkları gibi fiziksel rahatsızlıklar arasında ilişki bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.

Ruh sağlığını korumak için neler yapılabileceğini de aktaran Kılınç, “Ruhsal olarak sağlıklı olmak; bireyin kendisiyle, çevresindeki insanlarla ve toplumla barışık olması, dengeli ve uyum içinde olması, günlük yaşamın sorunlarıyla başa çıkabilmesi, kendisiyle ve geleceği ile ilgili olumlu düşünebilmesi, üretken olabilmesi demektir. Kaliteli uyku uyumak, dengeli beslenmek, düzenli fiziksel egzersiz yapmak, alkol ve uyuşturucu madde kullanımından uzak durmak, stres yönetimi, gevşemek ve rahatlamak için yapılan faaliyetlerin yanı sıra aile ve sosyal çevre ile kurulan iyi yakın ilişkilerin ve üretken olmanın ruh sağılığına koruyucu etkisi olduğunu unutmamak gerekir” dedi.

 


ARŞİV